23 Mart 2009 Pazartesi

İçinden tramvay geçen bir şehir( KİM NEREDE GÖRMÜŞ Kİ? )

Marquinhos ve Maradona geziye ve seyahate çok düşkün iki futbol severdir.Marquinhos daha önceden 3 kız arkadaşıyla beraber bir interrail bileti alıp bütün Avrupa'yı gezince bu Maradona'nın da dikkatini çekmişti tabi.Ertesi sene yapılacak şey belliydi .Maradona Marquinhosla beraber Avrupa'yı gezmeye karar verdi.Marquinhos'a koyar mı bir Avrupa turu daha?Koymaz tabi.Parasının yettiği kadarıyla Maradona'ya Türkiye'den İtalya'ya kadar eşlik etti.Bu gezi ,bu ikilideki gezi aşkının artmasına neden oldu. Aynı senenin kışında ikili Bursa,Ankara ve Eskişehir'i kapsayan bir gezi yapmaya karar verdi.Akıllarına bir anda bir başka aşkları futbol geldi. Anında birer ışık yandı kafalarında.Herbirinin ışıkları kendi gölgelerini görmelerine sebep oldu.Eskişehir'de bir lig maçı izlemeye karar verdiler ve planlar yapılmaya başlandı.

Eskişehirspor o sene efsaneyi diriltmiş ve yeniden Türkiye Süper Lig'ine çıkmaya hak kazanmıştı.Eskişehir'in liglerdeki tarihini yakından izleyememişti yaşları itibariyle bu ikili ve fakat bu efsaneyi yakından görmek ve her zaman methini duydukları taraftar çoşkusunu yerinde yaşamak onları bu tarihi takımın merkezine götürmeye yetmişti.


Planlar Bursa'da kebap yemek, Ankara'da Anıtkabir ve gece hayatı ve Eskişehir'de güzel bir gezi ve maç heyecanını yaşamak üzere yapıldı.


İkili İstanbul'dan yola çıktı Bursa'da sabahtan akşama kadar kalınacaktı.Bol bol kebap yediler ve şehri gezdiler.Çok sevdiler Bursa'yı ve dağını.Akşam olunca Bursa'dan Balıkesir'e hareket edilecekti çünkü zamanında demir ağlarla örülen yurdumun toprakları , o zamandan sonra hiçbir demiryolu ağı eklenmeden bugüne gelmişti.Yani Bursa'dan Ankara'ya tren yoktu.Bursa'dan herhangi bir yere herhangi bir demirağ bile yoktu.Bu çocuklarda da Avrupa'dan kalma bir tren hasreti vardı ki bu onları raylara ulaştıran yolda en büyük yardımcı oldu.



4 saatlik Balıkesir yolculuğundan sonra nihayet gece saat 23 00 sularında vardılar tren istasyonuna.Düşündüklerinden daha iyi çıkmıştı tren istasyonu.Sevindiler.Trene binmeden önce alkol aradılar ama bulamadılar.Civarda tek bir mavi efes yazısı yoktu.Sadece pavyona benzeyen bir kaç ışık vardı.İkili de en azından ,trende içki vardır ama çerez yoktur diyerek,bir bakkaldan tuzlu fıstık aldılar.


Tren saati gelmeden içeri girdiler ve yerlerine oturdular.Bünyeleri içki isteyen ikili yavaştan restoranı aramaya koyuldular ve buldular.Restoran olup olmadığından bile emin olmayan gençler çok temiz ve şarabı olan bir restoran görünce çok sevindiler ve yazıldılar bir masaya karşılıklı.Hemen bir şarap,biraz peynir ve biraz amerikan mı rus mu hala karar verilememiş bir salata söylediler.Marquinhos cebinden cep telefonunu çıkardı ve bir tuşla onu dışarıya müzik verebilen bir alte çevirdi.Radyo dinleyerek şarap içmeye başladılar.Yolculuklarının ilk gününü konuştular ve gelecek günleri değerlendirdiler.Bu sırada trenin aşçısı konuya , avını 100 metreden(mutfaktan) koklamış ve saldırıya geçmiş bir aslan gibi, şakkadanak , masada duran çerezleri avuçlayarak ,giriverdi.İkiliye eski günleri ,Kadıköydeki çapkınlık turlarını anlattı.Komikti amca.Zaten o sırada mutluluktan uçan ikiliye ne anlatsanız komik gelecekti.Çünkü ikili bir trendeydi ve içiyordu.

İçkiler bitip de hesap ödenince ikili uyumaya çalışmak için koltuklarına döndüler.Gece zor da olsa yarım uykuyla geçti.Sabah gözlerini açtıklarında kendilerini bir western filminde zannetilerse de orası aslında Muratlı'ydı.Ankara'ya varana kadar bisküvilerine çikolata sürerek kahvaltılarını yaptılar.


Sabah 10 00 gibi Ankara'ya vardılar.Tren istasyonunun oradan minibüse bindiler ve kalacakları öğretmen evine doğru yola koyuldular.Öğretmenevi önceden beş yıldızlı bir otelin öğretmenevine çevrilmiş haliydi.Bu yüzden manzarası (Ankara'da ne kadar manzara varsa) ve rahatlığı bir oteli aratmıyordu.Hemen birşeyler atıştırdılar ve çok yorgun olduklarından biraz dinlenmeye çekildiler.Kalktıklarında akşam olmuştu ve artık çok anlatılan Ankara caddelerinde gezintiye başladılar.


İlk durakları Kızılay Meydanı oldu.Ankara halkının 4yollara ve kavşaklara meydan dediğini anlamaları zor olmadı.Barbaros görünümlü caddeyi bitirdiler ve geceyi bir barda yiyip içerek bitirdiler.Ertesi gün Anıtkabir'i gezip Ata'nın huzuruna çıkan ikili akşama doğru 7.cadde ve ardından Eskişehir semalarına doğru yolculuğa koyuldular.

Eskişehir yolculuğunu otobüste kumar oynarak geçiren ikili gecenin köründe Eskişehir'e varabildi.Varmakla da kalmadılar ve varır varmaz yanlış hatlardaki tramvaylara binerek kısa bir Eskişehir turu atıp yanlışlıkla da olsa şehri tanımış oldular.Şans eseri kalacakları öğretmenevi tam da Eskişehir'in stadının yanında olması heyecan vericiydi.


Şehir turuna son verip duraktan inince ilk gördükleri teyzeye sorular sormaya başladı
Maradona.Şurası nerede orası buraya yakın mı tarzı sorularla sağlı sollu ataklarla teyzeyi yıldırmaya çalıştı.Roma'da sanırım gay hostel sorumlusuna da böyle yıldırıcı sorular yöneltmişti Maradona ve katı İtalyan savunmasını zor sorularıyla delmeyi bilmişti ama Eskişehirdeki teyze Çanakkale geçilmezi oynuyordu.Her soruya bir cevap ve üstüne extra bilgi vererek sonuca gitmeyi bildi.



İkili, Çanakkalegeçilmezteyze'nin de yardımıyla buldukları öğretmenevine yerleştiler ve yemek yemek için bir yerler aradılar.Buldukları dandik tantunicinin bir lezzet durağı olabileceğini önceden nereden kestireceklerdi? Kestiremediler tabiki.Yedikleri tantuni o kadar güzeldi ki doyamadılar bir türlü.Hemen ,tantuniye Bursa kebabından sonra ikinci sırayı vererek şampiyonlar ligine gitmesini sağladılar.Mekanda az da olsa bir futbol muhabbeti döndürmeyi başaran ikili yorgun olduklarını belirtip otelin yolunu tuttu.Bu konuşma sırasında maç fiyatları ve Eskişehirspor'un bu seneki performansı hakkında konuştular.


Sabah ilk iş stadın yanına gidilecek ve bilet nereden alınıyorsa en güzel ve ucuz yerden alınacak
ve Eskişehir'in ortamlarına bir güzel akılacaktı.İkili stada doğru yola çıkmadan kahvaltılarını ettiler.Dışarı çıktıklarında buzdan kalma bir hava onları karşıladı.En kalın kazak ve paltolarını yanlarına alan ikili yine de üşüyordu.


Stadın çevresine yaklaşırken bir yeşil saha ve birkaç basamaklık bir tribünden oluşan stadyum görünümlü bir halı saha gördüler.Hemen koşuverdiler Yunanistan'da Starbucks görmüş Türkler gibi.Tribüne oturdular ve oradaki maçı izlemeye koyuldular.Maç küçükler arasındaydı ve çevre illerin takımlarıydı oynayanlar.Sanırım biri Şekerspor'du.Dan dun oynanan maçta az da olsa bir iki güzel pas ve göze çarpan bir iki iyi gelecek vaad eden futbolcu vardı.Hemen maçı izleyenlerle bir futbol ve Eskişehir sohbeti açıldı.Konuşulan adam ikiliye küçükler liginden o ligde oynayan takımlardan ve maçlardan bahsetti.Arada büyük futbol adamları , büyük şehirlerden , küçük futbolcuları izlemeye geliyormuş ve hakikaten beğendikleri varsa alıp götürebiliyorlarmış daha büyük takımları.Ama nadir olurmuş bu iş.


Sahadan çıktıktan sonra Eskişehirspor Konyaspor maçı için bilet almaya gittik.Bir beyaz eşya satan mağazaya girdik ve biletimizi aldık.Normalde biletler 50 lira civarındaymış.Bu fiyat bize hem çok geldi hem de İstanbulla karşılaştırdığımızda da garip geldi.Fakat şöyle bir durum var ki Eskişehir'in maçları her hafta full çekiyor.50 lira ve üzeri fiyatlar halka koymuyor ve halk her hafta maçını staddan izliyor.Bu da bize Eskişehir'in nasıl bir şehir takımı olduğunu gösteriyor.Mutlaka yatırım yapılması gereken şehirlerin başında geliyor Eskişehir.Maradona bu konuya zaten değinecektir.


Biletleri aldıktan sonra o gün Eskişehir'in lezzetlerini araştırmaya koyulan ikili çiğ börek ve profiterol yiyerek günü geçiriyor.Akşamında odaya içki alıp maç izleme planı yapan gençler Maradona'nın paltosundaki derin boşuğa içkileri koyuyor ve odaya sokmayı başarıyor.İçinden lig tv de geçen oda o akşam ikiliye cennet gibi geliyor.Eskişehir'in gece hayatını da tadan ikili gayet memnun olarak maç saatini beklemeye başlıyor.Ertesi gün 14 00'da maça doğru yol alıyorlar.


Maça giderken de çok fazla donan ekip bir de kuyruğu görünce iyice şaşırıyor.Stada nereden girileceğini aradıktan sonra kuyruğun sonunu bulup dalıyorlar içeri.İçeride mahşere yakın bir kalabalık var ve sanki tüm şehir stada doluşmaya çalışıyor gibi.Maçın başlamasına 20 dakika kala ,20 dakikada asla bitmeyecek bir kuyruk hakim.Biz de yazılıyoruz kuyruğa bir yerinden ve ister istemez bir futbol muhabbeti daha başlayıveriyor.


Kuyrukta önümde duran adamla tabiki de ligin ve Eskişehirspor'un durumu üzerine bir sohbet başlıyor.Takımın Galatasaray'ı yenmesi olay olmuş şehirde ve fakat bu maçın Adnan Polat tarafından iddaada para kazanma uğruna satıldığını düşünüyor hayalperest taraftar.Bizim taaa İstanbul'dan bu maç için geldiğimizi duyunca çok seviniyor ve Eskişehir'in ve de taraftarının ünlü olduğunu bir kez daha hatırlıyor.


İte kaka, 10 yıl öncenin Kadıköy'ünde stadda kapıdan geçerken arkadaşımın ayakkabısının kaybolup 5 dakika sonra havadan geri atılması olayını hatırlayarak , girebildik nihayet stada.Stad beklediğimden de dolu ve hala doluyor.Hemen kendimize üstlerden güneş gören bir yer beğendik ve oturduk.Maçın 15inci dakikasına kadar akın akın geldi şehir stada.Öyle bir güneş yedik ki stadda insanın güneşlenesi geldi 2 derecelik havada.


Maça gelince...ben bu kadar sıkıcı bir maç daha önce izlememiştim.Tek pozisyon sanırım Konyasopr'un ya da ev sahibi takımın bir serbest vuruşundan gelmişti.Başka da birşey olmadı koca maçta.Yani ikili möl möl birbirlerine bakarak ayrıldılar staddan.Taraftar ise maça rağmen şov yapmıştı adeta.Maç boyunca susmuyorlar.Sürekli destek halindeler.Futbolu seviyorlar.50 liraya açık tribüne gelebiliyorlar.Hem de her maç bunu yapabiliyorlar.Yalnız Lovrek adlı futbolcuyu hiç ama hiç sevmiyorlar.Onlar has ve has Anadolu çocuklarını sahada görmek istiyorlar ve Youla'nın hastası olmuşlar.Çok da enteresan bir tezahürat yazmışlar Youla'ya.Uzuvlar ile ilgili manidar bir mani gibi bir dörtlük yazmışlar.

Maçtan sonra ikili nehir kenarında vakit geçirdiler ve tren saatini beklemeye başladılar.Maradona hasta olduğundan odalarına çekildiler ve son lig maçını da odadan izlediler.Marquinhos da Maradona'nın uykusuna dayanamayıp daldı uykuya ve odanın yeni misafiri gelene kadar mışıl mışıl uyudular.Uyandıklarında artık gara gitmeye karar vermişlerdi ve çantalarını sırtlayıp yola çıktılar tekrar.Bütün gece yolda geçti ve 4er kilo alarak minik Anadolu turlarını tamamladı ikili.İstanbul'u çok özlemişlerdi ve geri döncüklerine çok sevindiler.







Eskişehir zihnimde bir Amsterdam imajı çizdi. Şehirde ulaşım çok kolay. Genç nüfus çok fazla. Aynı zamanda bir üniversite şehri Eskişehir.Şehri ortadan kesen tramvay ve nehir şehri yaşanabilir kılıyor.Ayrıca büyük İstanbul şirketlerinin yavaş yavaş Eskişehir'e yatırım yapması hem kaliteli bir yer yapmış orayı hem de bizi sevindirmiş oldu.Bu son yerel seçimde de aynı başkanın seçilmesi beni bir hayli sevindirdi.Şehirdeki tek olumsuzluk şimdilik Lovrek gibi gözüküyor ama yeni transfer Batuhan şu an bu olumsuzluğu silmiş durumda.Batuhanlı bir Eskişehir izlemek biz de isterdik.Artık bir dahaki gidişe kısmet.Eyvallah Anadolu.Sevdik seni.

NOT: lezzet duraklarında 1BURSA İSKENDERCİ
2 ESKİŞEHİR ÇİĞ BÖREKÇİ VE PROFİTEROLCU
3 ESKİŞEHİR TANTUNİCİ



Marquinhos

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder