6 Mart 2010 Cumartesi

Ben Yoruldum Senden Diyarbakırspor

Kurstan çıktık arkadaşlarla. Yemek, sohbet derken bir saati tükettik. Ben Merter'de oturuyorum, bir arkadaşım da Bahçelievler'de. Yani aynı otobüsü kullanabiliyoruz. Sohbet ederken maçın skoruna bakalım dedik. Arkadaşım telefonundan internete bağlandı, maç ertelendi diyordu. Hemen Ekşisözlük'e girdi, maç anında yaşanan olayları takip etmek için. O internetten bir şeyler okurken, ben de üzgün bir şekilde düşünüyordum. Konuyu nereden tutmak lazım? Hatayı kimde bulmak lazım? Bu tribünlerde yaşanan basit bir şiddet olayından çok daha fazlası. Sezonun ilk yarısındaki Diyarbakırspor - Fenerbahçe maçından sonra yazdıklarımı okudum. Bursa - Diyarbakır maçından sonra bizim blogun da destekçilerinden Hasan kardeşim ile konuştuklarımızı düşündüm. Eve geldim, saat 16:30. Hemen internete gömülüp, görüntüleri izledim. Forumlara baktım. Bir de TFF'nin sitesine. Sahaya atılan yabancı maddelerden dolayı maçın ertelendiği ve kararın daha sonra verileceği yazılmıştı.

Saat 22:00 oluyor neredeyse ve ben hiç bir devlet yetkilisini görmedim. Bu olay futbol tarihimizin en kötü olayı olduğu gibi, devletin gücünün Diyarbakır'da işlemediğinin göstergesi. Hiç kimsede iş ahlakı olmadığı için hala Diyarbakır Emniyet Müdürü, Diyarbakır Valisi , İl Gençlik ve Spor Müdürü istifa etmedi. Bugün düzenli olarak medyayı takip eden ve ortalama zeka seviyesine sahip olan her Türk, bu maçta olay çıkabileceğini öngörüyordu. Stada 2000 polis sokmayı bilen devlet, niçin kimsenin üzerini aramaz, o kadar taşın içeri sokulmasına izin verir? Ve maçın hemen başında olaylar başlayınca neden bizim hakemimiz maçı tatil etmez?

Sulu derbide edemediler, sezonun ilk yarısındaki maçta edemediler, şimdi de edemediler. TFF tek işinin, futbolu pazarlamak olduğunu düşünüyor. Futbolun en kötü günü bugün belki ama çıkıp konuşmuyor kimse. Yayıncı kuruluş ise olayı konuşmazsa marka değerine zarar gelmeyeceğini zannediyor olsa gerek.

Ama bugüne kadar son 30 yıl içinde PKK meselesinde, Doğu ve Güneydoğu ile ilgili politikalarda tek bir doğrusu olmayan devletin, bugün de doğru hareket etmesi beklenemezdi. Son 5 yıldır, polise, askere taş atan çocukları tutukladılar hep. Ama o çocuklara taş attıranları davul ve zurna ile karşıladılar. Birileri çok uzun süredir, Kürt ile Türk'ü birbirine kırdırıyor, düynanın en ilkel şeyi olan, etnik milliyetçilik yapıyor. Ama devlet bu parçalanmayı durduramıyor. Burada ne Diyarbakırspor önemli, ne Bursaspor. Bu aktörler bundan 5 sene sonra Hakkarispor ve Balıkesirspor olabilir.

Bursa'da milliyetçi duyguları istismar olabilecek bir grup insan vardı. Çünkü onlar teröre şehit vermişlerdi. Diyarbakır'da da manüpile edilebilecek bir grup insan var, çünkü onlara devlet yıllarca insan gibi davranmadı. Bu devlet, Diyarbakırlı'ya insan gibi davranan tek devlet adamı Gaffar Okan'ı, hepimizin gözü önünde öldürttü Hizbullahçılara.

Şimdi bakıyorum, gene mutlu bir toplumu bölmek istiyenler, Bursa ve Diyarbakır'ı birbirine düşman ettiler. Belki de Diyarbakırspor'u küme düşürdüler. O çocukların yeşil sahalardaki kahramanlara ihtiyacı varken, birileri onların hayellerini çaldı gene .

Üzülüyorum, yoruluyorum. 30 senedir nelere mal oldu bu saçmalık ve kimse çözmek için bir adım atmıyor. Bu ülkedeki iktidarlar, kendi yakınlarını zengin etmeye harcadıkları mesainin yarısını bu soruna harcamadılar. Bu ülkenin ordusu çözüm adına orada insanların üzerinden Jitem ile geçti.

Aktörler değişecek, ama bu senaryo değişmeyecek. Ne anlamı var şimdi , Fenerbahçe'nin , Galatasaray'ın? Herkes üç maymunu oynuyor. Bakalım yarın kaç gazetede, o taşların statlara nasıl sokulduğu yazılcak. Kaç tanesi akıl edip, sorumlu insanlara hesap soracak?

Futbol dışında her şeyin olduğu bir gün daha geride kaldı. Yazık.


Maradona

4 Mart 2010 Perşembe

Çözümsüzlük Bir Devlet Politikası


En daraldığım yazılar, kıyısına köşesine bir şekilde siyaset bulaşmış yazılar. Zaten dünyadaki adaletsizlik futbolada da kendini hissettirirken, bir de bu güzel oyunu kötüleştirenler var. 1923' te kurulan Cumhuriyet'imiz, 1940 ile 2010 arasında hiç bir komşu devlet ile problemini çözememiştir. Özal'a kadar daha sert poltikalar, Özal'dan sonra ise işlerin ticaret ile toparlanabileceğini zanneden bu anlayış sayesinde, bütün komşuları ile kavgalı yahut problemli bir devletiz.


Bu durumun sporumuza en boktan yansıması da "Deplasman'a taraftar alınmaması". Sen devletsen, elinde belli bir yetki ya da güç varsa bunu problemi çözmek için harçaman şart. Yıllardır yapıldığı gibi problemleri ötelerseniz bu hem alışkanlık haline gelir, hem de gereksiz uygulamalar devam eder. Bunun en son örneği Diyarbakır'a Bursa taraftarının alınmaması.

Eğer Bursa taraftarı Bursa'da bir şeyler yaptıysa, saha kapatmak yerine bireysel olarak cezalandırırsın. Örnek olarak, bir arkadaşının 1 sene hapis yattığını gören birisi doğal olarak deplasmana gittiğinde normal davranır.

Hiç bir meseleyi çözemiyorsunuz anlıyorum beceriksizsiniz, ama şu spor ile ilgli kanunları toparlayın da güzel oyun sizin yüzünüzden çirkinleşmesin artık.

Maradona

3 Mart 2010 Çarşamba

Nuri Şahin(sizlik)

Geçen hafta Oğuz Çetin' in aday kadro tercihlerini eleştirdim. Zaten kimi alırsa alsın, dışarıda kalanlar yüzünden illa ki memnun olmayan insanlar olacaktır. Sanırım bütün dünyada da böyle oluyordur bu iş. Zaten Oğuz Çetin ile ilgili bazı soru işaretleri vardı kafamda. Futbolculuğu , insanlığı, süper kahramanlığı ayrı, ama Fatih Terim döneminde bu kadar sessiz kalması onun hiç bir zaman 1. adam olamayacağına işaretti bence. Yardımcılığı süresince Derwall' in Mustafa Denizli' si olamayacağına şu günden emin olmak istemiyorum, ama yüzde 90 eminim. Yani daha net bir şekilde ortaya koymak gerekirse, 2 ya da 4 sene sonra Hiddink, görevi bırakınca Oğuz Çetin, Milli Takım'ın başına gelemeyecek. Bütün bu ikinci adam, birinci adam muhabbetini, İbrahim Toraman'ı, Fatih Tekke'yi geçip, esas oğlan Nuri Şahin'e gelmek istiyorum.

Mehmet Aurelio, 15 Aralık 1977 doğumlu. 2012 Avrupa Şampiyona'sı zamanı kendileri 35 yaşında olacak. Ayrıca kendisinin son 6 7 yıldır değişmeyen bir performansı var. Çok az hatırlarım onun kötü olduğu maçı. Yani onu neden denersiniz hiç anlamam. Hele ki , Emre ile iyi bir ikili olabilecek Nuri Şahin varken. Milli Takım'da Nuri Şahin ilk 11 olmayacaksa,ya Almanya futbolu bilmiyor, yahut biz. Genç Nuri şu an 22 yaşında. Ya birileri gene bizi kandırıyor, "efendim geleceğin takımını kuracağız, artık hedef her turnuvaya katılmak" diye, yahut Oğuz Çetin, Fatih Terim'in sakatlıklardan dolayı bir türlü denk getiremediği Emre , Hamit , Aurelio üçlüsünü bir arada oynatarak kendisini tatmin ediyor.

Abdullah Avcı, Tolunay ya da Ertuğrul Sağlam gibi bir yardımcı hoca ile bu iş daha güzel olurdu sanırım. Eskiden Fatih Terim ayrımcılık yapıyordu bu tercihlerinde, şimdi sıra Oğuz Çetin'de. Ne zaman bir Mevlana bulacağız bu takıma ?

Maradona

Man Utd senkronize step dans takımı



Link

Yukarıda ismini yazdığım bir spor var mı bilmiyorum. Fakat iyi geçen antrenman sonucunda takımın sevinci görülmeye değer.


Saygılar.

Unutulmayacak Oyuncular

Dikembe Mutombo

1966 yılında Kongo’da dünyaya gelen Mutombo 18 yıl sürecek Nba kariyerine 1991 yılında Denver Nuggets tarafından draft edilmesiyle başladı. Mutombo lige gelir gelmez etkisini gösterip (16.6 sayı,12.3 ribaund,3 blok ortalaması ile oynamıştır) çaylak yılında All-star olmayı başarmıştır.Bundan sonra 7 defa daha All-star'da oynayacaktır.Kariyerini 30 dakikada 9.8 sayı,10.3 ribaund ve 2.7 blokla bitirmiştir.95 senesinden sonra ciddi sakatlıklar yaşadığını,son 7 senede basketbolu içindeki basketbol sevgisiyle oynadığını hatırlatıyım.O bizim kalbimizde yaptığı hayırlı işlerle,basketbol sevgisiyle ve fotoğrafta olduğu gibi yaptığı hareketle yer tutmuştur.

ZorTurK

Dengesizlik Üzerine


Sezonun ikinci yarısı başladı. Devre arası malumunuz Fenerbahçe sadece Gökhan'ı transfer ederken, Galatasaray Neill'in bonservisini ve Jo ile Dos Santos'un sezon sonuna kadar kullanım haklarını aldı. Hatta Nonda mı, Kewell mı başlıklı tartışmalar bizim blog dahil her yeri meşgul etti. İkinci yarı başladı, Fenerbahçe önce Denizli'yi yendi. Aynı hafta Galatasaray çok tat vermeyen oyunu ile Gaziantep'i geçti.


İkinci yarının ikinci haftasından sonra ise, Fenerbahçe takım olmuştu. Arkadaşlık mükemmel, en önemli trasfer de bu arkadaşlıktı. Takım azimliydi, zaten devre arası transfer yapmak gereksizdi. Galatasaray yaptığı transferler ile takımın dengesini bozmuştu. Haftalardır gol atmayan Nonda bir anda badem gözlü olmuştu. Fos Santos ve Jo zaten adam olsalar İngiltere'de oynarlardı. Halbuki hiçbirimizin bilmediği bir gerçek var, Cristian, Alex ve Santos, hatta Gökçek Vederson , Premier Lig' de 5 sene aralıksız forma giymişlerdi. Fenerbahçe Sivasspor'un üzerine Bursa'ya 3 attı, Galatasaray ise ligde Denizli'yi zor geçerken kupa maçında Antalya'ya yenildi. İşte sezona havlu atmıştı Galatasaray. Rijkaard hoca değil, Arda'dan forvet olmaz, Neill kim zaten? Bu periyotta kabul etmek lazım ki Fenerbahçe çok iyi oynuyordu, Galatasaray ise iyi oynamıyordu. Ama herkesin unuttuğu bir şey vardı, biz daha Şubat ayına yeni girmiştik ve ligin bitimine kaba bir hesapla 3 buçuk ay vardı.


Kocaman bir şubat ayını bitirdik. Fenerbahçe ve Galatasaray Avrupa'dan elendi. Galatasaray Ziraat Türkiye Kupa'sından elenirken, Fenerbahçe yoluna devam ediyor. Ama bir fark var arada, Galatasaray ligde Fenerbahçe'nin 5 puan önünde. Şimdi öyle bir rüzgar var ki, Fenerbahçe bölündü, takım içinde gruplaşma var, Emre'yi kimse sevmiyor, Alex ve diğer Brezilyalılar organize suç örgütü kurdular, davalarının Ergenekon ile birleştirilmesi düşünülüyor. Aziz Yıldırım transfer yapmayarak dünyanın en büyük yanlışını yaptı. Daum ise adi bir adam. O kadar ki "Milli Marş" ile bize sömürü yaptığı yetmemiş gibi bir de Abdullah Gül bıyığı bırakmış. Öte yandan ise Fos Santos büyük topçu, Jo zaten mükemmeldi biz demiştik. Frank Rijkaard ise öyle müdahaleler yapıyor ki oyuna akıl almaz. Türkiye böylesini görmedi.


Kısaca söylemek istediğim şu. Ne bundan 1 ay önce Galatasaray o kadar beter durumdaydı, ne şimdi Fenerbahçe öldü bitti. Ne 1 ay önce Santos kötü adamdı, ne şimdi Santos bir süper star. Bunlar doğal şeyler. 1 senedir düzenli forma giymeyen bir adamın performansının artabileceğini öngörmek için "kahin" olmaya gerek yok. Ama bir ay önceki kötü Dos Santos için "Fos" denemek için birazcık akıllı olmaya gerek var sanırım. Şimdi Fenerbahçe'yi 9 parçaya bölen zihniyet , Nisan başında Fenerbahçe ligde lider olursa, utanmadan ve sıkılmadan takım ruhundan bahsedecek. Ben aklı başında sayılabilcek bir futbol sever olarak ne günlük kahramanlar istiyorum, ne günlük felaketler. Bir insanın yaptığı yorumların ciddiye alınması için bir hafta güzel bir şey söylemesi değil, 34 hafta tutarlı şeyler söylemesi önemli benim için. Allah'tan bunu böyle yapan bazı spor düşünürleri var da, akıl sağlığımızı yitirmeden yaşamaya devam edebiliyoruz.

Maradona

2 Mart 2010 Salı

Rooney 30' u Bulabilecek Mi ?




Premier Lig kurulduğundan beri sadece 5 futbolcu, ligde 30 ve üzeri gol atmayı başarmış.

1993-1994 Andrew Cole Newcastle 34**
1994-1995 Alan Shearer Blackburn 34**
1995-1996 Alan Shearer Blackburn 31
1999-2000 Kevin Phillips Sunderland 30
2003-2004 Thierry Henry Arsenal 30
2007-2008 Cristiano Ronaldo ManU 31

** 93 -94 ve 94-95 sezonları Premier Lig'in 22 takımla oynandığını hatırlamakta yarar var.

Bu sezon ise Wayne Rooney 30 gol sınırına fazlası ile yakın. ManU' nun ligde daha 10 maçı var ve Rooney an itibari ile 23 gol atmış durumda. Bu performansı ile 10 maçta 7 gol atması sürpriz olmaz. Asıl sürpriz 10 maçta 12 gol atıp Andrew Cole ve Alan Shearer'ı geçmesi olur. Ronaldo gittikten sonra bazıları onun ne kadar önemli bir oyuncu olduğunu yeni yeni anladılar. Umalım da kendisine nazar değmesin ve kalan maçlarda bu sezonki performansını devam ettirsin.


Maradona

Büyük Trakya Derbisi: Şarköyspor-Marmara Ereğlisi


























Yanda Çanakkale Boğazı kabarmış, hava buz gibi, sahada yeşil alan yok, tribün denen şeyden eser yok ama şov devam ediyor. Takımlar, teknik adamlar ter döküyor puan için, para için. Dalgalar sahaya girdi girecek, hakem denize uçtu uçacak ama devam. Güzel oyun şu futbol. Yazın siteler arası turnuva döndürdüğümüz yerlerde profesyonel takımların maç yapması ve 19 Mayısların kutlanması da ayrı bir güzellik benim adıma.

Marquinhos

1 Mart 2010 Pazartesi

Phoenix Suns 110-113 San Antonio Spurs

Resim dünkü maçtan değil. Sadece Amare'nin maskeden dolayı potayı nasıl gördüğünü göstermek istedim.

Maça dönersek San Antonio Spurs'te Tim Duncan 21 sayı 10 ribaund, Manu Ginobili 21 sayı, Richard Jefferson 20 sayı ile oynadı. Ama Amare, Jefferson'un üstünden süper smaç bastı. Kesinlikle nba.com'dan izleyin smacı.

Phoenix Suns'ta ise Amare Stoudamire 41 sayı 12 ribaund, Jason Richardson 20 sayı, Steve Nash 18 sayı 11 asist ile mücadele etti. 2 smaç şampiyonu 43 saniye kala bomboş gittiği pozisyonda smacı kaçırarak durumu 107-107'ye getirme şansını tepti. Ondan sonra faul atışları, basketler filan derken son 3.2 saniyeye girildi. Phoenix'in mola hakkı bittiğinden oyunu kendi sahasından başlattı. Tabii ki top Nash'a verildi. Çok iyi de topu getirdi ama atışı yapamadı. 2 sayı çizgisindeki Frye'e verdi, attığı atış girse de süre bitmişti. Frye'nin normalde 3 sayı çizgisinde durması gerekiyormuş. Bu galibiyetle Spurs batıda 7.sıraya yükseldi.

ZorTurK

28 Şubat 2010 Pazar

Şubat Güzel Bitti

Ziraat Türkiye Kupası çeyrek finalinin ilk maçı olan Antalya deplasmanı ile başladı Şubat mesaimiz. Önce Türkiye Kupası'na veda ettik. Ardından ligde tatsız beraberlikler aldık. Ardından son 10 dakikadaki saçmalamamız yüzünden Avrupa'da havlu attık. Hedef olarak elimizde bir tek lig şampiyonluğu kaldı. Gündüz 15:00'da başlayan ve Fenerbahçe'nin kaybettiği maçtan sonra bizim Kasımpaşa maçı daha bir ilginç oldu. Biz kronikleşen garipliğimiz ile gene takılır mıyız endişesini paylaştığım bir çok kişi de vardı. Herkesi geçtim, akham kesmeye hak sağlayacak miktarda Kasımpaşa maçını ben kendim izledim. Klişelerden fazlasını biliyordum Yılmaz Vural ve onun yarattığı Kasımpaşa hakkında.

Son haftalarda kabızlık seviyesini geçemeyen defansif orta sahalarımız ile Kasımpaşa'nın ayağa pas yapan oyun düzeni kafamda korku senaryoları yazmama sebep oluyordu. Ama farklı olan bir şey vardı bugün sahada, o da yetenekli daha doğrusu hücumu düşünen oyuncu sayımız fazlaydı.

Sabri, Caner, Keita, Santos, Arda ve Jo. Zaman zaman Ayhan da düşündü ama düşündüklerini artık ayakları dinlemiyor Ayhan'ın. Mehmet Topal ise 3. stoperliğe devam etti maç boyu. Merak ettiğim bir şey var Mehmet Topal ile ilgili. Boyu kısa , ufak tefek bir oyuncu olsa, sahanın bazı yerlerini göremiyor diyeceğim ama öyle değil. Gene de inatla en uygunsuz adama, yahut uygun adama geç pas atmayı başarabiliyor.

Galatasaray Rijkaard'a Kavuştu

Zaman zaman sakatlıklardan dolayı, bazen de sistemin işlemediğini görüp, yeni arayışlar yaptığı için, sezon başındaki güzel futboldan, tatsız futbola dönüşler olmuştu Galatasaray'da. Ama Kasımpaşa maçında sahaya sürdüğü 11 tercihiyle güzelliklerin sinyalini verdi Galatasaray. Haftalardır dillerde olan 4 6 0'ı aslında bugün oynadık bir ölçüde. Çünkü maçın 4. dakikasından itibaren Jo, Keita, Santos ve Arda kendi aralarında yer değiştiriyordu. Hemen burada küçük ve işlevsiz bir konuya değinmek istiyorum. Çok saygı değer yorumcu ve hepsinden öte süper futbolcu Rıdvan Dilmen, durup durup Arda ve Keita 'nın defansa hiç yardım etmediklerini söylüyor. Eğer 10 üzerinden bir şeyler söyleyeceksek, Arda bu maç en azından 5 buçukluk yardım etti. Keita bir iki topta gerçekten hiç geri gelmedi, ama o da bu maç 4'lük bir yardımda bulundu. Yani çok sevgili büyüğümüzün anlaması için daha somut bir örnek vermek gerekirse, Arda her maç ortalama bir Alex'in en az 2 katı defansına yardım ediyor.

Bizim ileri 4'lü ve kanat bekleri birleşince güzel bir baskı kurduk rakibin üzerinde. Doğal olarak Kasımpaşa da kontraatak kovaladı ilk yarı boyunca. Jo'nun ileri 4'lünün döngüsü içinde forvet olduğu dakikalardan birinde, indirdiği top ile Arda güzel bir gol attı. İlk yarıda 2.yi de bulabilirdik belki ama olmadı.

İkinci yarıda ise ilk 20 dakika bocaladık. Saha içinde farklı olan tek şey, Ali Güneş'in oyuna girip, Sancak'ın oyundan çıkmasıydı. Bir de bizim takım nedense geriye yaslanmaya başladı. Kasımpaşa, oynayabilecek alan bulduğunda bu ligin en seri ve en keyifli topunu oynayan ilk 5 takımıdan birisi. Biz geriye geldik, Topal iyice Servet ve Neill'ın arasına girdi. Kasımpaşa da kısa paslarla Galatasaray'ın yarı sahasında istediği gibi dolaştı. Bu dolaşmaların birinde Topal ve Sabri'nin zincirleme hatası neticesinde golü attı Kasımpaşa.

Gene mi Fener'in puan kaybettiği hafta biz maç kazanamayacağız mottosu hortlayacak derken, devreye Keita girdi. Jenerik kıvamındaki golü ile futbolu seven herkesi mutlu etti. Daha sonrasında penaltı ve Koray'ın kırmızısı ile birlikte Kasımpaşa doğal olarak maçı bıraktı. Keita bir gol daha atarak maça noktayı koydu.

Hemen burada bir noktaya temas etmek istiyorum. Bence penaltı kararı doğru ama direkt kırmızı biraz ağır geldi. Ben maçı yeni açıkta izliyordum, pozisyon eski açığın orada oldu. Gelip televizyondan bakamadım.

Gelelim benim takıntıma. Maç 81. dakikada 3-1 oluyor , fakat Emre Çolak niçin 90'da alınıyor oyuna? Emre Çolak'ı gereğinden fazla sevdiğim için takıyorum bunu kafaya.

Yazının sonunu ise, topçu mopçu olmayan bir arkadaşa ayırmak istedim. Kendisi Dos Santos. Buradan ben de ince ince eleştirdim kendisini. Tabii ki de bir insanın tesadüfen Barcelona formasını giymesi mümkün olmadığından en azından kendi adıma şuurlu gittiğimi söyleyebilirim. Fakat bu topçu bozuntusu(!) hakkında neler yazıldı çizildi. Bir maçta kendisini övmek içinde erken. Ama bu maç bana gösterdi, biraz kuvvetlenirse çok iş yapar bu ligde.

Sonunda Şubat ayında oynayarak 3 puan aldık. Umarım Mart ve Nisan güzel geçer , Mayıslar bizim olur.

Sevgiler Saygılar

Not: Ben hala bir Galatasaraylı olarak Bursa'nın şampiyon olmasını Galatasaray'ın şampiyon olmasından daha fazla istiyorum. Evet ağrızalı çelişkilerim var yapabilcek bir şeyim yok.

Maradona

O duvarın orada işi ne !



link

Ufakken hepimiz sokakta top oynamaya çalışmıştır. Kimi zaman iki taş koyup kale yapmıştır kimi zaman duvarlara kale çizip oynamışızdır . Bu abilerin sorunu ise saha var iken o duvarın orada olması. Üstüne reklam asmış olsalar tamam diyeceğim o da olmayınca amaçsızca orada duran bir duvar var.

Durumu seyrederken aklıma Kaptan Bülent'in reklam panolarına sert müdahalede bulunduğu an geldi. Bunun sonucunda hakemin reklam panolarına "hakemi kandırmaktan" sarı kart vermesini beklemiştim. Nitekim hiç bir işleri yokken kaptanın müdahale edeceği yerde duruyorlardı. Videoyu aradım bulamadım.

Saygılar.