5 Aralık 2009 Cumartesi

Yok

Takımda ileriye oynayabilen bir ortasaha yok. Yedekte var ama sahada yok. Kanatlar yok. Topuz kanadı Gökhan'a bırakmış durumda. Sol kanattan da orta yok. Arada ileriye top geliyor. Karşılayacak forvet yok. Güvendiğimiz Semih formsuz, yorgun, kırgın.

Ortadan gelemiyorsun, kanattan gelemiyorsun ama müdahale için gol yemeyi bekliyorsun. Yani kenarda hoca da yok.

Müdahale ediliyor takıma en sonunda. Sol kanada adam alınıyor. Bu sefer de sağ kanat yok. Çift forvetli bir Alex'li 2 ortasahalı ama sağ kanatsız garip bir diziliş ile oyunu çevirmeye çalışıyor hoca. Dönmüyor tabii ki.

Takım 4 5 haftadır yorulunca saldırmaya başlıyor. Saldırıp yorulacağına, ancak geri düşünce saldırmayı akıl ediyor ve takım çoktan yorulmuş oluyor. Tam ceza sahasına ortalar gelmeye başlıyor, forvetlerin zıplayacak hali yok. Bir Lugano zıplıyor.

Selçuk Şahin'i yeniden görmek Daum'un Fenerbahçe'yi ne kadar ciddiye aldığını yine gösterdi bizlere. Gerçekten o da bu akşamın kahramanlarındandı!

Disiplin deseniz o da yerlerde. Kazım ve Önder haberleri bir garip. Bu işin sonu ne olur bilmiyorum. Göreceğiz. Ama bu kadar hatanın üst üste gelmesi, bu kadar yanlışın ard arda yapılması bazı şeylerin sonunu getirecektir. Daum kendi kendisini göndermeye çalışıyor sanki.

Bir de şu var ki, o kadar para verdiğim Lig Tv'de haftada iki, bilemediniz üç maç izliyorum. Hepsinde toplasanız 4 5 tane organize atak görürsünüz. Es Es seyircisi olmasa bu akşam da çekilmezdi. Harikalar.

Bu hafta ilginç gelişmeler olacaktır takımda, benden söylemesi.

Not: Twente gibi takımların Fenerbahçe'yi değil rakiplerini izlemesini tavsiye ederim. O zaman Fener'i yenmenin ne kadar kolay olduğunu görebilirler.

Marquinhos

Kasımpaşaspor - Sivasspor

Stadyumdan içeri girdiğim dakika Michael Jackson çalıyordu. Bu adamı ne zaman dinlesem ya da duysam, aklıma hep gereğinden fazla sevdiği çocuklar geliyor ve gülüyorum rahmetli de çocukları pek severdi diye. Ama hemen ardından alışılmış iğrenç stadyum şarkıları çalmaya başladı. Maçın başlamasını beklerken dikkat ettim, sanki sigara yasağı yoktu Kasımpaşa'da. Sürekli yanan sigaralar ve sigara içenlere bakan görevliler. Maçtan önce gene başarısız bir saygı duruşu vardı. Niçin bu insanlar 1 dakika boyunca götleri başları oynamadan duramıyorlar çok merak ediyorum. Bu merakımı yanımdaki 40 yaşlarındaki amcayada sordum, çünkü kendisi o 1 dakika boyunca telefonda bir arkadaşını maça gelmeye ikna ediyordu. Yahu kocaman adamsın be kardeşim, başka zaman mı bulamadın diye laf anlatmaya çalıştım ama hiç bana mısın demedi, "nato mermer nato kafa" bir halde bön bön baktı yüzüme. Önce kısaca maçın hikayesine geçelim.
İki takım da hızlı başladı, Kasımpaşaspor 14. dakikada Sivasspor'un kullandığı korner sonrası kontra atağa çıktı. Yekta inanılmaz bir pasla solda boşta bulunan Ergün'ü topla buluşturdu. Ergün gayet uygun durumda, kötü bir pas attı boştaki Cenk'e. Allahtan Cenk yılların eskitemediği bir inceliğe sahip, yere erken yatan Petkovic'in üzerinden topu ağlarla buluşturdu.

Maçta Kasımpaşa topa çok hakimdi. Sivas ise uzun toplar ile Ersen Martin'i buluşturuyordu. Barış Ersen mücadelelerinde genelde Ersen galip çıktı. Gene böyle bir mücadele sırasında hakem Ersen'in yerde kalması neticesinde penaltı verdi. Ben bu kadar ucuz verilmiş bir penaltı görmeyeli çok olmuş ki, ben de kendisine tepkimi Kasımpaşa taraftarlarıyla gösterdim. Ersen Martin garip bir adam, ince ince tribünü gıcık edecek hareketler yapmayı ihmal etmedi. Neyse efendim asıl işin ilginç kısmı Yekta. Kendisi maçın oyunda kaldığı dakikalarda en akıllı ve en faydalı oyuncularından biriydi. Fakat önce rakibin kullandığı bir tacı engellemek için saçma bir sarı kart gördü. Bu pozisyondan 10-15 dakika sonra maçın sanırm 39. dakikasınd falan eline çarpan bir top sonucu 2. sarıdan kırmızıyı gördü. İşte o dakika Cüneyt Çakır maçın kontrolünü kaybetti. Zaten aklı verdiği penaltıda olduğu belliyken, birde üzerine kırmızı gelince "Eyyam Çakır" oldu kendisi. 10 kişi kalan Kasımpaşa'da Gökhan Güleç sağ açığa geçti.

İkinci yarıya iki takım da aynı kadrolarla başladı. Sağ açık Göhkan hızlı gelişen bir atak sonucu güzel bir vuruşla ,takımını 2-1 öne geçirdi. Sonra Kasımpaşa şuursuz bir duraksama evresine girdi. Bunun sebebini az sonra aşağıdaki satırlarda anlatmaya çalışacağım. Geri çekilen, top çeviren Kasımpaşa'da Agbetu'nun ortasında şanssız bir şekilde Barış kendi kalesine golü attı. Golden sonra iki taraf da bazı fırsatlar yakaladı ama maç 2-2 berabere bitti. Gelelim biraz taktiksel detaylara.

Üst üste alınan Trabzonspor ve Fenerbahçe galibiyetlerinden sonra Kasımpaşa'yı merak ediyordum. Yılmaz Vural takımı ne kadar motive edebilecekti, yahut futbolcular ne kadar konsantre olabilecekleridi? Moritz dışında herkes aslında gayet hırslı ve iyiydi. Moritz bir anda yıldız olmuş heralde. Trabzonspor ya da Fenerbahçe maçından sonra Yılmaz Vural " Öne geçtikten sonra oyunu yavaşlatmayı bilmiyoruz" tadında bir demeç vermişti. Eh hocam madem farkındasın senin takımın oyunu yavaşlatmayı ve amiyane tabir ile rölantiye almayı bilmiyor, o zaman sen niye 2-1'den sonra 3'ü istemek yerine takımı geri çekiyorsu? İkinci yarı boyunca Emre Toraman'a oyunu yavaşlatma taktikleri niye verdin? Niçin ileride top tutan ve geçen seneki Sivas macerası üzerine sahada hırsla oynadan Murat Erdoğan'ı oyundan çıkardın? Moritz'i de çıkardın ama ona bir şey demiyorum. Sonuçta Kasımpaşa 2-1'in üzerine 3'ü arasa bence bulurdu. Özellikle birkaç atakta takım hızlı oynamaktansa şuursuzca geri dönmeye başladı. Netice ortada. Takibi Trabzonspor ve Fenerbahçe'den alınan ekstra 6 puan çok önemli , ama asıl kendi rakiplerinden alınan puanlar önemli.

Kimse özellikle de maçı izlemeyenler yılların klişesine uyup " Yılmaz Vural sadece 4 büyükleri yener sonra yatar" gibi dandik yorumlara girmesin. Hoca takımı geri çekme hamlesi dışında maça çok konsantre idi ve gene maçı yaşıyordu. Hatta elindeki şişe ile bir ara Özgür'ü ittirdi , tribünleri güldürdü. Yılmaz Hoca, takım sahaya çıktığında en çok alkışı alan insan. Güzel bir sinerji yakalamışlar kendi içlerinde. Bu takım eğer bazı basit hatalarını aza indirirse ve zaman zaman oyunun kanadını hızlı değiştirirse düşme korkusunu çok fazla hissetmeden maçı bitirir.

Sivasspor ise kendisi için önemli bir puan aldı. Ama açıkcası oyunları ümit vermiyor. Bir ara takım forvetsiz oynadı, bir ara doldur boşalt. Ama bir türlü maçın hakimi olamadılar. Ayrıca maçta oynamayan Hayrettin ve Mehmet Yıldız'ın Kasımpaşa seyircisi ile olumsuz diyaloglara girmesi hiç hoş olmadı. Sivas'ın oyuncuları eski hocaları Bülent Uygun'dan aldıkları antipatiklik bayrağını başarı ile taşımaya devam ediyorlar. Umarım Muhsin Hoca bunlarada bir çözüm getirir.

Sevgiler Saygılar

Maradona

Rakibimiz Kayserispor , İki yazı bir arada (Bursaspor açılımı)


Kayserispor'dan bu yıl bir patlama bekliyordum ama bu kadarı beni de şaşırtmadı desem yalan olur. Zaten gurbetçi oyuncu transferinde ligimizin 1 numarası diyebiliriz onlar için.
Son yıllarda yabancı tercihlerini 2 şekilde yapıyor Kayseri. Birincisi üst düzey liglerden ve belirli kariyerli oyuncular, mesela Toledo (İspanya) , Olembe-Aghahowa (İngiltere), Puroviç (Portekiz) ,son olarak Makukula (İngiltere-Portekiz-İspanya)...

İkinci tür yabancı haklarını da daha çok ligimizi tanıyan, kendilerini ispat etmiş oyunculardan kullanıyorlar.Souleymanou (Denizli-Rize), Cangele(Sakaryaspor), Troisi (Gençlerbirliği).

Bu yıl Tolunay Kafkas genel olarak 4-4-2 sistemini benimsemiş gözüküyor. Sadece Cangele'nin cezalı olduğu Trabzon maçında 4-5-1 gibi oynatmış takımı o kadar.
Bizim maçta da Cangele'nin cezalı olduğu düşünülürse yine böyle bir düzenle karşımıza çıkabilirler.Kayseri kalesinde 36 yaşındaki Souleymanou görev yapıyor geçen sezon olduğu gibi.Ben bu adamı nedense hep Fenerbahçe maçlarında yediği saçma gollerle hatırlıyorum. Şansı takım savunmasını iyi yapan bir takımda oynaması bu adamın, yoksa küme düşmemeye oynayan ve de takım savunmasında sorunlar yaşayan bir takımda oynasa çoktan pılını pırtını toplayıp tutmuştu ülkesinin yolunu. Ama Souleymanou'nun en büyük avantajı topu oyuna çok iyi sokması, adam çok rahat ortasaha çizgisi civarlarına gönderebiliyor eliyle topları.

Kayseri savunmasının sağında, stoperden bozma Ali Turan tercih ediliyor son haftalarda, oyunun savunma yönünde çok iyi fakat hücuma fazla katkı sağlayamayan bir oyuncu.
Ayrıca kendisi takımın da kaptanı ve mücadelesiyle takımı ateşleyen isim olarak göze çarpıyor.

Savunmanın solunda ise Toledo'nun sakatlığından sonra sürpriz bir şekilde Hakan Aslantaş kaptı formayı.Sürpriz olan Hakan'ın 11'de yer alması değil solda oynaması yanlış anlaşılamsın.
Gerçi akıllı adam bu Hakan savunmanın her yerinde sırıtmadan oynayabilir kendisi.

Ortada ise libero özelliklileri, ayaklarına hakim, geride oyun kurma görevini üstlenen gurbetçi furbolcu 89'lu Serdar Kesimal ile Aydın Toscalı kullanılıyor bu sezon. Aydın milli takıma kadar yükselmiş bir oyuncu olmasına karşın yaşadığı büyük sakatlık sonrasında uzak kaldı o kutsal formadan. Geçen yıl da yine Kayseri tandeminde oynayan Eren Güngör tam milli takıma yükseldi derken büyük bir sakatlık geçirdi. Belki de şuan milli takım savunmasının göbeğinde Aydın-Eren ikilisi görev yapıyor olacaklardı ama şansızlıklar bırakmadı bir türlü bu oyunvuların peşini.

Orta sahaya gelince, göbekte bir tam anlamıyla önlibero kullanıyor Tolunay hoca. Bu oyuncu da eğer sağlamsa Saidou, değilse de Merter oluyor genel olarak. Bir de bu savunmacı ortasahanın yanında daha çok ofansif özellikli ama savunmayı da iyi beceren 90 doğumlu Furkan Özçal. Furkan da sol ayaklı ve benim çok şey beklediğim bir oyuncu, ısrar edilirse çok büyük yıldız olabilir kendisi, zaten alt yapı eğitimini Avrupa'da almış bir isim.

Sağ kanatta ise son haftalarda Ankaragücü günlerine yavaş yavaş dönme sinyalleri veren Gökhan Emreciksin görev yapıyor.Kendisi süratli ve çabuk adam eksiltebilen bir isim..
Bu adamı ben ilk olarak Boluspor'da oynarken sezon başı hazırlık maçında Galatasaray'a karşı oynadığı mükemmel oyundan sonra farketmiştim. Galatasaray bu adamı nasıl farketmedi şaşırmıştım doğrusu, yanılmıyorsam 1 gol 2 asistle oynamıştı.

Sol kanatta ise Tolunay hocanın jokeri Mehmet Eren Boyraz diye bir oyuncu var ki dikkat edilmesi gereken adamların başında geliyor. Aslında kendisi golcü bir oyuncudur, hatta Galatasaray alt yapısından yetişip, Eskişehir'de kiralık oynarken 2.ligde gol kralı olduktan sonra yapmıştır süperlige transferini. Aslında ortanı solu Kayseri'nin en alternatifli bölgesi bana göre, Umut Koçin-Bilal Aziz gibi teknik kapasiteleri çok yüksek oyuncular mevcut ama bu sezon yakaladıları şansları pek kullanamadı bu isimler..Ayrıca genç Furkan da zaman zaman burada değerlendirilebiliyor.

İleride de bu yıla damgası vuran ve gol krallığında da ilk sırada bulunan Makukula oynayacaktır.
Kendisi pivot özellikli bir adamdır, iyi yer tutar, iyi zıplar, yanında oynayan adama boş alanlar yaratır, son vuruşları da fena değildir, ceza sahası içinden topu kontrol etmeksizin etkili şutlar atabilir.

Yani iyi kullanıldığında çok etkili bir silah olabilir bu Makukula. Ömer kaptanın bu oyuncuya çok fazla dikkat etmesi gerekiyor, kafayla kaleye etkili toplar pek gönderemez ama indirdiği toplarla başımıza bela olabilir bu adam.
u sezon attığı 11 golün 10'unu ayakla atmış bu oyuncu, gollerini de genelde rakip savunmaya kendini unutturarak arka direklerden atıyor. Ters kademeye de mutlaka dikkat etmeliyiz, son haftalarda Keçeli bu konuda çok iyi ama Ali Tandoğan için aynı şeyleri söylemek mümkün değil.

Şuana Kayserispor değerlendirmemi 10 kişiye göre yaptım, 11. adam kim olacak ben de merakla bekliyorum..Tolunay Kafkas'la yıldızı pek barışmayan Troisi mi tercih edilecek yoksa geçen hafta 3 puanı kazandıran genç gurbetçi Ömer Hasan Şişmanoğlu mu?Ya da ortasahayı güçlü tutmak istenip Merter-Saidou ikilisini aynı anda mı sahaya sürülecek bunu maç saatinde önce kestirmek biraz zor. Eğer Troisi oynarsa Cangele'yi aratmayacak bir performans gösterip formayı bir daha bırakmamak üzere kapabilir. Ya da ortasaha göbeğini güçlü tutarak Mehmet Eren-Gökhan Emreciksin Makukula'ya yardımcı olabilmeleri amaçlanarak daha önde kullanılabilir.

Ama yine de bizim bu hafta en büyük şansımız Cangele'nin oynamayacak olması, 9 asist 4 golle oynayan bir adam, bizim de başımıza büyük belalar açabilirdi ki kendisinin Bursa'ya imzaya gelip, Samet Aybaba'nın nazı sonucu apar topar gönderilmişliği bile var.Adam ekstra bir hırs yapabilirdi de bize.

Ertuğrul hoca Ozan İpek'in yerine kimi oynatacak çok merak ediyorum doğrusunu söylemek gerekirse.Ben Yenal ya da Eren tercihlerini kullanıp Galatasaray maçındaki takımı hiç bozmaz diye düşünüyordum ki bu iki futbolcunun da oynayamayacağı haberi geldi.

Bu oyuncuların olmaması bile Ertuğrul Sağlam'ın seçeneklerini kısıtlamıyor. O bölgede oynama tecrüsebesine sahip Volkan gibi Veli seçeneklerimiz hala mevcut. Hatta Batalla bile değerlendirilebilir, kendisinin eski takımında burada oynamışlığı varmış.

Ama ben Veli-Volkan ikilisinin kanatlarda yine değişerek oynayacakları kannatindeyim, takımın geri kalanının da son maçtaki gibi aynen devam edeceğini düşünüyorum.Dün sabah saatlerinde Volkan'ın da kadrodan çıkarıldığı söylendi fakat, Kayseri'ye götürülmüş bu oyuncu da, dünkü çift kalede de yer almış kendisi.

Tabi bir de Ali Tandoğan Tuna'dan formayı geri alacaktır.

http://emosimoghislain.blogspot.com/ Hasan

Önder Turacı


Önder Turacı, gece geç saatlere kadar bir gece kulübünde eğlenmiş ve daha sonra evine gitmiştir.

Evde sebebini bilemediğimiz bir hadise sonrası sağ el bileğinde radial atar damarında ve el bileği kirişinde kesik oluşmuştur


Fenerbahçe resmi sitesinden bu açıklama geldi. Futbolculara neler oluyor anlayamıyorum. Kazım da neredeyse aynı olayı yaşadı geçen hafta. Sonumuz hayır ola.


Marquinhos

Futbol Stajyerleri

Bekir İrtegün bu yaz alındı Fenerbahçe'ye. Kendisi bir stoper.Biraz da sol bek. Ama kendisi, iki üç kere sağ bek olarak oynatıldı. Tabii ki iyi oynayamadı. Bugün Eskişehir deplasmanı var Fener'in. Bekir kadroda yok. İstanbul'da duruyor. Önder atardamarını kesmiş. Kendisine acil şifalar. Demin Ntvspor'da gördüm ve ondan iyi bir haber gelmesini bekliyorum şu an. Umarım ciddi bir şey yoktur. Yani Fener'de şu an yedek defans oyuncusu yok. Yedek sağ bek yok. Yedek sol bek de yok. Bari sırf bu sebeplerden Bekir'i alsaydın di mi kadroya? Ama yok. Bekir stajyerlik için gelmiş Fener'e. Maaşı da güzel. Arabası da vardır. Evi de vardır. Daha ne olsun? Ama bu kadrosuzlukta Bekir'e yapılan şey büyük bir ayıp. Bazı şirketler nasıl stajyerlerini hor görürlerse, Bekir de adete unutuluyor bu takımda.



Peki yönetim bu durumu görmüyor mu? Neredeyse 7 8 haftadır tek defansif yedek Deniz Barış. Biri sakatlansa yerine Deniz Barış girecek. Yedek defansımız Bekir ise maç saatinde ya evde ya tribünde. Daum'u uyarmıyorlar mı bu konuda? Sanırım uyarmıyorlar. Bir gün Deniz oyuna girecek ve hatalı bir gol yedirecek takımına. İşte o zaman belki basın da bu rezillikten bahsedebilecek.


Şu an takımda 18 yaşında 3 oyuncu var. Bu adamlar daha ne kadar takıma giremeyecek? Hiç mi İngiltere Ligi izlemiyorsunuz? Ntvspor çekmiyor mu sizde? La Liga yok mu evinizde? Hiç mi canınız çekmiyor genç yeteneklere forma şansı vermek? Ben bir teknik adam olsam, elimdeki genç yetenek çıksın bir iki güzel pas atsın diye canımı dişime takarım. Ama bu adamların esamesi okunmuyor. Onur, Furkan ve Abdulkadir öylece bekliyorlar. Abdulkadir keşke zamanında City'e gidebilseydi. Şimdi çoktan bir Nuri Şahin kıvamına gelmişti.



İlk gün basının önünde eline top verip, forma giydirip şov yapmak kolay. Önemli olan bu şovun devamı. Bugün Lugano ve Gökhan kart sınırında. İkisi de kart gördü diyelim. Önder de yok. Eminim Deniz sağ bek oynar, defansa da Cristian'ı falan çeker bu adam. Bekir yine evde oturur.




İşte Fener'in ES ES kadrosu: Volkan Demirel, Volkan Babacan, Mert Günok, Lugano, Bilica, Vederson, Gökhan, Baroni, Emre, Selçuk, Deniz, Alex, Santos, Deivid, Mehmet, Uğur, Özer, Güiza, Semih
Akşamki maçtan sonra görüşmek üzere...


Marquinhos

4 Aralık 2009 Cuma

Sonu benzemesin.



Yine yayıncı rezaleti yine zorla bir maç "keyfi". Galatasaray- Pana maçından bahsediyorum tabi ki fakat bu sefer yayıncı kuruluşa bir şey yazmayacağım yeter.

Bugün biraz Gs ortasahasının yalnız adamı Elano hakkında yazacağım. Malum Gs 4-3-3 oynamaya çalışıyor fakat ortadaki 3'ü bir türlü oturtamıyor. Bu üçlü sürekli değişiyor sürekli başka 3'lerden oluşuyor. Bir hafta tutan 3'lü ikinci hafta tutmuyordu. Dün akşam benzer bir görüntü vardı. 2 defansif orta saha ve Elano... Sahadan ayrılana kadar Elano topla buluşmakta zorlandı. Sağolsun bizim defansif orta saha oyuncularımız, oyun kurma çabası içindeydi. Çok sıkışınca Elano'yu görmek zorunda kalıyordu. Elano da buluştuğu topları kullanırken zorluk çekiyordu. Bunu maçı izleyen herkes fark etmiştir. Benim, burada dikkat çekmek istediğim şey aslında orta 3l'ü değil ileri 3'lü


İleri 3'lü, Nonda'nın sabit kalması ve Kewell ile Arda'nın yerde değişitrmesiyle sürekli farklılık yaratmaya çalışıyordu. Arda biraz Messiliğe soyunmuştu bu akşam; kötü geçen günlerin ardından iyi sayılabilecek bir futbol oynadı. Fakat bu ileri 3'lü, Elano'ya ayak uyduramadı. Elano'nun Brezilya'da oynadığı futbol stiline uyum sağlayamadılar. Bu durumda Elano da kötü oynamış gibi gördündü. Burada sorun Elano'nun top kullanaması mı yoksa ileri 3'lünün bazen Elano'ya ayak uyduramaması mı diye düşündüm durdum. Ayhan Elano değişikliğinde tam olarak her şey ortaya çıktı. Ne yazık ki ileri 3lü Ayhan'la oynamaya alışmıştı. Ayhan'ın yana oynaması ve yanlarda kanat adamların topla buluşması üzerine kurulmuştu oyun. Çünkü kanat oyuncuları topla oynamayı seviyordu. Ayhan da bu şansı her yana oynadığında verdi sağolsun. Elano'nun onların koşmalarını gerektiren defansın arkasına koşu yapmasını gerektiren paslarını istemiyordu sanırım bizim kanat oyuncularımız.


Galiba Elano'nun sonu Lincoln hikayesi gibi olacak. Belki bir çözüm getirilir de Elano'nun savunmanın arkasına sarkıtmaya çalıştığı paslar, yerini bulur artık.


Saygılar. Trakedi

Galatasaray - Panathinaikos

İşlerin kötü gittiği bir zamanda , kritik bir maça çıktık bu gece. Maçı kazanıp, son maçlardan önce grup 1.liğini yakalamak bir yanda, olası bir mağlubiyet sonucu işlerin iyice sarpa sarması diğer yanda. Fenerbahçe mağlubiyetimizden sonra 3 kazmalı orta sahadan gene 2 kazma ve 3 yaratıcı ayağa dönüş bence çok güzel oldu. Futbol yetenekli futbolcu ile oynanan bir oyun, hele ki Frank Rijkaard'ın kafasındaki ideal sistem için iyi futbolcu şarttı. Sarp, Topal, Ayhan , Barış ya da Linderoth içinden hiç birisi şu anda 4 3 3 e yatkın değiller. Ya futbollarını geliştirecekler, yahut para bulunduğu vakit yerlerine daha iyileri alınacak. Bunun başka bir çözümü yok. Bugün ilk 30 dakika Sarp ve Topal, daha sonraki 60 dakika ise Sarp ve Barış ellerinden geleni yaptılar, ama ellerinden gelen bu. Daha fazlasını beklemek hayalcilik olur. Aslında oynadıkları futbola bakınca iyiler, mesela klasik 4 4 2 nin göbeği olsalar, ya da 4 4 1 1'in hiç sırıtmazlar sahada, fakat 4 3 3 ve daha önemlisi total futbol oyun zekası ve yeteneği daha yüksek futbol istiyor. Ayaklarındaki topu kullanmadan önce bütün sahayı süzecek ve en uygun arkadaşına en isabetli ve rahat kontrol edilebilir pasları atmaları gerek. Bizim göbektekiler ise yani Topal, Sarp ya da Barış'dan bir tanesi tek pas ile oyunun yönünü değiştiremiyor, takımı hızlı hücuma çıkartamıyor. Allahtan bari eskisi gibi anormal pas hatalarını azalttılar da , top en azından ağırlıklı olarak bizim ayağımızda kalıyor.

Bu maç skor 1-0 olmasına rağmen, iyi mücadele ettik. Futbolcularımız daha diri ve daha istekliydi. Arda ilk yarıda rakibini perişan eden çalımlar attı. Nonda ceza sahası içinde çok yalnız kaldı, her maç yaklaşık 3 4 kez ceza sahası içinde top ile buluşturulan Kewell bugün istediği topları alamadı. Elano ise bütün sabırlı olma gayretime rağmen takıma 0 katkı ile oynamayı başarıyor. Artık diyorum seneye oynar , ama dünya kupasından sonra futbolcuların bir düşüşü olabilir, bakalım Elano elimizde patlar mı, yoksa bir şekilde takıma kazandırılır mı görüceğiz.

Geri 4'lü bugün bir fire verdi. Kimsenin sakatlanmasına sevinecek kadar vahşi ve vicdansız değilim, ama Gökhan'ın bu sakatlığı umarım Galatasaray için hayırlara vesile olur. Sabri gene iyi bir maç çıkardı. Servet ise zaman zaman üzerine vazife olmayan işler yaptı gene. Yahu Servet, sen rüyanda hiç birisinin sağından atıp solundan geçtin mi? Hayır geçsen bile ne olacak, ne kendini yor ne bizi yor. Hakan Balta ise çok belli ki yorgun. Alternatifsizlik onun üzerine çok abanmamıza neden oldu. Ben aslında umutluydum zaman zaman rotasyonda Uğur kendine yer bulur diye ama bu tercihi de çok fazla kullanmadı hocamız. Bekleyelim, bakalım.

Maçta ise geriye yaslandığımız son 10 dakika dışında rakibe çok pozisyon vermedik. İyi mücadele ettik, topun sahibi olduk.

2 haftadır gelen kötü sonuçlardan sonra bu maç ve haftasonu alınacak bir galibiyet ile işler ciddi ciddi tekrar rayına oturur. En azından Frank Rijkaard ve teknik ekibine sallamak için sırada bekleyenlerin çenesi kapanır biraz.

Sevgiler Saygılar

Maradona

3 Aralık 2009 Perşembe

Denizlispor ve Ali İpek

Bir süredir Ali Engin başkanlığındaki Denizlispor ile ilgili bir şeyler karalamak istiyordum. Geçen gün PcLionFc'de (http://pclionfc.blogspot.com/2009/11/bir-gelenegin-iflas-denizlispor.html) yazıyı okuyunca önce bir yorum bıraktım, baktım beni kesmedi yazdığım yorum, konuyu biraz da bizim blogda işlemeye karar verdim. Ali Engin 2005 senesinden beri Denizlispor'un başkanı. Yusuf ve Güvenç Kurtarlı 2007 - 2008 sezonu dışında ağırlıklı olarak kümede kalmaya oynayan bir takım. Başkan Ali Bey zaman zaman televizyonlara çıkıp, takımın maddi durumundan yakınır, haklıdır büyük ihtimalle, takımın borcu vardır. Peki siz borcu olan bir takımın başkanı olsanız ne yaparsınız? Siz bütçesi yetersiz bir takımın başkanı olsanız ne yaparsınız? İnatla her sene 8 yabancı bulundurur musunuz kadronuzda? Ya da sürekli teknik adam harcar mısınız ? Daha önce yazmıştım kimleri yedi bu Ali Bey diye. 2005'ten günümüze 10 teknik adam gitti geldi kulüpte. Güvenç Kurtar dışındakiler aşağı yukarı aynı sonuçları aldılar. Güvenç Kurtar'ın takımının yarısınında geçen sene Beşiktaş'ın şampiyon olmasında büyük pay sahibi olan Yusuf'un etkisini de unutmamak lazım. Yani demem o ki 2005'ten beri aynı teknik adam ile çalışılsa da başarı çizgisi bundan daha kötü olmazdı. Demek ki önce hoca istikrarı şart.

Daha sonraki hamlem benim alt yapıdan oyuncu katmak olurdu takıma. Her sene çıkıp "Biz çok fakiriz, ekonomik kriz Denizli'yi vurdu, şehir bize sahip çıkmıyor" demek olmaz. Çünkü şehirlerin ileri gelenleri takımlara para yardımı yapmak zorunda değiller. Takımlar ya ciddi sponsorluk anlaşmaları yapıp bir firma ile bütünleşmeliler (mesela Wolfsburg) yahut mevcut maddi durumlarına uygun bir politika ile alt yapıya yönelmeliler. Denizlispor 2005'ten önceki dönemlerde bazı futbolcularını ön plana çıkarıp bunları satarak , çok ciddi gelirler elde etmiş bir takımdı. 2005'ten beri böyle bir satışları ve gelirleri de yok. Ellerinde sezon başı baktığımızda para edebilecek ilk isim olan Çağlar'ı bile satmaya beceremedi Ali Bey.

Sezon başından beri aşağıdaki futbolcular ilk 18'de yer almış:

41. ÖZDEN ÖNGÜN
4. BRANIMIR BAJIC
7. MURAT HACIOĞLU
11. DARRYL BEVON ROBERTS
12. ADEM ÇALIK
15. IBRAHIMA BANGOURA
17. DOUGLAS DANIEL BRAGA
23. EMİN ALADAĞ
25. KOFFI DAMIEN ANDERSON CHRYSOSTOME
71. EMIL ROSENOV ANGELOV
6. AHMET BURAK SOLAKEL
10. CANER CELEP
13. İZZET AKGÜL
60. AHMET CEBE
5.BURAK AKYILDIZ
19.NORMAN DAVID GUSTAVE SYLLA
3. FAHRİ TATAN
21. MEHMET ÇOĞUM
61. ÇAĞLAR BİRİNCİ
24. İSMAİL ŞAHMALI
33. DZEMAL BERBEROVIC
8. SÜLEYMAN OLGUN
45. FATİH YİĞEN
1. CENK GÖNEN
22. GÜRAY VURAL

Bu listede sadece kırmızı ile belirtilen oyuncular Denizlispor alt yapısından yetişmiş ya da profesyonelliğe Denizlispor'da geçmiş oyuncular. 25 oyuncudan sadece 4 alt yapı kökenli oyuncu , ciddi mali sorunları olan bir takım için çok az değil mi sizce de? İşin daha vahim kısmı, Süleyman Olgun sadece 1 Süperlig maçında oynamış. Fatih Yiğen 6 maçta 450 dakika sahada kalmış, Cenk biraz daha şanslı 6 maçta 540 dakika sahada kalmış. En çok forma giyen ise Güray Vural 12 maçta forma giymiş. Denizlispor 1 tanesi Ankaraspor ile olmak üzere 14 maç yaptı, yani her futbolcunun formayı giymek için 13 maçlık şansı vardı.

Her sene gelen giden onlarca oyuncu, sezon başı 2 teknik adam, her sene kadroda kayıtlı 8 yabacı ve sadece 4 alt yapı oyuncusu. Böyle yönetilen takımlardan daha fazlasını beklemek yanlış.

Diyeceksiniz ki , böyle yönetilmeyen takım var mı ? Haklısınız bu yazıdaki eleştiri sadece Denizlispor için değil, Türk futbolu ve yapılan bütün yanlışlıklara bir eleştiri. Ne zaman Anadolu'da bir takımda işler kötü gitse, Başkanları çıkıp " Şehir bize sahip çıkmıyor" der. Ama zaten maddi olarak kimse bir takıma sahip çıkmak ile yükümlü değil. Takımlar kendi maddi imkanları ile ayakta kalmayı öğrenmeli. Bunun yolu da 30 yaşını geçmiş , ligin artık "kaşarı" olmuş futbolcuları transfer etmek değil, kendi öz kaynaklarını kullanmaktan geçer. Ben hiç bir Burnley başkanının , bu bölge insanı bize sahip çıkmıyor dediğini duymadım.

Sevgiler Saygılar 

Maradona

2 Aralık 2009 Çarşamba

Trabzonspor ve Şenol Güneş

Trabzonspor'un ne kadar istikrarsız idare edildiğini ve son yıllarda bir sezonu 3 hoca ile bitirilme geleneğinden defalarca bahsettik bu blogda, o yüzden gene o listeyi önünüze koymayacağız. 4. Şenol Güneş devri dün resmen başladı Trabzonspor'da. Trabzonspor, ülkemizin tek şampiyon Anadolu takımı, ama en son şampiyonluklarını 25 sene önce yaşamışlar. Sanırım ben hiç görmedim gözlerimle şampiyon bir Trabzonspor. Bu anadolu futbolunun güzide şampiyonu, artık istikrarsızlık ligini açık ara önde bitiriyor her sene.

Ben Şenol Güneş'i çok severim. Bir kere duruşu çok insani, yani Fatih Terim ekolünden değil de, Mustafa Denizli ekolünden(Ha Fatih Terim'i de severim o ayrı). Ayrıca hem şampiyon Trabzonspor'un bir parçası hem de milli takımı öyle ya da böyle dünya 3üncüsü yapmış bir hoca kendisi. Ayrıca gene Kore gibi bir yerde çalışarak hem değişik tecrübeler kazandı, hem de bence ülkemize rekabete aç bir halde geri geldi. İşi hem çok kolay, hem çok zor. İşi kolay , çünkü o şampiyon Trabzonspor'un bir parçası. Yani Amerika'yı en baştan keşfetmesine lüzum yok. Sadece o günlerde bu takımın nasıl şampiyon olduğunu, saha içinde, idari anlamda ve alt yapıda nasıl sistemler olduğunu hatırlasın ve onları uygulasın yeterli. Bazen Trabzonsporlular "Bizim 3 büyükler ile mücadele edecek maddi gücümüz yok" tarzı cümleler kuruyorlar. Haksızlar, sonuna kadar haksızlar çünkü onlar şampiyon oldukları zaman maddi güçleri ile değil, kendi özkaynakları ile şampiyon oldular. Şenol Hoca gene o günlere dönüleceğinin sinyalini verdi. İşte bütün zorluklar da burada başlıyor.

Çünkü Şenol Hoca'nın söylediklerini hayata geçirebilmesi için, zamana ihtiyacı var. 3.bucuk sene sonunda elde bir kupa olmama ihtimalini göze alması lazım herkesin. Günlük kaygılar ve sürdürülemeyen başarılar için anlık kararlar verirmemeli. Her sezon yeni bir başlangıç yapılmamalı, çünkü her başlangıçta daha geriden başlıyor Trabzonspor bu rekabete ve bu açık git gide büyüyor. Ayrıca adı Trabzonspor olan bir takımda en az 6 7 karadeniz kökenli futbolcunun olması lazım bence. Zaten bu planlar hayata geçirilince olacaktır.

Umarım bütün Trabzonsporlular şapkayı önlerine koyarlar, düşünürler. Çünkü bir daha ne Sadri Şener gibi bir başkan, ne de Şenol Güneş gibi bir hoca bulamayabilirler.

Maradona

30 Kasım 2009 Pazartesi

Konuşmayalım İşimize Bakalım

Aslında bugün için Barcelona - Real Madrid hakkında yazacaktım. Sonra geçmiş günlerde olduğu gibi futbloun içinde olan ama tam ortasında olmayan şeylerden birini yazmaya karar verdim.


Yılmaz Vural'dan bahsediyorum. Aslında Yılmaz Vural'ın açıklamalarından bahsediyorum. Hiç ne dediğini yazmakla uğraşmayacağım. Herkes biliyor. Herkes yılmaz Vural'ın Fenerbahçe aşkının da biliyor. Ama ne yazık ki bu konuştuğu şekilde devam ederse gidebileceği en büyük takım Trabzonspor olur.(Trabzonlular alınmasın lütfen).


Yılmaz Vural'a akıl vermek benim işim değil bu iş için para alan adamlar var onların bu konuda Yılmaz Vural'a yardımcı olması lazım ya da Yılmaz Vural'ın bir medya ilişkileri uzmanı ile oturup konuşması lazım. Eğer böyle tutarsız konuşmaya devam ederse hiç bir büyük takım bu riske girmeyecek ve kendi hayallerinden olacak Yılmaz Vural. Yılmaz Vural şu an için doğru yapıyor diyenleriniz olabilir nitekim hakkında ne kadar konuşuluyorsan o kadar iyi gazetecisinin diyen insanların memleketi burası. Yılmaz Vural güzel futbol oynattı ama ne yazık ki konuştukları yine yeniden oynattığı futbolun önüne geçti.

Yılmaz Vural artık konuşmamalı ve sadece işine konsantre olmalı daha ligde tutması gereken bir takım var. Lig daha uzun; kendisi "kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz" diyor ama çoğu kişinin de bildiği gibi şu an olduğu pozisyondaki takımlarda oynayan oyuncular büyük takımlara karşı kendilerini göstermek için oynuyor. Yayınlamayan maçlarda istekleri kayboluyor ki böyle olmasını kimse eleştirmemeli yayıncı kuruluş bir şeyler yapmalı bu iş için. Neyse yine futbolun yan ürünleri hakkında bir şey yazdım.


Saygılar. Trakedi

Futbol Şölenim

Yorucu vize haftaları geride kaldı, bayram başladı. 4 gün dinlencenin 4 gününde de futbol izledim, Fm oynadım iddaada yüzümü güldüren ama kahkaha attırmayan bir mebla kazandım, kısacası kendime bir futbol şöleni organize ettim. Bu şölende bana eşlik eden pek muhterem babam , diet kolam , kızarmış patateslerim ve evde günde 10 saat futbol izlenmesinden kafayı yiyen zavallı annem ve en önemlisi güzelim maçların içine etmek için sık sık gelen ziyaretçilere teşekkürü bir borç bilirim. Eve gelen bayram misafirlerinden özür dilerim ama 10 gün kendini hayatın dışına atmış bir adamdan sizi görünce maç bırakıp , sizinle ilgilenmesini beklemeyin lütfen. Neyse efendim bu kısa maratonda neler yaşadım biraz onlardan bahsedeyim size.

Galatasaray ile üzüldüm. maçı yazdığım için geçiyorum bunu. Cumartesi Portsmouth ManU maçı ile başladım. Giggs ne büyük bir insan yarabbim. Kaç yaşına geldi, inatla oynuyor ve inatla futbol dersi veriyor bize. Hala hızlı, hala attığı paslar akıl dolu. ManU sezon başından beri ideal defans 4'lüsü ile neredeyse 1 ya da 2 maça çıktı sadece ve bu demektir ki ManU'nun ideal bir geri 4'lüsü değil ideal bir geri 8'lisi var , darısı bizim defansların da başına . Portsmouth'da ise Avram Grant'ın ilk maçıydı, bence o da bu takımı toparlayamaz. Zaten kendisinden gerek görünüş olarak hazzetmiyorum , gerekse Chelsea zamanından kalma bir uyuzluğum var kendisine. Zaman zaman bana leşçi bir akbabayı andırıyor.

Akşam ise Yılmaz Vural şov izledim. Kasımpaşa'nın başına geçtiğinde Marquinhos ile birlikte çocuklar gibi sevindik. Ondan başkası bu lejyonu bir takım haline getiremezdi. Sırf Fenerbahçe maçı için demiyorum bunu, Kasımpaşa Lig'in en sağlam tek pas oynayan takımı. Murat Erdoğan futbolunun 3. baharını yaşıyor, zaman zaman top sürme süresini uzatıp manasız zorlamalar yapıyor ama o kadar kusur kadı kızında da olur. Maçtan sonra da güzel konuştu Yılmaz Hoca. Bu takım bu oyun ile kümede kalır bence. Hatta Sivas ve Denizli varken, düşme korkusunu hissetmez bile önümüzdeki haftalarda. Fenerbahçe'de ise sıkıntı büyük. Aslında yazmak istiyorum, ama "Hadi oradan pis Galatasaraylı" tadında tepkiler ile uğraşmak istemiyorum. Hoş bizim blogu takip edenler tepki vermiyorlar hiç sağolsunlar :)

Pazar günü ise hem iddaa için laptoptan maçları takip ettim, hem de verilen maçları "mix"leyerek izledim. Merseyside derbisi vardı. Maçı Liverpool kazandı ama haketti mi bilemiyorum. Rafa , daha ne kadar Riera'yı yedek tutacak, hadi onu geçtim takımın dikine gidebilen sayılı isimlerinden Benayoun neden sürekli senin yanında be adam? Bu kadar çok seviyorsan verirsin bonservisini , alırsın adamı hayat arkadaşın yaparsın, can yoldaşın yaparsın. Everton'da ise bence futbol dünyasının en yalan forvetlerinden birisi Jo var. Ya o kabarık saçlardan beyne hava gitmiyor, ya adamda tespit edilememiş bir zeka geriliği falan var. Bu kadar kötü oynanmaz be arkadaşım. Ne pozisyonlarda ofsayt mısın ona bakıyorsun, ne adam gibi koşular yapıyorsun. Bir de benim iki adamım var Everton'da Fellaini ile Pienaar. Maç boyu didindiler uğraştılar ama top onları sevmedi bence. Maçın hakkı beraberlikti ama futbolun adaleti olmuyor.

Bu maçla mixlediğim maç ise Trabzonspor - Es Es maçıydı. Trabzonspor Serkan Balcı'nın muhteşem oyunuyla maçı kazandı. Böyle bir cümle yazcağım hiç aklıma gelmezdi, Serkan'ın da aklına sanırım aynı maçta hem mükemmel bir orta , hem de mükemmel bir gol atacağı aklına gelmezdi. Trabzonspor eksikti, garibim Es Es onlardan eksikti. Ümit Karan, Bülentler, Doğan, Mehmet Yılmaz gibi 5 as oyuncusu yoktu. Trabzonspor'da en azından bir süre sular durulur. Şenol Güneş ile maceralarını merak ediyorum. Bakalım bu sefer kaç hafta sabredecekler?

Bir diğer futbol bienali ise Arsenal - Chelsea maçındaydı. Allahım Drogbaaaaaaaaaaaa diye bağırmak istiyorum. Bu arada Ancellotti ekolu oluşuyor bence. Adama 4 sağlam savunma oyuncusu, mücadele eden bir ortasaha ve forvet verince neler yaptığı ortada. En azından geçen seneki Scolari zamanıyla mukayese kabul etmez bugünkü oyun. Adamlar sistemi otamatiğe bağlamışlar gidiyorlar.

Son iki maçım da Barcelona - Real ve Sivas - Beşiktaş maçlarıydı. Valla Barca - Real maçının sırf ikinci yarısının 45 ila 65 arasını izledim. Zaten bütün bloglarda mükemmel bir şekilde işlediler maçı, onlar sayesinde tümünü izlemiş gibi oldum. Sivas maçında ise Beşiktaş için sevindim. Bir Galatasaraylı olarak nereden geliyor bu sempati anlamıyorum. Aynı sempati gerçi , Bursa'ya da var Es Es'ede var. Hatta Tolunay Kafkas ve Hurma'ya rağmen sanırım bir de Kayseri'ye olacak.

Son olarak 90 artılarda Bayern'in 3. golünü atıp 1'e 32 veren kuponumu tutturan Mario Gomez'e buradan teşekkürü borç bilirim. Eh işte böyle efendim ruhumu futbola boğdum, bunun yanı sıra sadece 10 dakika spor programı izleyerek zaten aklımı da korudum. Eh bu akşam bir "Takım Oyunu" izleyerek bu rüya gibi tatile taç takarım. Tabi bir de yarın illa ki Total Futbol.


Sevgiler Saygılar

Maradona

Beşiktaş , Mustafa Denizli ve Yönetim


Bu yazıya başlamadan eski yazılarımı okudum Beşiktaş ile ilgili yazdığım. İlk kez İstanbul'daki ManU maçında beğenmiştim Beşiktaş'ı bu sezon, tribünde ben de bir Beşiktaşlı gibi bağırırken. Ama orada bile bazı tercihleri anlamakta zorlanıyordum ben de. Şimdi pişman değilim söylediklerim için, çünkü dün de yadırgadım açıkçası Nihat ve Tabata'nın oynatılmasını. İşler bu kadar iyi giderken ve klişe tabirle 9 puanlık bir maça çıkılacakken niçin bu iki formsuz el freni ile başladı hoca? Kaybedene çok yüklenmek hata ve ayıpsa, kazanırken yapılan yanlışları söylememek de ayıp bence.


Sezon başından beri genelde 4 2 3 1 gibi çıktı maçlara Beşiktaş ya da biz öyle inandırdık kendimizi, zaman zaman 5li müdafa ya da 4 4 1 1 gibi yancı taktikler de denedi Beşiktaş, ama en olması gereken ve takımın kadrosuna da uygun taktik artık Mustafa Denizli'nin de devre arasına kadar değiştirmeyeceğini düşündüğüm 4 2 3 1. Tek sorun takımdaki formsuz oyunculara belki de gereğinden fazla kredi verilmesiydi. Zaman zaman sakatlıklar , zaman zaman da kredilerin bitişi ile takım ideal 11'ini de buldu.


Zaten geri 4'lüsü bence bu ligin en iyisi sezon başından beri. Mehmet Demirkol inatla yanlış yorumlarını düzeltmeyi reddetse de, Ferrari bu ligin çok üzerinde bir stoper. Bütün takıma adeta defans yapmayı öğretti.

Formsuz İbrahim Kaş ve Fink kendilerini toplarladılar. İbrahim Toraman, şanssız sakatlığına kadar iyi oynadı ve Bobo hayata dönünce Beşiktaş'ı da döndürdü.


6 haftada öldü, bitti denilen takım inatla makus kaderini döndürecek maçlar oynadı. CSKA maçı, dışarıda ve içeride Wolfsburg maçları hep hüsran oldu. Belki dışardaki Wolfsburg maçından alınan 1 puan anlamlı olabilirdi, eğer içeride de 1 puan alınabilseydi. Sonra iki final maçı daha geldi Beşiktaş'ın karşısına. Ve hem Beşiktaş hem de Mustafa Denizli final maçlarını kazandılar. Şimdi durum ortada, saygı duyulacak bir oyun oynuyorlar. Zaten olması gereken de buydu, mantık olarak takviye edilmiş şampiyon bir kadro ligin en hazır ve en organize takımı olmalıydı.


Ama hem Mustafa Hoca sezonu geç açtı, hem de yapılan bazı yanlış transferler ve takım içindeki gelir adaletsizliği bazı dengeleri bozdu. Yahu ben Tello olsam, Nobre'nin aldığının 2 katını isterim, çünkü iki katı belki de 20 katı daha yetenekliyim. Şimdi gelelim dünkü yanlışlara ve o yanlışların sebeplerine.


Mustafa Denizli bu futbolu hepimizden iyi biliyor. Bobo'nun sol açık olmayacağını, Nihat'ın formsuzluğunu, Nobre'nin golcü olmadığını, Tabata'nın ise 8 milyon etmediğini biliyor. Peki niye zorladı ve hala bazılarına zaman zaman zorluyor? Buna verilecek tek bir doğru cevap yok, hele bizim gibi akıl yürütenler için. Sadece bazı teoriler var aklımda.


Birinci teorim çok basit, iyi bir Nihat hem yerli ve sembol olabilecek kapatisede bir oyuncu olduğu için, hem de üst düzey maç tecrübesi çok fazla olduğu için, hoca olmayacak duaya bile bile amin dedi.


Diğer bir olasılık da bu isimlerin, yani Nihat, Tabata ve Nobre'nin, maliyetleri çok yüksek oyuncular olmaları. Tamam hiç birinin sözleşmesini Mustafa Hoca yapmadı, hatta eminim ki Tabata'nın maliyetini bilse istemezdi, ama Mustafa Denizli özünde asil bir insan ve hiç zorunda olmasa da bir yandan yönetimin yaptığı transferleri de meşrulaştırmak zorunda hissetmiş olabilir kendisini.


Şimdi geldiğimiz noktada , takım hem formda hem de özgüveni çok fazla. Bu iyi gidişin tek bir kötü sonucu olur, o da Süleyman Seba'nın oturduğu koltukta oturan "Mankafa Poldi"nin büyük bir yüzsüzlük ile göreve devam etme arzusu. Takım sahada çok iyi bir sınav veriyor, işleri yoluna koyuyor, bakalım kongrede aynı sınavı verip yönetimdeki gidişi toparlayabilecek mi ?


Maradona


Not: Bir akslilik olmazsa bir yazım daha var haftasonu kendime çektiğim futbol ziyafetinden arda kalanlarla ilgili.