15 Ağustos 2009 Cumartesi

Everton-Arsenal



İki yıldızını sattıktan sonra çok merak ediyorumdum Arsenal'i, kuçağımda laptop geçtim TV karşısına bir yandan Trabzon maçına bakarken, diğer yandan, Çinli amcalarla birlikte Everton-Arsenal maçını izlemeye başladım. Arsen Wenger bir yere kadar yaptıklarıyla alkışları sonuna kadar hakediyor, ama öte yandan transfer rekortmeni takımlar ile dalga geçercesine tavırları ile sinir bozuyor. Bir Arsenal sempatizanı değilim, ama maçtan önce forumlara bakıldığında gözüküyor ki , Arsen Wenger dışında herkes transfer gerektiğini düşünüyorum takıma. Bu aşağıdaki kadro ile çıkıyor Arsenal sahaya. Yazı Arsenal odaklı olcağı için Everton kadrosunu vermeye gerek görmüyorum. (bunun Liverpool hayranı olmakla bir ilgisi yok, belki renkleri sinir bozucudur o kadar)

Almunia, Sagna ,Gallas, Vermaelen, Clichy ,Song Billong, Fabregas, Denilson, van Persie, Arshavin, Bendtner . Bu kadro ile ve 4 3 3- 4 5 1 karışımı bir kadro ile sahaya çıkıyor Arsenal. Özellikle forma numaralarının hiç bir önemi yok sanırım Arsenal'de, çünkü 10 numara Gallas. Bende bir çok futbolsever gibi Arsenal'in zorlancağını düşünüyordum. Önce Denilson sahalarda görmeyi sevdiğimiz gollerden birisini adeta çaktı. Tabi gol vuruşu kadar Evertonlı oyuncuların Denilson'u okadar boş bırakmasıda ilginçti. Daha sonra 2 tanede duran toptan gol buldu Arsenal. İlk yarı güle oynaya 3 sıfır oldu.



İkinci yarıda ise Fabregas 45 milyon Euroluk değerini 50 yaptı. Attığı ilk gol kontra atağa nasıl çıkılır ve 80 metre boyunca topsuz doğru koşu nasıl yapılır dersi niteliğindeydi. İkinci golde ise dersi Everton verdi. Bir takım nasıl müdafa yapamaz adlı derste Fabregas bomboş top sürdü, ve çok güzel bir vuruşla 2. golünü attı. Attığı ikinci golden sonra ise geçen hafta hayatı kaybeden Espanyol kaptanı Jarque'nin formasını tribünlere göstererek gönül adamı olduğunu tescilledi Fabregas. Tam yazıyı bitirip, Galatasaray maçı için konsantre olma durumuna geçecekken Eduordo 6 golü atıyor. Arsenal disiplinden kopmuyor. Bu maçın skoruna bakıp gidenler Arsenal'i hiç eklimemiş gibi bir populizm yapmak çok yanlış olur. Karşılarında sadece sahada duran 11 adam vardı. Gerçi bu duran 11 adam son dakikada gol atarak skoru 6 1 e getirdi. Golün adı Saha idi, kırmızı kızıl karışımı saçları ile, maçın skorunu belli eden isim oldu. Bakalım ilerleyen haftalar neler göstercek Arsenal için, ama ben genede hem lig hem şampiyonlar ligi düşünüldüğünde bu kadronun yetersiz olacağına inanıyorum.




Vermaelen ,uzun boyu ile 3. golü atarken.

Not: Arsenal yazısını koyup, bilgisayarı odaya götürüp Galatasaray maçını izlicem. İlginç bir 11 bizi bekliyor. Gece Galatasaray yazısını kesin koyarım, ama belki Trabzon maçı sabaha kalır kusura bakmayın. Sevgiler Saygılar.

Blackburn-Manchester City


Asıl amaçım Ancelotti'li Chelsea'yi izlemekti Hull karşısında. İnternet'ten buldum bir iki link, ama sürekli takıla takıla sinir bozukluğu yarattı. 90 dakika'nın 30 35 dakikasını ancak izleyebildim. Çok sağlıklı yorumlar yapamayacağım, ama Hull gayet dirençli takım. Chelsea ise kaliteli takım, ama teknik ayakları eksik gibi hala. Robben gitti gideli sahada fantastik işler yapan adamları yok ortasaha da. Drogba ise tek maçına aldı maçı. Özellikle attığı freekick golü Marquinhos'un tatilden gelişiyle Şapka Çıkartacaksınız köşemizde görürsünüz. Gelelim günün amortisi olan maça. Amorti derken, Chelsea maçının aksine akıçılık olarak sorunsuz bir link ve yayınla izledim maçı, ama her güzel şeyin bir bedeli olduğu gibi bu maçın bedelide "Çinli" spikerlerdi. Güzel Çin halkını tenzih ederim, ama ızdırap gibi dilleri var. Büyük ihtimalle onlarda Türkçe konuşan bir spiker ile maçı izleseler, onlara ızdırap gibi gelir. City'i takım olarak oldum olası sevemedim, ama bu sene yaptıkları transferleri ile ve saygı duyulası hocaları Mark Hughes ile takip edilesi bir takım oluyor. Maç Boby Robson için saygı duruşu ile başladı. Maça golle başladı City ve yeni transfer Adebayor ilk golü attı. Gelen golün ardından takımlar daha sakin bir 10 dakika geçirdiler. Golün şokunu üzerinden atan Blackburn saldırmaya başladı. Zaman zaman ortasaha da oyunun üstünlüğünü ele geçirdiler. Bir başka transfer Kolo Toure ise ,özellikle ilk yarıda biraz heyanclıydı bu yüzden bir kaç pas tercihi yanlışı ile Blackburn'un pozisyona girmesine sebep oldu. Dunne ise gene takımın en sağlam oyuncusuydu. İki takım ama özellike City ortasahayı çok hızlı geçti maç boyu. City klasik 4 4 2 yerine 4 2 2 2 gibi oynadı. Robinho ve Wrigt-Phillips kanatlar forvete yakın oynadılar. İlk golüde hazırlayan Phillips ilk yarıda çok etkliydi. Forvette işler güzel giderken, Ortasaha'nın göbeğinde Barry ve İreland çok yanlız kalıyor ve Barry sıklıkla defansın tam önüne kadar gelmek zorunda kalıyordu.

Takımın ortasahsı böyle geri çekildikçe Blackburn sağlı sollu ataklar ile bunaltmaya başladı. Hatta ilk yarının 25 ile 40 ikinci yarının ise 45 ile 65 dakkaları arası maç Blackburn-Given maçına döndü. Biraz beceriksizlik, birazda şansızlık ile aradığı golü bulamadı Blackburn. 65'ten sonra ise kontra ataklar ile etkili olan bir City izledim. Robinho oyundan çıkana kadar giydiği 10 numaranın hakkını verdi. Çok ufak tefek görüntüsüne rağmen , hem mücadeleci hem de teknik bir ayak. Ayrıca oyuna yeni transferlerden Tevez girdi. Tevez ilk yarıda yedek olmaktan memnun gözükmüyordu, kamera onu gösterdiği dakikalarda. Maçın kapanışını ise Ireland şık bir şekilde yaptı. Kaleciyi önce yatırdı, sonra kaldırdı, sonra topu köşeye bıraktı. Maç sonu ise Mark Hughes Blackburn hocası Sam Alliyerdce'nin elini sıkmak için yaklaşırken ayağı kayıp düştü. Bir anda panik ortamı oldu ama gülerek kaltı yerden Hughes. City bu sene Şampiyonlar Ligi vizesini almak istiyor. İşler hiç kolay değil, özellike ortasaha ve defans bireysel olarak teknik isimlerden oluşsada, takım müdafasında eksikleri var. Tabi ilk hafta eleştirilerde bir sınır olması lazım. Ayrıca , iki takımın kondisyon problemi yaşamadan 90 dakika hızlı bir oyun oynaması, akıllara bizim takımlar neden 5 6 hafta sonra açılıyor sorusunu getirmedi değil.





Ireland golü attığı pozisyonda kalecyi ,yatırdıktan sonra kaldırıyor, az sonrada topu köşeye bırakacak.

Maradona

Not: Fotoğraflar maç anında "Screen Shot" olarak alınmıştır.

14 Ağustos 2009 Cuma

Premier Lig Başlıyooooooooorr

Ancelotti'siyle, aç gözlü Mancerster City'siyle , yıldızlarından arınmış Arsenal'i ve vazgeçilmez iki kırmızısı Liverpool ve Mancester United ile başlıyor Premier Lig. Geçen seneden tadı damağımızda kalan Fulham , Villa ve Everton'dan hangisi bu sene Chelsea'yi geçip 4. olacak? Öğrenciliğin gözü kör olsun maçları Tv'den izleyemicez (paramız sadace Lig Tv'ye yetiyor) ama internetten linkler el verdikçe takip ediceğiz.

14 Ağustos 2009


14:45 CHELSEA - HULL
17:00 ASTON VILLA - WIGAN
17:00 BLACKBURN - MANCHESTER CITY
17:00 BOLTON - SUNDERLAND
17:00 PORTSMOUTH - FULHAM
17:00 STOKE - BURNLEY
17:00 WOLVES - WEST HAM
19:30 EVERTON - ARSENAL


15 Ağustos 2009

15:30 MANCHESTER UTD - BIRMINGHAM
18:00 TOTTENHAM - LIVERPOOL

Not: Geçen haftada Alman ligi ve Hollanda ligi başlamıştı ama benim gözümde haber değeri yok. Niye diye sorarsanız ,7 sene Alman eğitimi aldığı için midir nedir , ama çok haber değeri olan bir durum olmadıkça ben yazman Marquinhos'u bilmem :)

Maradona

Haftasonu Süper Lig




Ligin ikinci haftasından önce, geçen seneden klasikleşen maç öncesi değerlendirmeleri ile karşınızdayız. İlk hafta deplasman takımlarının üstünlüğü ile geçti. Gereğinden fazla maç berabere bitti, hata golsüz bitti. Umarım bu hafta daha çok gol izlemek kısmet olur. Sırasıyla maçlara bakalım şimdi.

Trabzonspor - Diyarbakırspor

Trabzonspor lige iyi bir başlangıç yaptı. Özellikle Ceyhun attığı güzel gol ile ön plana çıktı, ama bence Trabzonspor takım olarak çok iyi. Geçen sene bu takım 12 bucuk kişiyle oynadı Ersun Yanal ile. Şimdi Hugo Ersun Yanal'ın yaptıkalrını yıkmadı (bir çok yeni hocaya örnek olması lazım) aksine aynı sistemi daha da geliştirmiş. Bir kere geçen hafta uzun zamandan sonra 2 kanadı olan bir Trabzonspor vardı sahada ki Gabric'in tamına dahil olması ile o kanatlar takır takır işler bu sene. Diyarbakırspor ise lige hazırlanmaya geç başladılar. Tabiri caizse toplama takım kurdular. Geçen hafta ben açıkcası kaybedeceklerine inanıyordum, ama onlar çok iyi oynamasalarda 1 puanı almayı başardılar. Ayrıca forvetleri Mendoza bu sene çok canlar yakacak gibi duruyor. Bu hafta Trabzonspor kendi seyircisi önünde galibiyet alır. Forvet hattında sorunları olduğu için çok rahat kazanırlar diyemiyorum , ama gene uzaktan ve güzel goller görebiliriz.


Ankaragücü - Manisaspor

Ankaragücü , geçen sene Hikmet Karaman geldiğinden beri yükselişte. Ligde kalmayı başardılar, yüzüncü yıllarında sansasyonel sayılabilcek bir transfer yaptılar. Ama sezon açılışları olaylı oldu. Taraftar özellike kaleci Serkan'a çok tepkili. Ayrıca takımda madii sorunların olduğu söyleniyor. Buna rağmen Hikmet Hoca takımı bütün bu olumsuzlukardan uzak tutmaya çalışıyor. Geçen hafta Ceyhun çok güzel goller attı. Vassel etkisizdi ,ama ilk resmi maçına çıkmış oldu. Ankaragücü ortasahası ve forvet hattı nispeten iyi ama defans hattında sadece 5 oyuncu. Gerçi bir İngiliz stoper alınacak yönünde söylentiler hakim. Manisaspor ise geçen hafta Eskişehir'in beceriksizliği yüzünden paun alabildi. Özellikle Sezer'in eksikliği ile ,takımda bir yaratıcılık problemi var. Eğer Ankaragücü taraftarı takımını ve maçı olumsuz etkilemez ise maçı Ankaragücü kazanır.


Galatasaray - Denizlispor

Galatasaray'da her maç üzerine biraz daha koyan bir görüntü var. Denizlispor ise geçen hafta takım olmaktan uzaktı. Çağlar'ın sakatlığından ötürü sol beklerinde Murat Hacıoğlu oynadı. Aslında takım ikinci yarıda biraz canlanmıştı ki, malum elektirik vakası yaşandı. Galatasaray maçı kazanır. Ama Galatasaray için kazanmaktan daha önemli olan sistemi işletmek ve her hafta üzerine bir şeyler koyabilmek. Denizlispor ise geçen gün Lig Tv'de başkanları vardı, Başkan'ın da konuştuğundan anladığım kadarıyla toparlanmaları biraz zaman alacak.


Kasımpaşa - İstanbul BŞB

Kasımpaşa geçen hafta Bursa maçında beklentilerimde iyiydi. Onlarda çok transfer yaptılar , ama bir düzen oturmaya başlamış gibi. İstanbul BŞB ise kendi evinde oynadığı maçlar seyircisiz olduğu için, bence deplasmanlarda daha iyi motive oluyor. Bu maç nasıl olur pek kestiremiyorum ama aklımızda ki soru işaretlerini cevaplaması açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Bakalım Kasımpaşa taraftarıyla bütünleşip, kendi gücündeki takımlara üstünlük kurabilecek mi? Ayrıca İstanbul BŞB canlı yayınlanmayan maçlarda nasıl oynayacak merak ediyorum. Daha ayrıntılı yorumu maçtan sonra yaparız artık


Fenerbahçe - Sivasspor

Fenerbahçe Daum'un gelişi ile dirildi. Bu dirilme Alex ile başlayıp bütün oyunculara yansıdı. Geçen hafta çok iyi oynamasalarda tartışılan adam Guiza'nın attığı 2 gol ile maçı kazandılar.Geçen seneye göre işler doğal olarak iyi gidiyor. Hafta içi Topuz'un forma giymesi ile kafalarda bir soru işareti daha oluştu. Ayrıca bu hafta benim en merak ettiğim konu Bekir. Bilica kart cezalısı olduğu için Sion maçında forma giyemeyecek. Bakalım Daum daha resmi maçlarda oynatmadığı Bekir'e bu maçta şans verecek mi? Geçen yılki direnci olmayan Sivasspor karışısında kazanırlar. Gelelim Sivas'a. Geçen yıldan bu seneye en büyük düşüsü yaşıyan takım Sivasspor. Bülent Uygun 2 2 bucuk senedir oynadıkları oyunu değiştirmeye çalışıyor. Aslında bu uğraş önemli, çünkü Sivasspor aldığı sonuçlar ile lige renk katsada ,oynadığı futbol çoğu zaman tat vermiyordu. Bu maç iyileşme sinyalleri bekliyorum Sivastan. En azından daha dirençli olmalarını.


Ankaraspor - Gençlerbirliği

Küreslleşme bu demek sanırım. İki Alman, Ankara'da bozkırda karışı karışıya gelecek. İlk hafta Ankaraspor kötü başladığı maçta 3 puanı aldı. Gençlerbirliği ise Kayseri karşısında vasat bir oyun sergiledi. Gençlerbirliği geçen sene uzun senelerden sonra düşme korkusunu bukadar hissetti. Bu sene garip bir transfer politikası izlediler. Sözde ayrı olan iki takım arasında oyuncular gitti geldi. Ankaraspor ise Özer'i sattı. Maçla alakalı en büyük merakım ise bakalım İlhan Parlak ne yapacak?


Kayserispor - Gaziantepspor

Kayserispor eğer ligde gol yenilmemeye 3 puan verilse açık ara şampiyon olacak zihniyette bir takım. Geçen sezon forvetler aldılar denediler olmadı. Bu sezonun ilk haftasınıda golsuz geçtiler. Bence çareyi yanlış yerde arıyorlar. Ortasahalarında yaratıcı oyuncu eksikliği yok. Takım müdafasını nekadar güzel yapıyorlarsa atağa o denli kötü çıkıyorlar. Gaziantepspor ise geçen hafta Galatasaray karşısında iyi sinyaller vermedi bence. Tabata formsuz ve bence Beto o takım için el freni. Ayrıca Cuireo beklerde ofansif oyuncuları denediğinden müdafa kurgusunda sorun yaşıyorlar. Gerçi bu maç müdafaları fazla zorlanmaz. İlginç bir maç daha bizleri bekliyor.


Eskişehirspor – Bursaspor

Süper Lig'de haftanın maçı. Ülkemizde şöyle bir maçın, canlı verildiğini ne zaman görcez. O kadar Lig Tv parası veriyorum ve haftanın maçını özet görüntülerden takip etmek zorundayım. Bu sistemde bir saçmalık var. Bakalım bir umut yeni yayın ihalesiyle birlikte belki bir şeyler düzelir. Gelelim maça. Anadolunun iki futbol kentinin takımı karşı karşıya geliyor. Forumlara ve haberlere bakıyorum, dostluk en üst noktada. Bu gerçekten futbol için önemli bir nokta. Geçen hafta Ümit Karan çok kaçırdı. Rıza Hoca yeni transferleri takıma çok güzel yedirmiş. Ama geçen seneden beri ortasahalarında pas trafiğinde zaman zaman sorun oluyor. Bursaspor'dan ise ben geçen hafta daha iyi bir performans bekliyordum. Genede hırslı oyunlarıyla 3 puanı söküp aldılar. 2 teknik adamında futbol felsefesi oyunu güzel oynamak olduğu için keyifli bir maç olur. Asıl 2. hafta değil de şöyle takımların form tuttuğu 6. 7. haftaya denk gelecekti bu maç o zaman tadından yenmezdi. Ayrıca Bursaspor Tv internet sitesinden maç saati bir program ile maçı anlatıyor. Aynı saatte Fenerbahçe maçı olmasına rağmen ben bu yayını takip edicem sizede tavsiye ederim.


Beşiktaş – Antalyaspor

Mustafa Denizli sadece kendisinin bildiği taktiği ile geçen hafta hayalkırıklığı yaşattı. Ayrıca kafalara bir çok soru işareti hediye etti. 4 3 3'e devam edicek mi , yoksa insafa gelip 4 4 2 ile güzel futbol mu izletecek. Nobre'de ısrarı sürecek mi, yoksa Holosko ile izleyenlere huzur mu verecek. Maçın seyircisiz oynancak olması ise ızdırap. Antalyaspor ise maddi sorunlar yaşıyor. Bu yüzden yeteri kadar transfer yapamadılar. Geçen hafta şansızdılar, yoksa maçın daha başında öne geçebilirlerdi. Beşiktaş zorlansada kazanır, ama Antalyaspor bir paun alabilir.

13 Ağustos 2009 Perşembe

Aman Kaptan


Ümit Özat bu sefer de antremanda fenalaşmış. Futbol sevgine hayran kalmamak elde değil. Seni eleştiren beğenmelere rağmen yaptıkların ortada. Hedefin (ki ben ulaşacağına inanıyorum) başarılı bir teknik adam olmak. Ama sağlığın el vermiyorsa , seni sevenler için yorma kendini bukar. Acil şifalar


Maradona-Marquinhos

Vurmayın Abalıya


Aslında bu fotoğraflarda ki örnekleri arttırmak çok mümkün. Bu futbolcular daha yıldız olmadan yıldız yapıldılar, sonra yıldız gibi davranmayınca eleştirildiler. Hep futbolcular suçlandı. Ne medya ne de başka birisi çıkıp kendini eleştirmedi. Hatta yaptıkları olumsuzluklar zaman zaman bire 5 katılarak anlatıldı. Toplumun her alanında olduğu gibi, futbolda da genç bir oyuncu sahneye çıktımı önce gereğinden fazla alkışlarız, sonra da olması gerektiğinden fazla yerin dibine geçiririz tabiri caiz ise. Aslında bu yazıyı daha önce Batuhan Karadeniz Antep ile yolları ayırdığında yazmak istiyordum ancak Batuhan Karadeniz'in akibeti belli olsun diye bekledim. Durum belirsizliğini koruyor , ve yazının konusunu ilgilendiren örnekler hızla devam ediyordu. Şimdi konuyu Batuhan Karadeniz'den alalım ve 22.01.2006 saat 20:45 sularına Konya'ya gidelim. Bir çocuk daha 17 yaşında adını ümit milli maçlardan o meşhur 87 kuşağından duymuşuz sadece. Maçı kazandıran golü atıyor,ki her futbolcuya nasip olmıcak güzellikle bir ilk gol. Pazar sabahına sıradan bir genç olarak kalkan Aydın Yılmaz, artık bir futbol starı. Aynı şey Arda Turan'a yapılıyor. İlk maçından sonra yerlere göklere sığdırılamıyor. Gerçi Arda , Aydın kadar bocalamıyor ve iyi kötü bir şekilde toplarlıyor. Euro 2008 ile birlikte ise gerçekten "Yıldız" oluyor. Aydın ise bir ara kiralık olarak gittiği ve oradan da milli takıma yükseldiği İstanbul BB performasını saymaz ise bir türlü yırtamamıştı. Hatta ilk Tobol maçından sonra "Galatasaray'ın futbolcusu değil" deniyordu. (ben aydını çok sevdiğim için bazen objektif olamadım, özellikle yeniden bir sezon İstanbul BB'ye kiralık gitmesini çok istiyordum, ama sanki Frank Rijkaard'ın gelişi ile Aydın toparlanacak) Arda Turan ve Aydın Yılmaz'ın anlık patlamasının bir benzerini 25.08.2007 tarihinde Batuhan'a yaptırıyordu medya. Buna benzer bir olay Emre Çolak'ın başına geldi sezon başı. Galatasaray yeni Arda'sını buldu diyordu herkes. Gazeteler, televizyonlar röportaj yapıyordu. Galatasaray'ın yeni yıldızı tekrar pafa gitti. Emre'den aradığı haberi bulamayanlar bir anda delicesine Serdar Eylik'in üzerine atladılar. Şimdi ortalık daha sakin. Ayrıca medya bu genç oyuncuları hep A takım'a yükseldikten sonra tanıyor. Biz taraftar kendi aramız da,şöyle bir genç var ileride çok başarılı olur inşallah dedikten sonra fark ediyorlar genelde. Sakın yanlış anlaşılmasın bu yukarıda ki isimlerin ve bunlara benzer bir çok ismin yeteneğini ,büyük futbolculuğunu tartışmıyorum. Sadece ve sadece medya'nın yanlış ve abartılı tutumunu anlatmak istedim. Ayrıca birde bu çocukları yıldız gibi lanse ettikten sonra , yaptıkları yanlışta acımasızca eleştirmeleri yok mu? Sanki bu ülkede yaşıyan herkes "17-22" yaş arası örnek insandı. Hiç okulu kırmadılar, hiç içki içmediler, hiç geçe klubüne gitmediler, git aileleriyle tartışırken seslerini yükseltmediler ya da boylarını aşacak laflar söylemediler. Bir ara Arda'ya karşı şiddetle saldıran basın, bunun bir benzeri bence Batuhan Karadeniz'e yaptı ve yapıyor zaman zaman. Sakın yanlış anlaşılmasın Batuhan'ın yaptığı eşeklikleri önemsiz ya da Batuhan'ı hatasız görmüyorum, ama insanlar bazen empatiden uzak yorumlar yapıyorlar. (bu empatiyi sadece yazıyı daha havalı bir hale getirmek için kullandım) Ben 25 yaşındayım ve sorumluluk almam gereken bazı noktalarda hala bir ton yanlış yapıyorum. Batuhan ve Arda , benden çok daha popüler, benden çok daha zengin ve kızlar benden daha çok peşlerinde. Bir gün yolunuz düşerse Florya'ya gidin antreman izlemeye, sırf Arda'yı izlemeye gelen ofsayt nedir bilmiyen kaç kız gelmiş görün.(ne güzel sezon başı açıktı antremanlar bize, ne zamandır kapalı) Peki efendim bütün bu gençler ya kötü performans ile ya da özel hayatlarında ki yanlışları ile bir çok kez eleştirildi. Önce yurt dışından herkesin bildiği ve hatırladığı bir örneği yinelemek istiyorum burda. Wayne Rooney, Everton ile attığı gollerden sonra Mancester United'a transfer oldu. Bu genç adamın vakti zamanında ne kadar kumar borcu yaptığını "4 4 2" dergisin de (sayısnı hatırlamıyorum derginin ama ilk 10 15 sayıdan birisi olabilir) ve genel evlere gitme alışkanlığınıda medyadan bir şekilde öğrendik. Peki Alex Ferguson ne yaptı? Hadi Rooney yallah git kiralık olarak oynada burnun sürtsün dedi mi? Eminim ki Ferguson Rooney'in burnunu sürtmüştür, ama bu sürtüş ile onu kaybetmemiş, kazanmıştır. Peki ya bizim geçen sene yerlere göklere sığdırmakta zorluk çektiğimiz Mustafa Denizli niçin böyle bir babalık yapmamıştır? Yapmak zorunda mıdır? Evet kadroda Bobo ve Nobre varken, Mustafa Denizli Batuhan'ı kazanmak zorundadır. Tamam geçen sene gönderdin, Batuhan Karadeniz Eskişehirspor'da,ligde nekadar golcü olduğunu gösterdi. Artık ikinci sezoni yok pişsin, yok haşlansın deme lüksün yok bence. Bir daha hatırlatmak istiyorum Nobre forvet oynuyor. Gelelim başka bir konuya, Galatasaray alt yapıda Ceren Tokdemir diye bir psikolog var, üst yapıda ise teknik ekipte böyle bir oluşum gözükmüyor. Beşiktaş ve Fenerbahçe'de var mı bilmiyorum, çok iddalı olmak istemiyorum ama olsa duyardık diyorum.


Yıldız Yapacak Hoca Yok


Bu lafım aman yanlış anlaşılmasın ,kesinlikle alt yapılarda çalışan hocaları kastetmiyorum. Onlar aldıkları az maaşlara rağmen, yaptıkları mesailer ile belkide futbolumuzun en kahraman çalışanları. Hoca yoktan kastım şu. Mesela Gigs, Scholes ya da Neville gibi isimler alt yapıdan çıkartılıp Alex Ferguson idaresine girerken, bizim gençlerimiz alt yapıdan çıkıp Kalli, Skibbe, Aragonnes vb gibi hocalara emanet ediliyorlar. Bana biriniz söyleye bilir mi, Kalli Arda'ya ne kattı. Ya da iki senenin birinde Kalli birisinde Skibbe ile çalışan bir Aydın'dan ne bekleyebiliriz. Ee aynı hocalarla Arda'da çalıştı dediğinizi duyar gibiyim, ama Arda Euro 2008'de ve öncesinde sıklıkla Fatih Terim ile çalıştı. Çok net hatırlıyorum Volkan'ın Lincoln'e tekme attığ kupa maçından sonra Kalli'ye Arda sorulduğun da "Çok mücadele etti" demişti. Arda'dan beklenen ise mücadele etmesi değil, yaratmasıydı. Tamam genç futbolcuların, A Takım'a yükselmesiyle ilgili türk futbolunun çok sorunu var. Belki bu yeni "Reserve" lig benzeri uygulama biraz daha iyi olcak ama, alt yapıdan alıp oyuncuları özellikle 3 büyükler son yıllarda çok yanlış isimler teslim etti. Ya şu çok beğendiğimiz yıldızları düşünelim. Ronaldo, Gerrad, Lampard hatta isi abartalım Messi diyelim. 17,18 yaşında 2 sezon Skibbe ya da Kalli ile çalışsalardı şimdi nerelerde olurlardı. (Messi biraz abartı kaçmış olabilir, o insan olmadığı için onu rasyonel ölçülerle değerlendirmek gerek yanlış olur )


Ben demiyorum ki insanların yanlışlarını söylemeyelim, ama bunu yaparken biraz daha adil ve yapıcı olalım. Ayrıca bütün yanlışı onlara yüklememek, sistemin diğer yerlerindeki yanlışlarıda görmek ,göstermek gerek.


Maradona

Ufuk ve Sezer


Artık iyice durum çığrından çıkmaya başladı. Mehmet Topuz'un ve Troisi'nin gündem yaratan transferlerinden sonra bir süredir Ufuk ve Sezer transferinin tatsızlıkları gündemde. Ufuk sanırım geçen sene Milli Takım'a çağrılmış, bir süredir adı Galatasaray ile anılan kaleci, Sezer ise benim çok beğendiğim hatta yabancı sorunu olan Beşiktaş'a iyi bir 18 alternatifi olarak önerdiğim oyuncu. Bu oyuncuların sezon sonunda sözleşmeleri bitecek. Galatasaray transfer girişiminde bulunuyor, belli teklifler ile. (futbolcu artı para gibi) Manisaspor ise teklifleri düşük bulup geri çeviriyor. Galatasaray şimdi satmazsanız sezon sonu bedavaya alırız diyor. Olay 1 aydır belki daha uzun süredir böyle gelişiyor , ama artık çok açık şekilde basına yansıdı. Hem Topuz hem de Troisi transferlerinde "etik,ahlak" gibi söylemler herkesin ağzına pelesenk oldu. Hatta Beşiktaş'ı "etik " davranmamakla suçlayan Kayserispor, yaklaşık bir hafta sonra Gençlerbirliği tarafından aynı şekilde suçlandı. Şimdi olabildiğince tarafsız bir şekilde Manisaspor ve Galatasaray arasındaki bu olayı düşünüyorum. Kimse masum değil gibi geliyor bana. Galatasaray tabi ki haklı olarak, kendi menfaatlerini düşünüp, transferi en az maliyet ile bitirmek istiyordur. Ama eğer denildiği gibi önce Manisaspor ile değil, futbolcular ile anlaştıysa ya da görüştüyse ayıp etmiştir. Manisaspor yönetiminin ise hatası daha büyüktür. Bu futbolcuların sözleşmesi bu sene sonu bittiği belli, ve kural da çok açık. Sözleşmesinin bitmesine 6 ay kala her oyuncu ile ön protokol imzalanabilir. Sen gidip geçen sezon ortası bu oyuncular ile sözleşme yenilemezsen olacağı budur. Eğer öyle bir şey yapmış olsaydı istediği transfer bedelini daha rahat elde edebilirdi. Şimdi ise bence ayıp ediyorlar. Bu futbolcular köle değil, sen de Real Madrid değilsin. Bu iki futbolcu senin takımının bence yüzde 20'sini oluştururken ne onları kadro dışı bırakmak gibi bir lüksün var, ne de futbolcuyu köle gibi görüp bir sene futboldan uzaklaştırma hakkın var. Ya Manisaspor yılacak ve transfer gerçekleşecek, ya da oyuncular 1 sene futboldan uzak kalmayı göze alamayıp, sözleşmelerini uzatacaklar. Buna çok benzer bir durum geçen sene Bekir İrtegün'ün başına gelmişti. Fenerbahçe ile anlaşma ihtimali olunca Gaziantepspor yönetimi sözleşmesini uzatsın diye baskı yapmış ve bir kaç hafta kadro dışı bırakmıştı. Bence artık yöneticilerin daha olgunlaşması lazım. Eğer takımlarında gelecek vaad eden ve para kazandırcaklarını düşündükleri oyuncular varsa, bunlara daha uzun süreli ve oyuncuyu daha tatmin edici sözleşmeler imzalatmalılar. Ayrıca futbolcular da her nekadar kariyerlerini ve hedeflerini ön planda tutacaklarsa da , yetiştikleri takımlara para kazandırmayı unutmamalılar. Bir Galatasaraylı olarak Emre ve Okan'dan canımız çok sıkılmıştı bu yüzden. Ama tabi takımlar da futbolcuları bir eşya olarak görmekten vazgeçsinler. Ya sözleşmeni uzat, ya kadro dışı kal ve bir sene futbol oynama ,neresinden bakarsanız bakın çok kötü bir tavır.

Not: Galatasaray'da yerli transferi Adnan Sezgin, yabancıyı Haldun Üstünel yapıyor gibi söylemler vardı. Keşke bu işi de "Sihirbaz" Haldun Üstünel'e bıraksalardı bu kadar uzamazdı eminim.


Maradona

Şapka Çıkartacaksınız(4)

Carlos kanattan bindiriyor ve Zidane topu aya fırlatmak istiyor ama top Zidane'yi o kadar seviyor ki kaleye giriyor.

Abdulkadir ve Kombine

ÇAYKUR RİZESPOR 1 - 2 FENERBAHÇE

Stat: Rize Şehir Stadı

Hakemler: Abdullah Kalafat, Osman Tüfekçi, Fethi Kayış

Çaykur Rizespor: Yavuz, Hasan(Dk. 88 Bahadır), Mehmet Sedef (Dk. 75 Hakan), Mustafa Ulaş (Dk. 88 Mesut Yılmaz), Murat Ocak (Dk. 88 Eyüp Kadri), Engin(Dk. 88 Semih), Kenan (Dk. 88 Adem), Diakhate, Çağrı (Dk. 65 Mesut Özkalkan), Mithat (Dk. 71 Umut), Ribeiro

Fenerbahçe: Mert, Bilica(Dk. 83 Serhat), Bekir, Vederson (Dk. 83 Devrimcan), Cristian (Dk. 75 Özer), Selçuk, Deniz (Dk. 83 Abdülkadir), Uğur (Dk. 83 Onur), Ali Bilgin, Deivid(Dk. 83 Furkan),
Mehmet Topuz

Goller: Dk. 20 Riberio (Çaykur Rizespor), Dk. 30 Deivid, Dk. 64 Mehmet Topuz (Fenerbahçe)

Sarı Kart: Dk. 60 Bekir (Fenerbahçe)

Bu maçı ne yazık ki izleyemedim ama yine de bir şeyler paylaşmak istiyorum. Kadroya bakıyorum ve şu maç bile hafiften ciddiye alınmış. Bilica kesilmemiş. Bekir ilk kez onbirde. Vederson da kesilmemiş. Cristian da kesilmemiş. Cristian'ın kesilmemesi normal çok maç yaparsa daha çok gelişir diyebiliriz. Ama ortasahaya bakıyorum da yani şu maçta neden oynar Deniz Selçuk ikilisi?

Geçen sene takımda her şey kötü giderken bakın biz aslında çok iyi bir şey yapıp çok genç bir oyuncu alıyoruz dendi. Alınan oyuncu hem de Fener'in en sıkıntılı bölgesineydi. Abdulkadir alındı fakat bir seneyi paf takımı ile geçirdi. Bu yetmezmiş gibi de en dandik maçlarda bile oynatılmadı.İşte örneği. 83üncü dakikada girmiş.

Yeni Gerard diye lanse edilen bir oyuncu dandik bir Çaykur Rize maçında bile ilk 11'e koyulamadı yani. Burada aklıma İlhan Parlak durumu geliyor. Ona da aynı şeyi yaptık. Kupa maçlarında kaleciyi değiştirirken onu koyamadık. Ama sonra Kiev deplasmanında son çare olarak oyuna soktuk.

Abdulkadir'in çok değerli bir oyuncu olduğunu düşünüyorum. Umarım İlhan'a yapılan ona da yapılmaz. Bir yıldız olacaksa bir oyuncu, bu yaşında ilk onbirleri görebilmeli. Bazen diyorum bu oyucular keşke Arsenal gibi takımlarda oynasa ve saygı görse biraz diye. Ülkede sadece Emre ve Arda mı küçücük yaşında top oynayan efsane isimler olacak? Bu kadar genç topçu arasında iki isim, iki yıldız çıkarabilmek çok acı. İş teknik adamlarda bitiyor. Bıraktım kupa maçlarını Çaykur Rize maçında sergilemezsek o gençleri ,bu durum o gençlere ileriki zamanlar için kötü bir mesaj oluyor.

Bir iki şey de maç bilet fiyatları için söyleyeyim. Tamam geçen sene de bazı maçlarda kale arkası tribün fiyatları 60'a kadar çıkmıştı. Hatta İnönü'de bu rakam 70 olmuştu ve sanırım bir rekordu bu. Ama bu sene Fener deplasman biletleri 100 oldu bir anda. Ayrıca Fener'in bu haftaki maç bileti 55 lira. Rakip Sivas. Şimdi düşünüyorum da acaba Sivas maçı derbiden mi sayıldı? Öyle ise Fener'i tebrik etmek lazım. Rakibini artık 4 büyükler gibi görüyor. Fakat bu bilet fiyatı eğer önümüzdeki maça da değişmezse derbilerde o tribün 70'i bulacak gibi. Zaten kombine alamayan taraftar, maç göremeden lig bitecek. Ya da bazı blogcular bunu bir kombineye zorlama kampayası olarak anlattılar. Bu da doğru olabilir. Geçen seneden daha az satıldı çünkü. Şimdi bakın biletler artık çok pahalı diye tehtid ediliyor sanırım taraftar. Bakalım nereye varacak bu fiyatlar?

Marquinhos

12 Ağustos 2009 Çarşamba

Hangisi Doğru ?


Frank Rijkaard Galatasaray'a geldiğinden beri formayı her ne pahasına olursa olsun adil dağıtıyor. İlk resmi maça daha fazla birlikte antreman yaptıkları için gençler ile çıkmaktan kaçınmadı. Gerçi Tobol rakip olarak da gayet müsaitti böyle bir hamle için. Medya hemen esip gürledi, eleştirdi durdu. Yok bu gençler Galatasaray'ın oyuncusu değil, yok Frank Rijkaard Arda ve Baros'u ilk yarıda oynatmaları lazımdı vb. Eh tabi yıllardır ülkemiz milli maçlardan özel uçakla dönen yıldızların antremansız maça çıkmasına fazlasıyla alışmıştı. O yüzden yeni transferlerin ya da takım için önemli oyuncuların kondisyon durumuna bakılmadan oynatılmasını bekliyordu medya. Tabi Galatasaray'ın teknik heyetinde dünyaca ünlü iki kondisyoner Albert Roca Pujol ve Carlos Cuadrat vardı, ama onların varlığı bile medyamızın alınan kararlara saygı duymasına yeterli olmuyordu. Neyse alışılmış bir durumdu medyanın saçmalaması fazla takılmadan konu kapandı. Frank Rijkaard oyuncuları tam kıvama gelmeden sahaya sürmemeye devam etti. Buraya kadar bir sorun yok. Peki diğer tarafta ne oldu da ben bu yazıyı yazma ihtiyacı duydum. Mustafa Denizli hazır olmadığı her halinden belli Nihat Kahveci'yi ısrarla oyuna aldı. Tamam bir futbolcunun maç eksiğini gidermesi için oynaması şart ama önce maça çıkacak kondisyonu kazanması gerekmiyor mı? Ayrıca hiç hak etmemesine rağmen Nihat'ın ismi tartışılıyor zaten. Yok sakat geldi, yok futboldan uzak, yok kıl oldu, tüy oldu. İki maçta da doğal olarak vasatın üzerine çıkamayınca Nihat bu da gereksiz bir özgüven sorgulamasına sebep olmaz mı? Bunu yapan sıradan bir isim olsa üzerinde durmayacağım, ama Mustafa Denizli yapınca ve iki büyük hocanın yoğurt yiyişlerinde bu denli fark olunca dikkatimi çekti. Ben şahsen kondisyon, ya da sporcu sağlığı ile ilgili kitap okumamış bir cahilim ama aynı duruma bu kadar farklı uygulamalar olduğunda ortada bir gariplik olduğunu fark edecek kadar da normalim. Sanırım zaman ve gördüklerimiz cevabını verecek bunun.


Maradona

11 Ağustos 2009 Salı

AKP ve Futbol



Bir süredir bu konu ile ilgili bir şeyler yazmak istiyor; sürekli kendimi engelliyordum. Blogumuz futbol temalı bir blog. Bugüne kadar yazılarımızda ufak dokundurmalar yaptıysak da, konuyu futbolun dışına, politikaya fazla getirmemeye çalıştık. Ama yavaş yavaş zurnanın zırt dediği noktaya geliyoruz bence. Yıllardır sadece ülkemizde değil bütün dünyada futbolun siyaset tarafından nasıl kullanıldığına, bazı durumlarda futbolla siyasetin nasıl iç içe sokulduğunu görüyoruz. Franco Barnebau'yu zamanında neden inşa ettirmiş, Maradona'nın “Tanrı'nın eli” olarak anılan golü İngiltere dışında bir takıma atılsaydı bu kadar önemli olur muydu, 2. Dünya savaşı ve Ajax, gibi bir çok direkt ve indrekt örnek verilebilir bu konuda. Bizim de ülkemizde böyle örnekler sıralamak mümkün. Ama son iki senedir bazı şeylerin iyice tadı kaçmaya başladı. Ölmüşlerin arkasından sallamak bize yakışmayacağı için hala yaşayanlara bir şeyler söylemek lazım sanırım. Gerçi her 2 kişiden birinin eleştireceğimiz insana oy vermiş olduğunu düşünüce çok akılcı bir tercih olmuyor bu yazıyı yazmak. Ama biz bu blogu açarken fikirlerimizi özgürce söyleme lüksüne kavuşmak istedik, ve ben şimdi bu özgürlüğü sonuna kadar kullanmak istiyorum. Aşağıda isimleri geçen takım ve şehirler lütfen durumu kişisel algılamasın. Onların yerlerine başka takımlar ,başka şehirler olabilirdi. Önemli olan resmin geneline bakmak bence, isimlere ve cisimlere takılmadan.


Trabzon, Bursa ve Eskişehir benim gözümde bu ülkenin en önemli üç futbol şehridir. Kayseri ve Sivas gibi şehirler de, takımları başarılı olunca halkı tekrar futbola ilgi duymaya başlamış olan şehirlerdir. Ben devletin bir yerinde karar alıcı konumunda olsam, ve futbola “Stat” yaparak destek olacak bir projem olsa; bu stadı öncelikli olarak Trabzon, Bursa ya da Eskişehir'den birine yaparım. Peki, şu anda mevcut iktidar tercihini hangi iki şehirden yana kullandı? Kayseri ve Rize. Kayseri Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün , Rize ise malum Başbakan Tayyip Erdoğan'ın şehri. Tamam belki Rize halkı o stadı dolduracak, ama Kayseri Kadir Has'ın durumunu gördük. Fenerbahçe maçı dışında bir maçta dolmadığı gibi yıllık ortalaması da 2000 kişiyi geçmedi. Düşünün, o stat acaba bu 3 futbol kentinden birine yapılmış olsa boş kalır mıydı? Ki bu takımlar küme düşmeye de oynasalar, ligde hedefsiz de kalsalar statları boş kalmıyor. Olayın politik boyutunu geçtim, mantıksal açıdan bir saçmalık var ortada. İBB ve özellikle Ankaraspor gibi takımları görünce, ligde de bir kadrolaşmaya gidiyor hükümet. Hatta yeni yayın ihalesini de hükümetin desteklediği, ya da düşük faizli kredi verdiği bir oluşum kazanırsa şaşırmamak lazım. Hadi Abdullah Avcı’lı İBB'yi bir kenara koyalım, çünkü Abdullah Hoca’nın çıktığı programlarda takımın mali düzeninin her takım gibi sadece futbol içi gelirlerden oluştuğunu, Belediye'den maddi destek görmediğini söylemesi bir derecede onları ayrı tutuyor. Ama Melih Gökçek çıkıp “Seçimlerden dolayı takımı boşladım, seçimler bitti, şimdi çıkışa geçeriz” deyince, ya da onun o muşmula suratlı oğlunu yanında arap entarisi giymiş menajerlerle görünce benim şahsen midem bulanıyor. Tabi benim bir Galatasaraylı olarak midem Fatih Terim'in ismi yanında Mehmet Ağar'ı, Sinan Engin’i, Alaaddin Çakıcı'yı aynı cümlede okuyunca ya da duyunca da bulanıyordu.

Futbol ile siyaset hiç olmadığı kadar içiçe geçmeye başladı ülkemizde. Bu beni korkutuyor. Statlar yapılıyor, federasyon başkanları işaret ediliyor, takım başkanları işaret ediliyor (Nuri Albayrak). Biz bu toplumun çoğu alanındaki bölünmeyi futbola bulaştırmamak için, bugüne kadar bu konulara sadece küçük dokundurmalar yaptık. Ama bugün artık bazı şeyler benim kişisel tahamül sınırımın üzerine çıktı. Ben bu oyunu 6 yaşından beri 19 yıldır, zaman zaman kirlenmesine rağmen, zaman zaman birileri tarafından kullanılmasına rağmen, bir çocuk kalbi ile sevdim. Zaten bir ton siyasal problem varken, benim çocukken mahalle arasında kısa şortumla ve bütün beceriksizliğime inat sevgimle oynadığım futbolu da kirletecekse AKP, o zaman isyan zamanı olur. Ben bu hükümetin futbola bu kadar dahil olmasından hiç hoşnut değilim. Bu müdahalenin ne kadar tatsız olabilceğini daha iyi anlamak istiyorsanız, nacizane tavsiyem gidip bir “4 4 2 “ dergisi alın ve oradaki İran derbisini ve hükümetin derbiye yaklaşımını okuyun. Hiçbir şeyimize sahip çıkamadık, bari futbolumuza sahip çıkalım. Sevgiler,Saygılar.

Maradona


Not: Başbakan Akp yazanlara laf çakıyor sürekli olarak, umarım bizi de kalaylamaz.Ayrıca stadın adı henüz belli değil, eğer adını da verirse ozaman başka bir yazı yazmak gerekecek.


Şapka Çıkartacaksınız(3)



Michael Essien. Kameranın açısına girer girmez gol atabilen adam.

Diego Lugano Güney Amerika'dan Bildirdi


Aylardır bir gün bile geçmedi Lugano ile ilgili kouşmadığımız. Lazio alıyordu Lugano'yu almadı. Fener bir türlü alamadı. Galatasaray'la bile adı geçiyor. Şimdi Lugano Güney Amerikalardan bir açıklama yapmış. Gönlümde hep Avrupa'da futbol oynamak vardı demiş ve pazar gününe kadar imzalıyorum yeni takımımla demiş.


Bu söze bakılırsa Lugano gerçekten İtalya ya da İspanya gibi bir ülkeye gitmek üzere. Giderse bu Uefa Avrupa Ligi'ne bile zor gidebilen yani ikinci sınıf bir takım olacak. Olması lazım çünkü. Çünkü hedefleri olan büyük bir takım maç boyunca hakemle uğraşan ya da uğraşmasa bile yüzde 60 kırmızı kart görme olasılığı olan bir adam ancak böyle bir takıma gitmeli.


Fenerbahçe Lugano'yu alsın ben de istiyorum maalesef. Adamdaki çekicilik had safhada. Gol atıyor ve defansta da iyi bir stoper. Kendini takımına adamış bir görüntüsü var. Bu görüntü her maç bir kırmızıya dönüşmese...Fakat işte yukarıda saydığım iki kriter bu adamı almanın ne kadar saçma bir şey olduğunu gösteriyor. Bakalım Lugano gerçekten nasıl bir kulübe gidecek? Hedefi olan Milan gibi bir takıma mı yoksa bir Espanyol ya da Chievo gibi bir takıma mı?


Basında Galatasaray'a da gidebilir yönünde söylentiler var. Lugano Avrupa'ya gitmeyi metrobüsle Mecidiyeköy'e gitmek zannediyorsa yanılıyor. Rakibi eninde sonunda bir Anadolu takımı olacak çünkü böyle bir seçim yaptıysa. Merakla bekliyorum hem takımımın kimi alacağını hem de Lugano'nun kime gideceğini. Basın ve Lugano bir şaşırtma operasyonu içinde değilse Lugano Fener'e bir daha gelmeyecek bu konuşmalar ışığında. Fener heralde yine bir Brezilyalı alır defansa. Umarım bu en azından milli takımdan olur. Edu kadar milli takım görse de yeter. Gelişmelerle beraber olacağız.


Marquinhos

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Mustafa Denizli ve Sistem


Beşiktaş'ın hazırlık maçlarını izledim, Süper Kupa finalini izledim, ama ligin ilk maçı olan İstanbul B.B ile yaptığı maçı, arkadaşlar ile dışarı çıktığım için izleyememiştim. Hatta Marquinhos ile birlikte olduğumuz için bu maça blogumuzda yer vermedik. (tabi bunda izlemediğimiz maç hakkında yorum yazmama prensibimizin de etkisi var). Neyse efendim , geçen 2 gün zarfında Lig TV'nin tekrar yayınlarında maçı yakaladım ve izleme imkanı buldum. O yüzden hem Mustafa Denizli ile ilgili hem de Beşiktaş ile ilgili bir şeyler söylemek istiyorum. Geçen sezon Mustafa Hoca göreve geldiğinden beri genel olarak olumlu yorumlar yapıldı hakkında. 26. hafta, 3 büyük takımı şampiyon yapma ihtimaline sahip hoca, gibi etkenlerden dolayı sürekli gündemde idi ve sezonu şampiyonluk ile kapatınca Beşiktaş, Mustafa Denizli hakkında herkes olumlu şeyleri söyledi. Bir anda takım ile çok oynadığı, Delgado ve Serdar Özkan sevgisinin takıma zarar verdiği gibi noktalar unutuldu. Şöyle bir bakıyorum Beşiktaş'ın kadrosuna, stoperdeki eksikliğini saymazsak şampiyonluk mücadelesi için yeterli bir kadro. Ama Mustafa Hoca, sevdiği numara oyunlarından birisini yaparak futbolumuza 10.5 numara değimini kattı. Takım hem hazırlık maçlarında , hem süper kupa finalinde hem de İstanbul B B maçında pozisyon üretmekte zorlandı. Bunda 10.5 numara eksikliğinin etkisinden çok, bence sistemin ve Mustafa Denizli'nin tercih hatalarının eksikliği var. Ayrıca Yusuf, Tello ve Nihat gibi usta ayakların olduğu yerde 10.5 numara olarak gelcek oyuncu ya bir dünya yıldızıdır ya da en azından Yıldıray ancak 5.5 numara kalır bu isimlerin arasında. Sonra bütün bunlara bakıp, hiç fark etmediğim bir şeyi gördüm.
Mustafa Denizli, Galatasaray'dan sonra çalıştırdığı Türk takımları arasında sadece Kocaelispor'da 2 sezon üst üste bitirmiş. Buna ek olarak, Kocaelispor'un 2.sezon ki performansının düştüğünü söylersek, Mustafa Denizli yaklaşık 15 senedir bir Türk takımı ile iki sezon üst üste başarı yakalayamamış bir hocadır. Olayı biraz daha keskinleştirirsek, Mustafa Denizli istikrarsız bir hocadır. Yani bir Daum, bir Fatih Terim, bir Gordon Milne hatta bir Lucescu gibi üst üste başarılar olan bir teknik adam değil. Belli aralıklarla çalıştığı farklı takımlarda aldığı başarılar ile kimseye nasip olmayacak bir "üçleme" yapmış bir hocadır. Hatta sanırım kendisinin sürekli 1 senelik sözleşme imzalamısında da bunun etkisi var.

Şimdi Mustafa Denizli'nin geçen sezon geldikten sonra yaptığı doğru hamlelere bakıyorum, ve bu sezon başı yaptığı doğru hamlelere bakıyorum, arada bir tutarsızlık oluyor. Tamam yapılan transferlerin neredeyse hepsi isim olarak doğru, ama bunların hiç biri geçen sene yapılan Ersnt ve Yusuf transferi gibi ,takımı büyüten transferler değil. Yabancı sınırlamasını ise aşacak Nihat transferi dışında bir transfer yapmadı Beşiktaş. Sağ ve sol bekte yerli oyuncu oynarken, gidip yerli aldılar. Cisse gitti Fink geldi, Zapo gönderildi Ferrari geldi. Bobo ve Holosko'nun hatta Tello'nun duygusal yapıları göz önüne alındığında bu Beşiktaş'ta her hafta mutsuz 2 adam demek. Biz blog olarak hiç bir yazımızda "diğer takımlar kötüyken, Beşiktaş aradan yükseldi" gibi yorumlar yapmadık, ama bu sene şunu rahatlıkla görebiliyoruz ki, Beşiktaş bu sene şampiyon olmak istiyor ise , geçen seneden daha az hata yapmalı. Mustafa Denizli'nin bu sene ilk yarılarda yanlış takım deneyip, sonra 2. yarıya maçı riske etme lüksü yok. Bu yüzden kısaca Beşiktaş'ın hata yapma lüksü yok. Peki bu Beşiktaş'ta hata olarak ne yapılıyor? Benim gördüğüm kadarı ile, Bobo'dan sol açık olmaz. Yusuf 2 yarı oynayamaz. Tello ise ortada kanatta olduğu kadar etkili değil. Tandem hala çok uyumsuz, Yusuf ve Tello aynı anda takımda olduğu zaman takım müdafası düşüyor. Ayrıca Beşiktaş da Mustafa Denizli oyun planını değiştircek ve rakibi şaşırtcak değişiklikler yapmıyor. Bir mevkiden birisini alıp, yerine aynı yere benzer birisini koyuyor. Son maçtaki Holosko Nihat değişikliği. Ayrıca fikirlerine çok saygı duyduğum Ali Ece'nin son yazısında belirttiği gibi Nobre'den çok şey bekliyor. Beşiktaş ileri adamlarına bakıyorum, Bobo, Holosko, Nobre ve Nihat forvet diyeceğimiz oyuncular. Peki bu 4'ü bu takımdayken Mustafa Hoca neden Batuhan'ı başka yerlere gönderiyor. Tamam çok büyük hoca, 3 takımla şampiyon oldu, ama bütün bunlar Mustafa Denizli'ye Batuhan'a, Beşiktaş'a ve Türk Futboluna bunları yapma hakkını vermez. Herkes Batuhan'a yükleniyor. Yok alemci, yok asabi, yok burnu büyük. Peki Alex Ferguson Wayne Rooney kumarhane ve kerhanelerin baş köşesinde otururken onu takımdan kesseydi, ya da çok çok eskilerde "alkolik united"ı oluşturan oyuncuları ıslah etmeyi deniyeceğine, takımdan uzaklaştırsaydı daha mı iyi olurdu. Büyük hocalık sadece şampiyonluk ile olmuyor, zaman zaman 18 yaşındaki genç bir futbolcuya "Baba" olmayı da bilmek gerek. Neyse Batuhan konusuna bir giriş yapıp yazıyı biraz dağıttım hemen dönüyorum Beşiktaş'a.

4 3 3 ya da 4 4 2

Bugüne kadar fazla rakam fetişliği yapmadan maçları analiz etmeye çalıştık. Ben sürekli Beşiktaş'ın 4 3 3 ile sahaya çıktığını yazıyorum. Ama geçen seneki Beşiktaş ile bu seneki Beşiktaş 4 3 3 'ü farklı oynuyor. Bir kere Fink defansın önüne çok giriyor. Bobo kanatta Tello içerde oynayınca takım ileri gidemiyor. Yusuf ise çok büyük yetenek ama yaşı artık çok fazla. Kanatta değil iç kısımda düşünülse daha faydalı olur. Ayrıca gene belirtiyorum Mustafa Denizli'nin bir B planı yok. Amacım Mustafa Denizli'ye bir şeyler öğretmek değil, kendi düşündüğümü söylemek. Ben olsam bu oyuncu kadrosu ile , taktiği 4 4 2'ye çeviririm. Bu kadar güzel hucum bekleri olan, ortasahanın göbeğinde Ernst ve Finki gibi iki panzere sahip bir takımın 4 4 2 oynadığı düşünüyorum. Sağ kanada ve Sol kanada gelebilecek en az 2'şer farklı alternatif var. Üzerine bir de Batuhan geri getirildi diyelim. Forvette Nobre'ye mahkum kalmazsın. Bobo ise kanatta hapis kalmaz. Ee hocam hadi işler kötü gitti , çözemedin rakibi, son 30 dakikada Yusuf'u alırsın oyuna dönersin 4 4 1 1 'e en azından bir B planın olur. Sonuç olarak bence Beşiktaş'ın kadrosu bu sene şampiyonluk yarışı için yeterli. Ama Mustafa Hoca sezona bence kötü başladı. Eğer taktiğini değiştirir bir yerli stoper alır ve Batuhan'ı geri çağırırsa hem kendisi yıllar sonra bir takımda ikinci sezonunda başarı yakalamış olur, hem büyüklüğüne büyüklük katmış olur ,hem de Batuhan'ı topluma kazandırmış olur.

Maradona

Şapka Çıkartacaksınız(2)

Sen neymişsin be Zlatan?

Haftanın 11'i

................................SENECKY................................

ZAPO.........EGEMEN...........ÖMER ERDOĞAN..........CALE


.........................TJIKUZU CEYHUN G...........................


IBRAHIM AKIN................ARDA....................SANTOS

..................................GUIZA...................................

YEDEKLER: Fink,Mendoza,Ceyhun.Bilica,Alex De Souza,Güray,Tony Sylva

İzleyebildiğimiz maçlardan bir 11 ve yedekler kurduk. Eğer eklemek isterseniz yorumları bekliyoruz. Mesela iyi diyebileceğiniz bir sağ bek vs...

Denizlispor 0 - Fenerbahçe 2


Bir Community Shield kupası maçından sonra iki Süper Lig maçı hiç de iyi gelmese de ilk maçtaki Arda'nın güzel oyunu ve demin biten Fener Denizli maçında da Fener'in kazanması sevindirici oldu bu akşam.


Fener maça klasik 4 4 1 1 dizilişi ile başladı. Kontra bir oyun oynayacaktı bunu hemen belli etti ve ilk dakikada ilk kontrada Guiza aşırtma yapmadan bir gol buldu. Guiza'nın bu aşırtma yapmadan attığı 4üncü golü oldu. Daha sonra rolantide geçti oyun. Çok pas ve araya atılan toplarla yine kontra aradı Fener. Eminim ki gol erken bulunmasaydı yüklenen bir Fener görürdük. Bugün Galatasaray da ilk 10 dakikada golü buldu ve yine az adamla hücum etti.

Bu dakikalarda göze batan yine Alex'in iyi oyunu Santos ve Cristian'ın iyi oyunu vardı. Kazım ve Emre de vasatın üzerindelerdi. Cristian uzaktan iki şut çekerek ve kanada inip bir orta deneyerek Maldonado ve Josico'dan kalma anılarımıza gülerek ve üzülerek bakmamızı sağladı. Ayrıca neredeyse pas hatası yapmadı.

Defansa bakarsak Bilica bu maç daha iyiydi. Topu oyuna iyi sokuyor müdahaleler de iyi. Önder daha pasif ama daha geride kalıyor.

İkinci yarıda Denizli Fener'in tam istediğini yaptı aslında. Daha çok yüklendi özellikle sol kanattan. Böylece Fener kontradan çok atak yapabildi ama son paslar kötü verildi maalesef ya da son şutlarda Santos ve Alex isabetli olamadılar.Fark açılamadı bir türlü.
58de Denizli'de elektrikler kesildi ve tam yarım saat gelemedi.

Elektrikler gelince de bu oyun devam etti diyebiliriz ama Kazım mesela iyice düştü oyundan. Yerine Deivid alındı ama inanılmaz gamsızdı yine. Ama Gökhan yine Deivid varken ileri rahat çıktı ve de son golün pasını da verdi.

Guiza son dakikalarda yine topu aşırtmadan bir gol attı. Kendisine inanamıyorum bu sene. Hem son vuruşları değişti hem de kornerlerdeki kalecinin önünde durma görevini Santos'a verdi ve beni rahatlattı.

Genel olarak Denizli pek hazır gözükmese de ikinci yarı Fener yorulunca daha iyi oynadı ve gelecek için umut verdi. Fener'de göze çarpan sürekli yapılan pres. Bu Daum'un en karakteristik özelliği sanırım. Her oyuncu preste.(Kazım dahil) Bu iyi bir şey geçen senenin Fener'ine bakarsak.

Bu takıma hala bir defans lazım olduğunu ben yine söyleyeyim. Gökhan ileride çok kaldı bir de ve o kanattan çok atak yedi Fener. Buna dikkat diyelim. Artık Topuz'u daha çok görmek istiyoruz diyelim ve Alex ve Guiza'yı Allah nazarlardan saklasın diyelim.

Lig başladı be! Holey be! Biralarımı aldım maçımı izledim bloguma yazdım. Daha ne olsun? Bir de kahramanım Murat Hacıoğlu sol bek oynamış...ölsem de gam yemem!


Marquinhos

9 Ağustos 2009 Pazar

Gaziantepspor-Galatasaray


4 resmi hazırlık maçının ardından ilk ciddi sınavına çıktı. Netanya yahut Tobol , Süper Lig'de kümede kalması imkansız iki takımdı benim gözümde. Maç başlamadan önce ise ben açıkçası çok umutlu değildim. Hem daha iyi bir Antep düşünüyordum, hem de sıcağın oyunu daha fazla etkileyeceğini. İkisi de olmayınca Galatasaray maçı kazandı. Maçın başında gelen gol zaten işleri çok rahatlattı. Sonra gene duran toptan bir gol geldi. 2. golden sonra Antep biraz kıpırdandı. Galatasaray da geriye çekilince oyunun kontrolü Antep'e geçti. Kalecimiz Leo Franco, Mallorca günlerinden kalma bir hata ile golü yedirtti bize. İkinci yarıda gene iyi başladı Galatasaray , ama gol gelmedi, takım yorulmaya başladı. Frank Rijkaard , zamanında ve doğru değişiklikler ile takımı diri tutmaya çalıştı saha içinde. 75 ile 3. gol arası Antep ortasahayı eline geçirdi. Tam bunalmışken Galatasaray, Ayhan ve Arda seri kısa paslarda bir atağa çıktılar ve Arda Nonda'ya al da at dedi. 3 1 Antep'in direncini tam kırmışken , Sabri gene yaptı yapacağını. Hem Ümit'in arkasında kaldı, hem de kafasına çıkarak penaltı yaptırdı. Maç 3 2 oldu, Arda oyundan çıkarken, hem Arda hem de hakem saçmaladı bence. Gereksiz inatlaşmadan sarı kartı yedi Arda. Neyse efendim, güzel bir başlangıç oldu sonuç olarak. Şimdi biraz yakından bakalım Galatasaray'a.

Leo Franco, açıkcası yediği golde hatalıydı. Hatta golden sonra Beto'nun bir şutunda gene ileride idi ama Allah'tan Beto ligimizin sayılı yeteneksiz golcülerinden. Biraz daha dikkat etmesi lazım Franco'nun. Ama topu eliyle oyuna iyi sokabiliyor, bu da tam Frank Rijkaard'ın istediği şey.

Defans
Herkes milli takımın defansı diyor , ama bir kez daha yazmak istiyorum bunu. Kime sorsanız, milli takımın hangi bölümünü takımınızda istersiniz diye, sanırım kimse defansı tercih etmez. Defansın sol tarafı Hakan Balta ve Servet, ne kadar güzel ve az hatalı ise, sağ taraf Sabri ve Gökhan o kadar sorunlu. Sabri 3 senedir, bir sağ bek nasıl pozisyon almalı, nerede durmalı öğrenemedi. Ben Ntvde Rıdvan Dilmen ile futbol okulunu izlerken öğrendim, Sabri 3 senede oynarken öğrenemedi. Ayrıca ileriye doğru okadar kötü paslar atıyor ki, hem Keita'ya hem de Aydın'a neredeyse düzgün 3 pas atamadı, toplar ya çok önde, ya geride kaldı. Göhkan ise sakar. Gene bugün 2 3 pozisyonda saçma kademe hataları yaptı. Sanırım yerine Emre Güngör'ün düşünülmesi için net bir gol yedirtmesi lazım bize. Servet ise attığı gereksiz uzun paslar dışında çok iyiydi gene. Hakan ise ,öndeki oyuncular defansa az yardım ettikleri için daha çok geride kalıyor. Ayrıca zaman zaman Servet'in ve hatta Gökhan'ın kademelerine o kadar güzel girdi ki, Sabri Hakan'ı izlese çok şey öğrenir.

Ortasaha

Mustafa Sarp, çok sade ve genelde mücadeleye dayalı bir oyun oynuyor. Görevini eksiksiz getiriyor. Maç boyu bir tane kritik hata yaptı ama o da 80 den sonraydı. Okadar koşan biri için normal. Ortasaha da defans ağırlıklı oynuyor ama zaman zaman ileriye etkili çıkışları var. Yalnız en büyük eksikliği, kanat değiştirecek pasları görmemesi, ya da atamaması. O yüzden zaman zaman Keita ve Aydın'ı kaçırmakta zorlandı. Ayhan ise, bildiğimiz Ayhan. O da hızlı oyun tarzına fazla alışık bir oyuncu değil. Zaman zaman pas tercihlerinde yanlışlık oluyor. Gene de Mustafa Sarp ile iyi bir ikili oldular. Ama bazen çok yakın oynadıkları için pas alternatiflerini azaltıyorlar. Gene Ayhan da bir anda atakların yönünü değiştiremiyor. Ama bu dertler önlerine Elano'nun gelişiyle biter gibi geliyor bana. Gelelim Arda'ya. Bugün sahada iki Arda vardı. 1. Arda ilk 20 dakika da bir gol bir asist yapan, ileride rakibe basan, tek top ağırlıklı oynayan Arda. 2. Arda ise , biraz daha ayağında top tutan. Zaman zaman ara pası atmaktansa ,çalım atan Arda. Gerçi devre arasında biraz ikaz edilmişti, ikinci yarıda gene paslara başladı Arda. 1 gol 2 asist ile oynadı. Gerçekten 1o numara oynayamaz diyenlere her maç cevap veriyor. Özellikle ilk yarılarda ise rakibe ani presler yapıyor. Ama bugün özellikle ilk yarıda zaman zaman sola kayarak Aydın'a fazla oynama imkanı vermedi. E ama o kadar kusur herkeste olur. Ayağına top çok yakışıyor.

İleri 3lü

Baros ileri 3'lün ortasında oynamaya müsait mi değil mi, çok anlaşılamadı bence. Aslında bakınca , ikili mücadelelerde hızlı, pas ve orta kabiliyeti olan bir oyuncu ama top saklamada sorunları var gibi. Gene de özellikle ilk goldeki katkısı çok büyük. O da ilk yarı güzel hücum pres yaptı, ama sonra yoruldu. Yerini Nonda'ya bıraktı. Formda bir Nonda, nokta santrafor özelliklerine daha yakın olduğu için, bu taktiğe daha yatkın. Ama Nonda'nın biraz daha zamana ihtiyacı var. Gene de geçen sezonun aksine hem daha istekli hem de daha diri bir Nonda var sahada. Güzel bir gol attı. Blogumuzu okuyanlar benim 2. forvet yönündeki kaygılarımı hatırlarlar. Sanırım Nonda benim kaygılarımı boşa çıkartacak ve güzel bir 2. forvet olacak.
Keita, maça sağ kanatta başladı. Zaman zaman , az da olsa Aydın ile yer değiştirdiler. Sanırım hala biraz maç ve kondisyon eksikliği var. Bir de topla oynamayı seven bir yapısı var. Gereksiz çalımlara giriyor ama sanırım onun tarzı bu. Neyse ilerleyen maçlarda daha iyi olacağının ışığını veriyor. Yerine ise, takımın asil yıldızı Kewell girdi. Bugün biraz etkisizdi Kewell. Ben açıkcası kanada bir hareket getirir diye bekliyordum ama fazla dahil olamadı oyuna. Gelelim benim gözümde yeri başka olan Aydın'a. Frank Rijkaard belli ki, Netanya maçında şansını iyi kullanan Aydın'a , Elano gelene kadar sanş verecek. Aydın bugün gene güzel işler yaptı. Skora bir katkısı olmadı belki , ama bir kanat oyuncusun yapması gerekenleri gene yaptı. Ayrıcı ileri 3lü hatta 4lü içinde defansa en çok yardım eden oyuncu. Bir de ilk yarıda Arda onun alanına çok geldi, ikinci yarıda ise Sabri ve Mustafa Sarp, Aydın'ın istediği hızlı pasları veremediler. Sonuç olarak iyiydi Aydın.

Sonuç

Galatasaray her maç üzerine koyuyor ofansif anlamda. Defansta ise Gökhan ve Servet ikilisinde bir gelişme, daha doğrusu Gökhan'da bir toparlanma yok. Umarım bir transfer gelir, ya da Emre Güngör oynatılır. Orta saha her maç, olması gerekene biraz daha yaklaşıyor. Arda ofansif anlamda takımın beyni gibi. Keita ise güzel bir kanat. Netice olarak Ekim başına kadar belirli aksaklıklar olacaktır ama gidişat güzel.

Gaziantepsor

Galatasaray incelemesi kadar kapsamlı olmasa da Antep ile ilgili de birşeyler söylemek istiyorum. Defansın ortasındaki Julio Cesar ve Deumi biraz uyumsuz. Ayrıca buna yılların sağ açığı Yozgatlı'nın defans yapılması eklenince ilk golde 4 kişi bir Arda'yı marke edemediler. Murat Ceylan maça sağ açık başladı, sonra sağ beke çekildi. Genç yaşına rağmen çok etkili. Yeni transfer Sezar ise çok etkli oldu bugün. Ayrıca Ümit Tütünci, Beto'yu keser bence yakında. Ayrıca tipi ne kadar çok Fatih Tekke'ye benziyor. Kısaca Antep'in ileri ucu ve orta alanı güzel ama defans hattı sorunlu. Eğer bunu toplarlar ise çok can yakarlar.

Maradona

Community Shield Chelsea'nin


Ntv sağolsun güzel bir maç izlememize sebep oldu bugün yine. Manchester da Chelsea de bu lig öncesi en önemli maçlarına geçen seneki kadroları ile çıktılar. Chelsea tam iyi pas yapıyor derken bir anda Manchester akın akın gelmeye başladı ve özellikle sol kanattan çok etkili ataklar yaptılar. Bunlardan birinde Nani golü buldu. Nani ilk yarıda sanki Ronaldo gitti ama artık ben varım der gibiydi. Sağ kanat ise yoktu sanki. Uzakdoğulu Manchester'lı o kanatta pek bir varlık gösteremedi. Aynı şekilde Oshea bugün sağ bek oynadı ama o da yerini yadırgadı.

İlk yarının sonlarına doğru Chelsea oyunda dengeyi sağladı ama atakları Drogba ve Anelka'yı kaçırma üzerineydi sadece. Ama yine Drogba ayağına gelen her topu çok iyi kullandı ve en azından kaleyi görür görmez denedi şansını.

İkinci yarıda Chelsea de Manchester da maç bitse de gitsek havasındayken Chelsea golü buldu. 1-1'den sonra ise maç Chelsea'ye döndü açıkçası. Ballack oyuna girdi daha sonra Obi Mikel'in yerine. Ballack Chelsea'nin ikinci golünü hazırladı adeta. Evra'ya yaptığı müdahaleden sonra Evra yerde kaldı ama Drogba topu taça atmayıp takımını atağa çıkardı boşta olan Lampard'a çok iyi bir pas verdi ve o da tecrübesiz Man U kalesini avaladı. Bu pozisyondan sonra Evra sürekli Ballack ile tartıştı durdu. Onu çok etkiledi bu hareket. Aslında bunu denemeli futbolcular gol atana kadar sürmeli topu eğer hakem oyunu durdurmuyorsa. Bizde genelde futbolcular arası anlaşma ile top hemen centilmenlik için taça atılıyor. Evra'nın da bir şeyi yoktu gerçi ama Ballack'ın dirseği de pozisyonda önemli rol oynamıştı.

Daha sonra merakla beklediğim Valencia girdi oyuna ama bu pek de işe yaramadı. Owen da saçları bozulmasın diye sanki her topa girmeyecek bir profil çizdi. Sevemeyeceğim ben bu adamı. Bu takımın asıl forveti Rooney maç boyunca hiç etkili olamadı. Ronaldo faktörü ona forvet mevkiini unutturmuş gibi ama o bu özelliğini son dakikada hatırladı ve maçı penaltılara götürdü.

Penaltılarla Chelsea kupayı aldı. Fakat Evra öyle bir penaltı kullandı ki sanki hay ben böyle işin der gibi pas attı sanki Chelsea kalesine. Protesto etti sanki bir şeyleri.

Neyse efendim başka notlara bakarsak maç gündüz oynandı. Futbola güneş çok yakışıyor bence. Umarım bu sene bizde de büyük birkaç maç en azından gündüz oynanır. Seyirci maçı tıklım tıklım doldurmuş tabi ki bizden yine farklı olarak. Chelsea transfer yapmadı ama inanın Drogba faktörü çok önemli. Morinyo'nun takımını kullanıyor hala Chelsea ve daha da kullanmaya niyetli gibi ve bu kadro hala taş gibi. Deco da oyuna girdi bu arada. Pek bir şey yapamadı ama. Yine bu kadro ile şampiyonluğa rahat rahat oynar Chelsea. Man U'da ise Rooney'nin golcü kimliğini geri kazanması lazım. Ayrıca Berbatov da fena değildi. Owen ise sanki yedekte saçlarına jöle sürecek gibi sezon boyu. Valencia daha önce izlediğim maçlarda daha iyiydi. Park yerine onunla başlasa belki açılırdı oyunun ortalarına doğru.

Bu arada ntv sağolsun garip bir not da onlardan geldi: Kalou'nun doğum gününde 100 000 pound hesap ödemiş Chelsea oyuncuları. Yalanlanmş tabi ama neden olmasın diyor ve acaba ne içtiler ve ne yediler diye de merak etmeden duramıyorum.

Marquinhos