13 Kasım 2009 Cuma

Şu Gökçek Delisi

Ankara'dayım bir kaç gündür. Kafama esti geldim. Şehir değişikliği iyi geldi. Fakat Ankara 2 günden sonra üzerime üzerime gelmeye başladı. Bunda Gökçeklerin büyük payı var.

Ankara'da yüzüne bakılabilecek iki üç yer var. Kale tarafı insanı gerçekten farklı yerlere götürebiliyor. Spora yemek bulaşacak ama olsun. Orada yediğim gözlemeler hala damağımda. Bir yandan yağan yağmur ve eski Ankara manzarası beni kendime getirdi diyebilirim.

Sonra bir de Tunalı Hilmi ve Ulus var. Haydi bir de Kızılay'ı ekleyelim. Bunlar Ankara'da vakit öldürmek için güzel yerler. Hiçbiri bir Kadıköy bile etmiyor ya, neyse. Dün de Tunalı'daydım. Tunalı çamur içinde. Kaldırımlar Ankaralıların dediğine göre ayda bir değişiyormuş. Yollar deseniz bok içinde. Bir nefes almaya Tunalı'ya gidenler çamur banyosunda şifa aramaya başlıyorlar. Bir kafeye zor attım kendimi.

Kızılay'a her gün gitme mecburiyetindesiniz eğer Ankara'nın uzak semtlerinde oturuyorsanız. Minibüsler oradan kalkıyor. Kızılay'da yaşadığım bir tecrübe gerçekten bana çok şey öğretti. Sevgili Gökçek, bir sokağa, karşıdan karşıya geçmek için bir yaya çizgisi ya da bir trafik lambası koyacağına, bir üst geçit yapmayı daha mantıklı bulmuş. İlk kez caddeyi dik kesen bir geçitten geçtim. Mutluyum.

Kızılay'ın sırf kötü yanları yok tabi. Ankaragücü dönercisinde döner yemek büyük bir keyifti. Arada Ankara 19 mayıs stadı'nı da gezdim dışarıdan. Yanında futbol oynayan amatör topçuları da çektim sizler için. Ayrıca tam stadın yanında bir de basketbol salonu inşaası var. Onu da çektim bir iki poz.Yakında bloga koyarım. Hele bir İstanbul'a geleyim.

Gökçek'in bir diğer marifetini de Ankaralı arkadaşlardan öğrendim. Ntvspor'da da çıkmış gerçi. Gökçek Hikmet Karaman'ı kovmamak ve tazminat vermemek için antreman sahasını kapamış ve antrenmanı iptal etmiş. Fakat konuyu sadece eski Ankarasporlu evlatlarına söylemiş. Olayın gerisini biliyorsunuz. Yollar bir şekilde ayrıldı Karaman ile. Fakat bu kaçıncı yahu? Lig başından beri bu kaçıncı mahkemelik olay? Yeter şu ligin anasını ağlattınız. Ankara'nın anası zaten ölmek üzere. Ligimizi de kirletmeye devam etme Gökçek lütfen.

Ankara'ya bu gece elveda diyorum. Arivederçi diyorum. Hangi dilde güle güle demeyi biliyorsam diyorum. Sana geliyorum İstanbul, gözlerim faltaşı.

NOT: Hikmet Karaman, ''Dün antrenman saatinde hazır olduk. Bugün de açıkladığımız antrenman saatinde hazır bulunduk. Masörler, doktorlar yoktu. Kapılar kapalıydı. Bugün antrenman saatinde noter geldi ve bize bir tebligatta bulundu. Benim Ankaragücü Kulübü'nün o zamanki başkanıyla yaptığım sözleşmenin geçersiz olduğunu ve sözleşmeyi imzalayanın yetkisiz olduğunu bildirdi''

Başka söze gerek yok. Sevgiler

Marquinhos

11 Kasım 2009 Çarşamba

Armut Piş Ağzıma Düş(me)

Ben Rıdvan Dilmen özelinde , ülke olarak transfere nasıl yaklaştığımızı incelemek ve mevcut düzene bazı eleştirilerde bulunmak istiyorum. Kimse lütfen sanmasın ki bu hataları bir tek Rıdvan Dilmen yapıyor, yahut bu yazı ona yüklenmek için yazılan bir yazı. Sonuçta günde 120 ila 200 kişinin tıkladığı bir blog yüklense ne olacak zaten. Amacım kimseye çamur atmak değil, sadece daha önce de dile getirdiğim bazı şeyleri derli toplu anlatmaya çalışmak.

Rıdvan Dilmen, tabiki izlediği maçı özellikle tarafsız olmayı başardığı dakikalarda iyi yorumlayan güzel bir futbol insanı. Evet zaman zaman tarafsızlığını koruyamıyor ve sinir bozucu oluyor ama bu yazımızın dışında kalan bir özelliği. Kendisi bir zamanlar teknik adamlık falan da yaptı, ülke futbolunu biliyor , fakat şöyle kötü bir özelliği var. Ben inanıyorum ki Messi Barcelona'da oynamayan , onun yerine, örneğin Sporting Gijon'da oynayan genç bir yetenek olsa, kendisi Messi'yi yatımazdı, hatta bir takım gidip alsa getirse Türkiye'ye bu adama bu kadar para verilir mi derdi. Ya da şimdi Arda Turan Aston Villa'ya gitse, "Arda Galatasaray'dan küçük bir takıma gitmiştir, ben haftasonu oturup Aston Villa maçı izlemem" der. Bunun bir değişik ve transferle ilgili türünü dün Milliyet gazetesindeki yazısunda yaptı. Anladığım kadarı ile lige verilen arayı değerlendirerek, takımların en azından 4 büyüklerin durumunu değerlendirecek, ve kendince tavsiyeler yapacak.

Değerlendirmelerine ve fikirlerine saygım var. Fakat dün Fenerbahçe'ye Wolfsburglu sol bek Schafer'i önerdi. Şimdi tamam Fenerbahçe'nin bir sol bek sorunu vardır ve Carlos'un şımarık tavırları sebebiyle gönderilip, yerine birisi alınmalıdır. Şimdi bu tavsiyeyi bazı açılardan ele almak istiyorum.

İlk olarak Wolfsburg yüzde 70 Şampiyonlar Ligi'nde bir üst tura çıkacak. Eh böyle bir durumda ne onlar kadrolarını bozmak ister, ne de Schafer bizim annemizin ligini şenlendirmek için böyle bir arenadan çıkıp ülkemize teşrif eder. He ama zaten Wolfsburg takım mı, sadece bir şampiyonluğu var Almanya'da !!!

2. olarak Schafer iyi oyuncudur güzel futbolcudur , sol kanatı çalıştırır gider gelir gider gelir. Fakat bunu yıllardır yapar kendisi. 1860 München' da 2002 senesinden beri oynuyor. Hadi ilk 3 senesi takım alt liglerdeyken görmesini beklemek haksızlık olur. 2004 2007 arası sezonda yaklaşık 28 29 maç oynamıştır kendisi Almanya İkinci Ligi'nde, bunu da görmesini beklemek haksızlık olsun. Ama bu Schafer 2007 2008 ve 2008 2009 sezonlarında sanırım toplamda 60'tan fazla maça çıktı Wolfsburg forması ile. Aaa ama nasıl unuturum ki, Wolfsburg oturup haftasonu izlenmeye değer bir takım değil.

Bu sebeplerden ötürü biz hep gözümüze sokulan oyuncuları alıyoruz, ya da manejerlerin gözümüze soktuklarını. Şimdi 2 transfer örneği vermek istiyorum. Bir tanesi Galatasaray'dan bir tanesi de Fenerbahçe tarafından çok büyük maliyetlere yapılmış ve kocaman balon olan 2 transfer hikayesi.

Galatasaray Lincoln'e dünya para verdi 2007 2008 sezonunun başında. Şimdilerde hepimizin hayran kaldığı bir oyuncu olan Misimovic ise 2007 2008 sezonunun başında Bochum'dan Nünberg'e sıfır bonservis ile geçiyor. Onun bir sene sonrasına takımına yaklaşık 5 milyon dolar kazandırıp Wolfsburg'a gidiyor. Şimdi 32 33 yaşından önce Süperlig'e getiremeyiz kendisini. O sene eğer Galatasaray takımının Alman Ligi'ni takip eden bir "scout" u olsa böyle bir futbolcu gözden kaçmaz ve futbol sahtekarı Lincoln'e paraları kaptırmazdık. He ayrıca ben şuna bile razıyım Misimovic'i o Bochum'dayken görelim transfer teklif edelim gelmesin bize. En azından böyle güzel girişimleri yaşayalım.

Bir tane de Fenerbahçe'den bir örnek. Kezman Fenerbahçe'ye bir dünya para (sanırım 9 milyon dolar civarı) gelip süper transfer olarak lanse edildi. Dzeko ise Teplice'den Wolfsburg'a 3.6 milyon dolara geldi. Ama bizim ülkemizde Çek Ligi'ni takip eden hiç kimse yok ki.

Bu sorun işte bizim transferlerimizdeki zihniyet sorunu. Şimdi mesela Luis Fabiano adı durup durup asparagas haber olarak geçiyor. Tamam Fabiano iyi topçudur hoş topçudur. Ama göz önünde olan topçudur. Bizim acaba hiç bir takımımız günün birinde hiç kimsenin adını bilmediği bir futbolcuyu alıp, ondan bir yıldız yaratabilecek mi ? Yaratamayacak. Çünkü başta medyamız diyecek ki, bu futbolcu da kim? Sonra medyanın gazına gelen taraftar yönetimi eleştircek belki de. (gerçi ben bu tip transferleri eleştirmeye ve sabırla takıma destek verecek taraftarların küçümsenmeyecek kadar çok olduklarını düşünüyorum)

Ben bir Türk takımı ne zaman Arsenal ile oynasa , "of adamların bir scout sistemi var, gencecik futbolcuları bulup, yıldız yapıyorlar" geyiklerinin bu ülkede sona ermesini istiyorum. Tamam bu kadar saçma harcama yapılmasına rağmen, hala parasızlıktan ve böyle bir yatırımın maliyetini bahane olarak sunanlara bir şey söyleyeceğim. Gidin kendinize 10 15 tane Fotball Manager oynamayı bilen çocuk bulun. Bunların her birisine farklı bir ligde 5'er sezon oynatın. Sonra bu çocuklara beğendikleri futbolcuları sorun. Ve gidin bari onları izleyin. Belki o zaman biz de bu zihniyetten kurtulur, ülkemizi futbolcu çöplüğüne dönüştürmekten vazgeçebiliriz.

Sevgiler Saygılar

Maradona

Bazı insanlar ne kadar şanslı.

Bu sabah günlük rutinleri yerine getirmek üzere bilgisayar başına oturdum.Haber sitelerininde gezinirken sıra ntvspor sitesine geldi.Bir kaç haftadır Galatasaray için "bulvar gazetesi" derler ya hani tam o ayarda haberler yapılıyordu.Normalde bu tarz haberleri fanatik fotomaç gibi gazetelerde okumaya alışıkken bu tarz haberleri ntvspor sitesinde görmeye başlayınca şaşırdım.Bu haberlerin yazılış şekilleri ntvspor'un önceki şekildeki haberlerine benzemiyordu.


Okuduğum haberlerin linklerini tek tek vereceğim aşağıda.Haberlerde kullanılan yazım tarzı adeta kişisel blog sayfasına yazar gibi alaycı şekilde idi(Elbette blogların hepsinde alaycı yazılar olmuyor , sadece belirtmek istediğim tarafsız olmaya çalışılan bir yerde lüzümsuz bir "kahve dili" var).Yani bazı kişilerin bu kadar şanslı olmasının nedeni şu aslında. Biz burada blogu bir şekilde adını duyuralım bir şeyler yapalım diye uğraşırken. Arkadaş Türkiye'nin en çok güvenilen en çok okunan haber sitelerinin spor bölümünü , kişisel blog sayfası gibi kullanıyordu.Bu konuya çok bozuldum açıkçası ve bu konuda yalnız değildim yazıların altındaki yorumlar da benim bu yazdıklarımı destekleyince buraya bir not düşmek istedim.


Eleştirim şudur. Sadece her zaman konuştuğunuz gibi yazamazsınız, bunun farkında olmamız lazım belki bir espri olarak düşündüğünüz şey okuyucuya çok ters bir şekilde yansır .Biraz dikkat edilince ileride düzeliceğini umut ediyorum arkadaşın.Benim burada bazı yazdıklarım çok sert oluyor farkındayım.Yazdıklarımın çoğu mümkün olduğunca yumuşatılmış şeyler yoksa burasını kan revan içinde bırakacak şeyler geçiyor benim de aklımdan.


Bugün okuduğum yazının linki http://foxyurl.com/LqO
Diğer yazının linki http://foxyurl.com/LqP


Saygılar. Trakedi

10 Kasım 2009 Salı

Güle Güle Enke


Bir zamanlar tek maçlığına da olsa Fenerbahçe'nin de kalesini korumuş olan Robert Enke bu gece vefaat etti. Bir süredir hasta olan kızının ölmesinden sonra mutsuzlaşan Enke, bu gece yaşama gözlerini yumdu. Bizim ülkemizde değeri anlaşılamamış olsa da , buradan gittikten 2 sene sonra Almanya'da yılın kalecisi seçilerek değerini herkese göstermiş oldu. Güle güle Enke

Avrupa'dan Futbol

Aslında bu blogu açarken, daha geniş kapsamlı şeyler düşünüyorduk. Ama hem öğrenci olup, hem de bir yandan iş güç peşinde koştuğumuzdan ötürü blogumuz sıklıkla Turkcell Süper Lig'e saplanıp kalıyor. Mesela hafta sonu 3 4 Avrupa maçı izlemeye vakit buluyorum, ama bunları size aktaryama pek zaman olmuyor. Neyse ben gene izlediğim 3 maçı anlatacağım size ve maçlar dışında bir iki konuya değinmek istiyorum.

İlk maç cumartesi günü Manchester City - Burnely maçı. Burnley ile Fm 2009'da güzel 3 4 sezon geçirmiş birisi olarak güzel anılarım var. İyi kötü takımı da tanıdım doğal olarak. Mütavazi bütçeleri , dar kadrosu ve İskoç kökenli yetenekli oyuncular ile hoş bir bölge takımı. Bu zor mücadelelerinde gözüm üzerlerinde, elimden geldiğince takip ediyorum. Steven Flechter ise daha 21 yaşında ama geleceğin yıldız adaylarından birisi bence. City ise arkasında Arap sermayesi beni tiksindirse de teknik adamları için sevdiğim bir takım. Paralı askerlerden oluşan bir lejyonu , bir takım haline getirebildiği için Hughes'a saygım her hafta artıyor. Onlar da bence büyümeye çalışan bir ergenin karşılaştıkları çileler ile karşılaşıyorlar. Maçta Burnley öne geçti 2 sıfır ve çok iyi oynuyordu. Sonra City 3 2 ye getirdi maçı. Ve son dakikalarda Flechter gene büyük oyunculuk adına önemli bir adım attı ve cezasahası içinde önünde kalan topu daha uygun durumdaki arkadaşına ileterek golün asistini yaptı. Cadwell, Elliot , Eagles ve Flechter bu takımın bence önemli ilk 11 oyuncuları, McDonald ise önemli bir yedek. City ise Robinho'yu arıyor. Çünkü o güçlü ortasahaya rağmen, orta alan ile forveti birbirine bağlayan bir isimdi kendisi. City 5 maçtır üst üste beraberlik alıyor. Ben burada tek bir oyuncunun takımın kaderini etkilediğini düşünüyorum bu konuda. O isim de Dunne. Dunne'ı sattılar yerine gidip, Lescott'u aldılar. Bence takımın ruhu olan bir oyuncuydu Dunne, çünkü kendisini vererek oynuyordu. Onun yerine gelen paralı asker Lescott ise konsantrasyon eksikliğinden saçma hatalar yapıyor her maç. Ha sonra ileri çıkıp gol arıyor, asist yapıyor ama önce kalesini savunsa daha iyi.

Gelelim Madrid derbisine. Maçı uzun uzadıya anlatan, ve gerçekten bu işi süper yapan blogların yanında tutup size maçı anlatsam sanırım ayıp olur. Ben Atletico hakkında bir şeyler söylemek istiyorum genel olarak. 98 senesinden beri Cm ya da Fm'de İspanya Ligi'nde genelde Atletico Madrid'i alırım. Çünkü Real'den tiksinen biriyim, Barca ile oyunu oynamaksa çok kolay. Üst üste 3 sezon transfer yapmadan takımı şampiyon yapmak için taktiği oluşturduktan sonra , sadece "devam" tuşuna basmak kafi. Atletico Madrid ise hem kadro yapısı olarak benim taktiğime uygun, hem de alt yapısı ile keyif veriyor insana. Fakat 10 senedir değişmeyen bir şey var, defanslarını bir türlü kuvvetlendiremediler. Oyunu açıp eğer para varsa, defansa 2 takviye yaparım eğer para yoksa para edicek birisini satıp yaparım aynı işi. Bu kadar basit. Bunu yıllardır yapamıyorlar. Zaman zaman birilerini alıp defansı takviye etmeye çalıştılar. Ama sürekli olmaz adamlar peşinde koştular. Bu takım Servet ve Göhkan Gönül'ü alsın gerçek hayatta, her sezon ilk 4 garanti diyorum. Maç özelinde ise Agüero'yu yedek bıraktığı için hocalarına madalya vermeyi düşünüyorum. Hafta içi 2 gol atmış birisini oynatmamak için sadece ahmak olmak olazım. Yani tahtaya önce Agüero yazacaksın sonra Forlan. Bunu yapmayacaksan niye geldin takımın başına?

Diğer izlediğim bir maç ise Chelsea ManU maçı. Oyun adına fazla üst düzey bir şey yoktu. İki takımın da defansı ön planda tuttuğu maçta, Chelsea kaptanı ile öne geçti ve 1 0'ın üzerine yattı. Maçın önüne geçen iki durumdan birisi Evans'ın cinayet teşebbüsü sonucu Drogba'nın kart görmesiydi. Eh bu gözler çok kötü hakem gördü, böylesini uzun süre unutamaz. Diğer bir olay da Fergi'nin maçtan sonra mız mız ağlaması. Allahım yarabbim, tamam sana saygım sonsuz, sevgim sonsuz, sana gıcık olanlardan değilim, aksine seviyorum seni sakızlı adam. Ama sus biraz artık. Yıllardır her kaybettiğin büyük maçtan sonra sallama hakeme. Kaç tane maç var geçmişinde "Fergi Time" ile kazandığın.

Tuncay

Valla Tuncay'ın Premier Lig'de oynamasına, daha doğrusu Fenerbahçe ile Stoke arasında yaptığı tercihde , ben Tuncay'ı haklı bulmuştum. Çünkü sonuçta İngiltere'nin en kötü ikinci takımı gittiği yer. Bir de nereden bakarsan bak Premier Lig. Yani 100 yıldır bizim 3 büyük takımımız Premier Lig'de oynasa bir şampiyonlukları olmayacak. Ama sanırım Tuncay'ın hocası rahatsız bir insan. Hugo Bross'un Alanzinho'ya Gençlerbirliği maçında yaptığunun beterini Tuncay'a yaptı. Aman diyorum Tuncay'a bir an önce başka takıma gitmesini tavsiye etmek lazım belki, ama umarım memlekete gelmez.

Liverpool

Bu sene de hüsran, bu sene de üzüntü bekliyor Kop tribünlerini. Yalnız ilk kez böyle hırsız futbolcular sahada cirit atıyor. Ben Milan Baros'a bu yüzden zaman zaman küserken, dünkü olanlar hiç yakışmadı Liverpool'a bari en azından maçtan sonra itiraf etti de biraz kendisini rahatlattı.

Sevgiler Saygılar

Maradona

Hafta Sonu Süper Lig

Cumadan başlayalım, ligin iki kaliteli ekibi karşı karşıya geldi. Bursaspor için hedefini belirleyebileceği bir maçtı, Gençler ise tam yükselişe geçti derken 2 hafta üst üste maç kaybetti. Özellikle evlerinde Manisa'ya yenilmiş olmaları bence büyük sürprizdi. Ama şöyle bir kural var sanırım ligimizde, ortalama bir takım daha doğrusu Sivas ve Denizli dışındaki takımlar 3 4 maçta bir 3 puan alıyorlar. Gençlerbirliği de 2 hafta aradan sonra 3 puan aldı. Bu mantıkla iddaa oynarken üst üste 2 maç kaybetmiş takımlara basmayı tavsiye ediyorum. Maç yazısı blogumuzda vardı, ama ben de bir iki şey söylemek istiyorum. Gençleri tebrik ediyorum, maçı kazanmayı hakettiler ama Bursa'da kadro açısından büyük bir şansızlık var. Sercan sakat, Shin ise aşkı için memleketine döndü. Forvette Turgay tek alternatif çünkü genç Muhammet Demir de Milli forma için takımdan uzaktı. Şimdi iki hafta ara var, Sercan iyileşir, dertlerin büyük kısmı biter gibi geliyor bana. Sonuçta Fenerbahçe bile Alex'siz tat vermiyorsa, Bursaspor'un da bir eksikten bu kadar etkilenmeye hakkı vardır bence. Gençler ise o başarılı olduğu sezonlara göz kırpıyor. Son yıllarda teknik adam canavarına dönen Cavcav sonunda bence takımı bir üst seviyeye ulaştırabilecek iyi bir hoca buldu. Umarım Doll uzun yıllar en azından 3 sezon Gençler'in başında kalır.

Cumartesi ise İbb - Antalya maçı vardı. Her hafta İbb ile ilgili aynı şeyleri yazmaktan ben sıkıldığım için kısa kesecğim bu sefer. Herve Tum ile çok erken öne geçtiler. Tum garip bir adam çoğu kişi onu beğenir fakat o sezon sonu 10 golü geçmez. Antalya ise hedefi ligde kalmak olan bir takıma göre şu anda iyi durumda. Bu sene sanırım 33 36 puan arası bir puan yeter ligde kalmak için. Onlar ise şimdiden 16 puandalar, evlerinde oynadıkları maçlarda yeterli puanı alırlar sanırım. Gerçi Sivas ve Denizlispor ilk devre sonuna kadar toplarlanamazlarsa bu puan barajı daha da aşağıya çekilir.

Trabzon Beşiktaş maçını geçiyoruz , hem futbol çok azdı, hem de maçı yazdık. Bu hafta içi artık bir Trabzon yazısı yazmak boynumun borcu.

Ankaragücü, artık kocaman bir aile. Kaç lisanslı oyuncuları olduğu tam bir muamma. Tff başka kadro veriyor, Ligtv.com.tr başka Ankaragücü sitesi başka. 40 ın üzerinde bir kadro var. Bunların hepsi ligde oynayabilir. Mesela İspanya'da 25 futbolcu kaydettirilip oynatılabiliyor. İşte böyle bir aile bir türlü ritim yakalayamıyor. Düşünüyorum mesela, takım içi kamplaşma olsa, Ruanda'ya döner takım. Kasımpaşa ise kazanmayı hakeden bir oyun sonuçu 1 puan aldı. Yılmaz Vural bence gene bu lige verilen arayı iyi değerlendirir. Takımın alınabilecek her puana ihtiyacı var. Ellerindeki kadroya göre iyi top oynuyorlar bence.

Eskişehirspor son 4 haftada sadece 4 puan aldı ve 3 puan zaten Ankaraspor'dandı. Yani o ilk 8 haftaya göre işler kötü giderken ligin zayıf ekiplerinden Denizlispor'u evlerinde yendiler. Onlar da kısıtlı kadronun cezasını çekiyor biraz. Rıza Hoca güzel bir sistem oluşturdu ama sistemdeki taşlardan bir tanesi sakatlanınca yerine koyabilecek onun kadar iyi bir oyuncusu malesef yok. Denizlispor ise 2 3 mağlubiyet alırsa, başka bir hoca daha ararlar sanırım. Bu sene rekor kırabilirler bu konuda.

Araya şiddetle ihtiyacı olan iki takım, Manisaspor ve Gaziantep'in mücadelesinde Antep 3 puanı aldı. Bu milli takım arası iki takıma da iyi gelir umarım. Manisa sezon başını iyi planlayamadı, kadrosunun önemli isimleri ile sürtüşmeye gitti. Bunda sanırım biraz iş bilmez Andan Sezgin'in de payı var. Neyse bakalım Sezer biraz daha form tutarsa, işleri daha kolay olur. Antep ise ben yazmaktan bıktım, onlar istikrarsızlıktan bıkmadılar. Üst üste 3 4 maçtan galip ayrılmaları şart, ama öyle bir istikrara sahip değiller.

Pazarın ise güzel maçı Sivasspor Kayserispor arasında oynandı. Genelde 3 büyüklere karşı iyi olan takımlar , bir sonraki hafta tökezlerler. Kayseri ise bu tabuyu yıktı. Cangele dünyanın merkezi olmaktan vazgeçince ne kadar iyi bir futbolcu olduğunu ispatladı. Umarım böyle olumlu futbola devam eder. Tamam insan olarak biraz sorunlu bir tip belli. Saha içinde profesyonellikten uzak davranışlarda sıklıkla bulunuyor. Ama bu şekilde devam ederse, Kayserispor'un hücumdaki kısırlığına çare olabilir. Gökhan'a da ayrı bir yer açmak lazım. Bir sezonda gel Fenerbahçe'ye Dede'nin elinde ziyan ol, sonra git Kayseri'ye. Nereden bakarsanız bakın büyük bir travma. Bunu aşıp, böyle futbol oynamak büyük başarı. Umarım bu oyununu sezona yayabilir. Sivas ise devre arasına kadar eleştirilmemeli bence. Çünkü hoca takımı daha tanımıyor. Tanısa 3 sol bek kaynaklı oyuncuyu aynı anda oynatıp, soldan 3 gol yedirmez takımına.

Diyarbakır Galatasaray maçını ise genişce yazdığım için gene es geçiyorum.

Gelelim Hafta'nın 11'ine.

Kaleci Hakan Arıkan, sağ bek Sabri göbekte Ferrari ve Deumi sol bek İsmail. Sağ açık Gökhan göbekte Olcan ve Ergic sol açık Hurşit. Forvet arkası Mortiz ve Forvet Cangele. Takım 4 4 1 1 oynar. Haftanın teknik adamı bence Thomas Doll . Yedeklere ise Ali Tandoğan, Arıza Makakula , Arda Turan, Ahmet Arı, Servet, Serdar Kulbilge ve Mendoza olabilir.

Maradona

Eski Futbolcular Köşe Yazarı Olmasın!

EĞER Barış’ı oyundan almıyor ve takım 10 kişi kalıyorsa bunun suçlusu Rijkaard’dır. Nasıl Barcelona’yı çalıştırmış anlamıyorum. Takım 2-1 öne geçmiş. Barış belli ki oyundan atılacak ama görmüyorsun.. Tam bir amatörlük. Barış’ın öne geçtikten sonra sahada kalmasının anlamı yok ki! Hemen kementi atacaksın, alacaksın dışarı.. Sorun çözülüverir.


Sergen Yalçın'ın yazısından bir alıntı ile başladım.Futbolu bırakıp yorumculuğunu beğendiğim bir kaç kişiden biri kendisi.Ama yukarıdaki yazı nasıl bir yazıdır nasıl bir yaklaşımdır anlayamadım. Sergen Yalçın yıllarca kendine gösterilen sabrı Rijkaard gibi yaptıkları ortada olan bir kişiye nasıl gösteremez?Bu konuyu hiçbir şeyle bağdaştıramıyorum. Bir kişi neden böyle bir şey yazar sebep yok aklımda.


Zamanında 6 yabancı sınırına takılan Mustafa Denizli'ye kimbilir ne yazacaktı acaba.2 hafta kadar önce bunu bekliyormuşuz başlıklı bir yazı yazmıştım.Keşke yazmamış olsaydım demek ki bu kadarmış.Hemen başladı birileri bir yerlerden çekiştirmeye.Ağızlarını sulandırmaya yazık gerçekten yazık bu kadar zor mu sabır göstermek hele ki Sergen Yalçın gibi futbolcu olduğu zamanlar sürekli yaptıkları eleştirilen , sürekli gece hayatı,at yarışı gibi işlerle gündeme gelen bir kişi.Bu durumu en iyi anlayacak kişi o olmalıydı kılıcını çıkartıp saldırmamalıydı.Her halde gazete köşelerinde yazınca insanlar bir şeyler söylemek zorunda hissedip bir farklılık yaratmak için saçmalamanın sınırlarında dolaşmaya başlıyorlar.


Futboldan(Yakın zamanda olanlardan bahsediyorum) yazarlığa geçen kişiler olarak tek umudum şu an Hasan Şaş bakalım o ne zamana kadar gidecek? Hakan Ünsal ilk başladığında idare ediyordu ondan sonra Galatasaray'a sürekli giydirmeye başlayınca inandırıcılığını kaybetti açıkçası.Sergen Yalçın yavaş yavaş Ahmet Çakar'a evrimleşecek onun da yorumları çekilmez olacak artık benim için.


Epeydir futbolun sahada olan kısmı ile ilgil bir şeyler yazamıyorum öyle olaylar oluyor ki saha dışında ,saha içinde de pek cezbedici bir şeyler olmayınca , dışarıda olan şeyleri eleştirerek burayı işgal etmek zorunda kalıyorum.Bu hafta sonu 5-5 biten bir maç vardı hem de Türk tvlerinden birinde naklen yayınladı ve bir çok blog yazdı bu konu hakkında .Ben de böyle şeyler yazmak istiyorum artık süper goller süper futbol olsun istiyorum.Ben geniş özeti izleyemedim gollerle yetindim sadece.10 gol yetinilmeyecek gibi değil(yuh gözün doysun diyenler de olabilir haklılar).Kaynak gösterelim bir sakatlık çıkmasın.


Sergen Yalçın'ın "Rijkaard ne iş yapar" yapar başlıklı yazısı http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?detay=Rijkaard_ne_is_yapar&tarih=09.11.2009&Newsid=269750&Categoryid=4&wid=157


Lyon Marsilya 5:5 gollerin videosu http://www.youtube.com/watch?v=KLOK_yArUWk&feature=related


Saygılar. Trakedi

9 Kasım 2009 Pazartesi

Bükreş ve Carlos

Geç bir yazı olacak ama internetin azizliğine uğradığım için aslında iki gün önce çıkması gereken yazımı bugün tekrar yazman zorunda kaldım.

Fenerbahçe'nin bu hafta maçı yoktu. Haftasonu ben de Galatasaray'ın ve Sivas'ın maçlarını izledim. Az biraz da Milan maçına baktım. Milan'da Ronaldinho'yu yeniden formda ve çalım atarken görebilmek çok sevindirici. Çölde bir vaha geri döndü inşallah. Bir de Ertem Şener ile buluışsa tadından yenmeyecek. Umarım çeyrek finalde ya da daha ileride Milan'ın maçlarını izleme şansım olur.

Fener haftaiçi S.Bükreş ile oynadı. Daum'un iyi yaptığı bir şey var. O da konsantrasyon sağlamak. Ben bile maça konsantre değildim. Ama bir baktım maçı televizyon veriyor. Hemen oturdum karşısına ve izlemeye koyuldum. Ben galibiyet beklemiyordum. Üzerine takım galip geldi. Futbol gecem güzel bitti.

Fakat Fener'de sıkıntılar devam etmekte. Fener'i geçen senelerdeki Sivasspor'a benzetiyorum ben biraz. Fener'den bahsedeyim. Takım Alex'in ayağına bakıyor. Top bir şekilde Alex'e geliyor. Ondan sonra biz de ekran başında ya pas ya da gol bekliyoruz. O da yapıyor sağolsun ama takım halinde iyi oynayamıyoruz. Bunda ortasahanın suçu çok.

Top defansa geliyor. Defansta iki pas yapılıyor ve uzun topa başvuruluyor. Ya da Volkan uzun oynuyor ve top kaptırılıyor. Halbuki defansın ortasaha çizgisine kadar gelmesi lazım. Bir kaç yazı öncesindeki Barca yorumunu hatırlayalım Maradona'dan. İnatla paslaşa paslaşa çıkıyor takım. Öyle de olması lazım zaten. Ama top defanstan çıkarken geriye sadece Cristian geliyor. Arada da Alex. Alex geriye gelince zaten ileride Alex'sizlik meydana geliyor. Ama blok halinde geriye gelinse belki işler daha kolay olacak. Santos Topuz Cristian ve Emre Defansla yardımlaşarak topu çıkarsalar böylece defans da ileriye çıkabilecek ve toplu hücum da olabilecek. Şimdilik bunu yapamıyor takım. İlerideki hücumcuların yeteneğine kalıyor iş.

Tamam bu maçta Santos da Alex de harika birer gol attılar. Ama Alex'siz oynayamıyor bu takım. Alex yokken o istediğim pas trafiği yok. İleriye atılan toplar da hemen geri geliyor. Santos da hala verimsiz. Galatasaray'daki Elano krizi bizde de Santos'da var. Onun için de devre arası kampı ilaç olur umarım.

Peki geçen seneki Sivas'a bakalım. Orada da ileride Mehmet Yıldız vardı. Top bir şekilde ona geliyordu ve yanlardan destek alıp golü buluyordu Sivas. Şimdi Sivas'ta o yok ve işler daha zor. Hatta çok zor. Kayseri maçını izledim ve Sivas gerçekten çok kötü. Üzerine Kamanan yedek bırakılıyor anlamak çok güç. Yeni yabancılar alındı bu takıma. Neden hala oynatılmıyorlar? Hocanın işine karışmış gibi oluyoruz ama insan bu oyuncuları sahada görmek istiyor ve Sivas'ın da eski günlerini dönmesini istiyor.

Eski Sivas'ta bir de Abdurrahman Dereli çok iyiydi. Bizde de Gökhan var tek mücadele eden. Emre de bu mücadeleye katılınca zaten bir şekilde iyi oynuyor takım ama bunlar kendini çekti mi takım da yok ortada. Abdurrahman'ın da eski bindirmeleri yok bu sene ortada.

Carlos

Carlos gidecekmiş. Açıklamalar bu yönde. Git Carlos. Attığın goller, freekickler, taçlar ve deparlar için çok teşekkürler. Artık yaşlandın ve defansta verdiğin boşluklar taraftarın gönlüne hançer gibi saplanıyor. Artık forma Vederson'un olsun. Defansta boşluk kalmasın. Sen de ülkende emekliliğin tadını çıkar.

Yukarıda bahsettiğim organizasyonsulukta Carlos'un da payı büyük. Önündeki adamla koordineli çalışamıyor artık ve genelde uzun top oynuyor. Bu da yukarıda bahsettiğim oyun kuramama durumuna başka bir örnek. Sağ kanatta ise daha iyiyiz. Gökhan ve Topuz daha iyi yardımlaşıyorlar. Devre arasında sol kanattaki ikilinin de Vederson ve Santos'a dönmesinin ardından uyum süreci aşılmış olur umarım. İki kanat çalışırsa belki Alex'siz oynamaya da alışabilir takım. Fakat forvet sorunu hala devam ediyor. Takımın gol yükü Alex'te. Guiza hala yok ortada. Devre arası bir takas olsa keşke. Semih de artık geri dönse fena olmayacak. Benden bu kadar.Saygılar

Marquinhos

8 Kasım 2009 Pazar

Diyarbakırspor 1 Galatasaray 2

Diyarbakırspor'un sezonda 2 maçını canlı izledim, diğer maçlarının da 3 dakikalık kısımlarını. Çok basit ve anlaşılır bir düzenleri var. İki tane hızlı ve birbirinden kopuk forvet. Orta 4lü içinde ise 2 oyuncu ileri oynayabilen. Tazemeta, Mendoza, Şener ve Ayman. Orta ikili defansın arasına attıkları toplar ile bu forvetleri kaçırmaya çalışıyorlar, zaten attıkları gollerin çoğunu bu şekilde buldular. Bu 4 önemli isimden Ayman bugün cezası nedeni ile oynayamadı. Bu oyun planı belki kağıt üzerinde zayıf gözüküyor, ama rakip Galatasaray olunca, uyumsuz tandemin arasına etkili koşular yapılması kuvvetle muhtemel. Bunu kestirmek için de futbol alimi olmaya gerek yok. Nitekim maç boyunca bu araya atılan toplarda biz zorlandık, ve bir tanesinde golü yedik.

Ben geriye düştüğümüz maçları daha çok seviyorum, çünkü ilk yarım saatte 2 gol atarsak, sonra üzerine yatıyoruz zaman zaman. Gerçi ilk 3 4 hafta böyle değildik, ama hem yorgunluk hem de alışkanlıkdan dolayı son haftalarda gene böyleyiz. Golde Hakan Balta neredeydi acaba? Golden sonra biz biraz canlandık. Sahada gene son 2 maçta olduğu gibi 3 defansif ortasaha sayılabilecek isimle oynadık. Topal, Ayhan ve Barış. Bu yeni anlayışla ilgili çok şey yazılıp çiziliyor. Çok büyük bir buluşmuş gibi niteliyor medya. Zaten her şeyi abartmayı çok seviyorlar.

Ama unutmamak lazım 5 dakika içinde 3 gol yediğimiz Ankaragücü maçında da son 20 dakika böyle bir 3lü ortasaha ile mücadele ettik. İki silik takım karşısında doğal olarak rahat kazanılan maçlar sonunda gene bir anda süper takım ilan edildik. Tamam ben de kabul ediyorum, daha az pozisyon veriyoruz, zaman zaman eskiye oranla daha iyi paslaşıyoruz, top daha fazla bizde kalıyor. Ama bütün bunlar hakkında daha sağlıklı yorumlar yapabilmek için, ölçü olarak alabilceğimiz bir takıma karşı oynamamız lazım.

Neyse gene maça dönelim. Sabri bu sezon gösterdiği başarılı performansı bir golle süsledi. Gene sahanın en iyilerinden birisiydi. Gerçi Fenerbahçe maçından beri birazcık daha stresli ve sinirli gözüküyor saha içinde, ama tabi eski Sabri'ye göre bir melek. İlk yarı berabere bitti gene. Zaten bu klasik bir deplasman sonucu Galatasaray için. İddaacılara duyrulur, dişli takımlara karşı ilk yarı 0. İkinci yarı başladı, ve Kaptan gemisini kurtardı. Hızlı çıkılan bir atak sonucu golü bulduk. Tam artık daha rahat bir maç izleriz diye düşünüyordum ki, sahneye Barış Özbek çıktı.

Yani Barış hakkında sürekli soru işaretleri var kafamda. Ortasahanın ortasında oynadığı zaman etkili oluyor. Sürekli oynatıldığı zaman 3 4 maç sonra kendisini salıyor ve asılmıyor oyuna. Garip bir adam. Frank Rijkaard onu da yola getirdi gibi aslında. Bir ara oynattı, sonra konuşunca kulübeye aldı. Şimdi gene şans bulmuş, eh iki maçtır da kötü oynamıyor derken, gitti gene zekasız bir şekilde kırmızı kart gördü. İnanmak mümkün değil, sanki mahallede top oynuyor. Böyle sorumsuzluk bu teknik heyetin nezlinde cezasız kalmaz. İşte bu karttan sonra ise Frank Rijkaard şov başladı bence.

Frank Rijkaard ve Neeskens ikilisine açıkçası Dinamo maçında yapmadıkları veya geç yaptıkları değişikliklerden ötürü çok kızmıştım. Hatta sırf bu yüzden keyfim kaçtı ve maç yazısı bile yazmadım. Yok yok üşenmekle cidden alakası yok. Neyse efendim, biliyorsunuz takımın tek forveti Nonda şu anda. Geçen Dinamo maçında darbe alıp oyundan çıkınca yürekler ağza geldi. Bu sefer teknik heyet onu riske atmayarak doğru bir iş yaptılar. Linderoth oyuna girdi ki yazmaya yazmaya adamın adının nasıl yazıldığını unuttuk. Allah nazarlardan, kazalardan belalardan korusun, yaklaşık 25 dakika sakatlanmadan oynadı. Hatta bu 25 dakika içinde güzel bir şut çekti, güzel toplar çaldı. Eğer böyle giderse, belki sözleşmesinin bittiği sezonda kendisini kurtarmak için, yeni bir sözleşme umudu ile futbol oynar. İşin şakası bir yana, benim fikrimce, formda bir Linderoth, formda bir Elano'dan daha faydalı olur bu takıma.

10 kişi kaldığımız bölümde, Kewell forvet oynadı, Arda ise Kewell'a yakın oynadı. Maçın 86 dakikasında Mendoza öyle bir gol kaçırdı ki, eğer o pozisyon olsa bu maçtan 1 paun alabilirdik. Ha bu yazdığımız yazı değişir miydi, sanmıyorum belki Barış'a biraz daha yüklenirdim, ama yarınki bütün gazeteler değişirdi, sanki o gol 86. dakikaya kadar olanları değiştirecekmiş gibi.

Neyse efendim genel olarak maç böyle geçti alınan 3 puan güzel. Şimdi bazı noktalara daha yakından temas etmek istiyorum. Galatasaray bu sene Avrupa maçlarından sonra 6 kez lig maçı oynadı. Bu maçların bir tanesi Fenerbahçe ile. Onu dışarı atarsak, 5 maçın 4 tanesini kazandık. Geçtiğimiz son 2 sene içinde 3 günde 2 maç oynadığımız zaman, lig maçında illa ki puan bırakıyorduk. Bu çok güzel bir gelişme Galatasaray adına.

Biraz da bazı oyunculara yakından bakmak istiyorum. Gökhan Zan'ı eleştirmekten yorulduğum için konuya Hakan Balta ile başlıyorum.

Ben açıkçası Hakan Balta'yı bu sezona kadar beğenirdim. Tamam yani güldür güldür atağa çıkan bir bek değil. Genelde kapasitesini bilerek oyayan bir oyuncu. Ama 3 senedir hiç mi gelişmez bir insan. Hadi tamam Kalli ve Skibbe kötü hocalardı ve hiç bir şey vermediler sana. Ama bu mükemmel teknik ekip geldi ve sen hala aynısın Hakan. Hatta şöyle söyleyeyim, eskiden maç başı 10 üzerinden 6 , 6bucuk alırken, şimdi 5 en fazla 5 buçuksun Hakan. Bir tane mantıklı ortan yok, eksiden süpriz şutların olurdu o da yok şimdi. Tamam anlıyorum önünde olan oyuncular sana yardım etmiyor, ama bu bahane olamaz. Fenerbahçe'de Gökhan Gönül'e çok mu yardım ediyor Kazım ?

Topal: Örümcek adam bu sezona kötü başladı. Ama Sivaspor ve Dinamo maçında zayif rakibe karşı iyi oynayınca gene özgüvenini kazandı kendisine. Bu maçta fena değildi, umarım bir an önce gene eski günlerine döner.

Arda: Attığı golden sonraki sevinç gösterdi ki, Arda gene çok stresli. Eh olmaması anormal. Hapşırsa olay oluyor,insanlar pusuda bir açığını bulmak için yarışıyor. Saha içinde ise Fenerbahçe maçınn etkisinden ilk kez bu kadar kurtulmuş gördüm ben Arda'yı. Ah be canım kaptanım, çok klişe olacak ama, tut kendine bir psikolojik danışman, sen de rahat et biz de rahat edelim.

Barış: Du bist aber ein bisschen dummkopf.

Elano: Elano eğer devre arasına kadar çok şaşırtıcı bir performans ortya koymazsa, hakkında olumsuz ya da olumlu hiç bir şey yazmayacağım. Bu yazıyı o yüzden yazıyorum. Elano sezon başı kamp görmediği için, bizim takımın maruz kaldığı kondisyon çalışmalarına geç katıldığı için, bu halde şu anda. Maç başına 10 üzerinden 4, 4 buçukluk oynuyor. Avrupa kupalarında gol attığı maçlar dahil. Çünkü oyununu 90 dakikaya henüz yayamıyor. Fakat Elano için topçu değil, kötü oyuncu falan gibi cümleler, cahillik olcağından ben beklemeye aldım kendimi. Devre arası kampında biraz toplarlar bu performans umarum 5bucuk 6lara çıkar. Ama seneye bu takım ile kamp yemiş bir Elano tadından yenmez diye düşünüyorum.

Kewell: Bir profesyonel nasil olurun sahadaki karşılığı adeta. Onu izlemek her maç ayrı bir keyif. Bu maçın ilk yarısında bir tutuk ve etkisizdi kabul, ama ikinci yarıda özellikle forvete geçinde ince işler yaptı gene. Umarım hem sözleşmesi uzatılır, hem de futbolculuk kariyerinden sonra bir şekilde , alt yapı olur, yardımcı antrenörlük olur, bir şey bir şey olur. Galatasaray için çalışmaya devam eder.

Evet bir maçı daha geride bıraktık. Lige gene ara verildi. Bıktım bu aralardan. Sevgiler Saygılar

Maradona