17 Ekim 2009 Cumartesi

Denizlispor Bursaspor




Dün, bugün için ne yaparım diye düşünürken, günün ortasındaki maç , her şeyi engelliyordu. Daha doğrusu ben maçı çok izlemek istiyordum, ve biraz da tembellikten, sürekli olarak gün ortasındaki maça yetişemem deyip, bir şeylerden vazgeçiyordum. Arkadaşlarımla buluşmaktan, sinemaya gitmekten (UP ,Yukarı Bak geldi ve çok merak ediyorum) , gidip Fifa 2010 oynamaktan vs. Uğrunda bu kadar fazla şeyden vazgeçtiğim bir maç, güzel olmalıydı ki deysin.

Bursaspor'da Sercan, Shin ve Ivankov yoktu. Bildiğiniz gibi Shin memleketine gitti apar topar. Dün gece saat 1 bucuk sularında Msn'de Bursalı arkadaşımız Hasan ile karşılaştım. Sordum ona bir şeyler, Shin'in kız arkadaşı dönmüş memlekete, peşinden Shin. 87'li bir insan için kabul edilebilir bir hareket bence. Çok iyi bir oyuncu, ama yeri doldurulamayacak birisi değil. Biraz belki zamansız oldu gidişi, ama bekleyelim ve görelim, bakalım gelecek mi geriye?

Neyse maça başlayalım, bu eksikler neticesinde, sahada normalin aksine tek forvet bir Bursaspor vardı. Bursaspor bu haftaya kadar ağırlıklı olarak klasik bir 4 4 2 oynadı, bu hafta ise diziliş 4 1 4 1 gibi fakat Batalla ve Volkan sürekli Turgay'a yaklaştı, beklerden, Ali Tandoğan sağ kanadı etkili kullandı, Mustafa Keçeli de kapasitesi doğrultusunda elinden geleni yaptı. Denizli ise, biliyorsunuz bir hoca değiştirdi. Fakat bu hoca değişikliği hiç bir işe yaramamış bence. Sezon başındaki Denizlispor'un da defansif anlayışı felaket, orta sahası 2 pas yapmaktan aciz, forvetleri ise uyumsuzdu, şimdiki Denizlispor'un da görüntüsünün hiç bir farkı yok. Bence ayrıca defansı daha da kötü , hem de Koffi'ye rağmen. Biraz maçın seyrini anlatmak istiyorum, sonra elimden geldiğince ayrıntılı bir Bursaspor analizi yapmaya çalışacağım.

12. dakikada Angelov ile bir sıfır öne geçti Denizlispor. Dün gece Hasan çok net bir şekilde Angelov'dan çekindiğini belirtmişti sohbetimizde. Maç boyu çok etkili değildi belki , çünkü Denizlispor etkisizdi. Gol pozisyonunda ise defansın yavaşlığını iyi kullandı Angelov. Usta bir vuruşla topu ağlara yolladı. Bu gol sonucunda Bursaspor canlandı, hatta uyandı desek yeridir. Kısa paslar ve küçük üçgenler ile ileri çıkan Bursaspor, pozisyonlar buluyor ama aradığı golü yakalayamıyordu. Denizlispor'un kalesinde Özden var. Bu Özden akıllara zarar bir kaleci cidden. Bir de takım kaptanıydı bu maçta. Allahım, 30lu dakikalarda bir ikram denedi , Turgay'a çarpan top dışarı çıktı, ama 44. dakikada o kadar şanslı değildi ve büyük bir hata ile ayağındaki topu Turgay'a kaptırdı. Turgay topla birlikte boş kaleye girdi. Burda bir es vermek istiyorum. Maçı bu Lig Tv'nin ağırlıklı olarak Anadolu takımlarını yorumcusu Tunç Bey yorumluyordu devre arasında. Fakat inanamadım söylediklerine. Denizli'yi öve öve bitiremiyordu. Halbuki Denizli golden sonra ne Bursa kalesine gitmişti, ne de kendi kalesini savunabiliyordu. Daha önce de saçma yorumlarına şahit olmuştum, fakat bu devre arasındaki yorumu iyice şuursuzdu.

Neyse bu kadar sallamak yeter, ikinci yarıda istekli bir Bursaspor vardı. Ben ilk yarıdaki savrukluğa Nurullah Sağlam'ın müdahale edeceğini düşünüyordum, fakat o da ne sistemde bir oynama yaptı, ne de oyuncu değiştirdi. Eh hiç birini yapmadın bari defans oyuncularına , "Aman çocuklar riskli paslaşmayın" falan de. Denizlispor gene saçma pas hataları yapıyordu. Defanstan çıkarken , ya da topu tehlikeli bölgeye taşıyabilecekken, o kadar basit hatalar yapıyordu ki inanmak mümkün değil. Tabi bu pas hatalarında Bursaspor'un yaptığı presi de es geçmemek gerek. Turgay, Ergiç, Batalla ve fiziği el verdiği oranda Volkan Şen, ileride pres yapıyor, geri 4lü ise ileride durarak alan daraltıyordu. Nurullah Hoca, 60. dakikada Murat Hacıoğlu ve Bangaura'yı oyuna aldı. Aradığı şey, kontra ataktı. Fakat 62. dakikada kaptırılan bir top sonucu Bursa golü attı. Tam ben artık bu maç biter, Bursa bir tane daha yazar derken üzerine bir de Koffi kırmızı kart gördü. Bilmeyenler için şöyle söyleyeyim, Koffi , Denizlispor geri 4lüsünde müdafa yapmayı bilen tek isimdi, ve beceriksiz partneri Burak Akyıldız, gene şuursuz bir top kaptırınca kırmızı kart görmek durumunda kaldı. İşler tam Bursaspor'un istediği gibi giderken sahneye 3 isim çıktı. Birincisi Hüseyin Çimşir, ikincisi Yavuz Özkan ve üçüncüsü golü atan Roberts. Atılan uzun topta Bursa defansı rakibe vurdurdu ve bence bu olağan bir şey olduğu için defans oyuncusunu suçlu bulmayıp bu listeye almadı. Fakat Hüseyin, Roberts'in yanında olması gerekirken 5 metre gerisinde kalınca, ve kaleci Yavu kalesinde durması gerekirken 3 metre önde olunca , Roberts akıl dolu bir vuruşla güzel bir gol attı. Burda gene dün akşamki sohbetimizden bir alıntı yapmak istiyorum. Hasan bana Bursaspor Tv'den bir video'nun linkini yolladı. Bursaspor'un bugünkü kalecisi Yavuz'un bir videosu. O kadar kaygısız ve kendine güveniyordu ki, ikimiz de dumur olduk ve kendi aramızda buraya yazamayacağımız konuşmalar yaptık. Eh Yavuz madem o kadar güveniyorsun kendine 2 metre daha geride durup , kendini sağlama alacaksın.
Dakika 75'te maç 2 2 oldu, son 15 dakikaya girerken heyecan bir kademe daha arttı. Bursaspor sabırla saldırdı. Yan top denedi, kısa paslar denedi, defansın arkasına sarktı, bazen yanlış pas tercihleri ile, bazen kısmetsizlik ile golü bulamadı. Uzatma anlarında ise Ertuğrul Sağlam'ın ileri yolladığı Zapo maçı getiren golü ,biraz da şansının yardımı ile attı. Ayrıca maçın 85'i dakikasına Tadeu oyuna girdi, takımı çift forvete döndürdü Ertuğrul Hoca. Bu 2. forvetleri oyuna sokuşları, ya da mesela Trabzonspor maçında Shin'i oyuna almakta gecikmesini anlamak biraz zor gibi geliyor ilk bakışta. Fakat büyük olasılıkla oyuncuların kondisyonları ile ilgili bilmediğimiz bir şeyler biliyordur. Neyse efendim maçı kazanan Bursaspor oldu, ama ben iki takıma da teşekkür ediyorum, zevkli ve heyecanlı bir maç oldu. Ayrıca 3 dakikalık özetlere bakıp bu maçı değerlendirmemek lazım, çünkü Bursa'nın goller biraz şansa fakat maçın geneline baktığımız zaman Bursaspor'un futbolun doğrularını daha fazla yapan taraf olduğunu anlıyorsunuz.

Kaleci ve Defans
Kaleci Yavuz , formayı Ivankov sağlam iken göremez bence. Hatta tam bilmiyorum diğer alternatif kim, onu Hasan'a sormak lazım. Bugün Denizlispor iki isabetli şut attı, ikisi de gol oldu. Tamam ilk golde yapacağı bir şey yoktu , fakat ikinci gol onun hatasıydı.

Bursaspor genelde maçlara Ali Tandoğan, Ömer, Zapo ve Mustafa Keçeli geri 4lüsü ile çıkıyor. Oyun içinde zaman zaman Ali Tandoğan , sağ açık Veli ile yer değiştirse de genel diziliş bu. Zapo ve Ömer çok ileri çıkmadıkları zaman iyi bir ikili. Fakat arkalarında geniş alan kalınca , aralarına atılan toplarda sıkıntı yaşıyorlar. Mustafa Keçeli ise hem takımın hem defansın zayıf halkası. Bildiğim kadarıyla zaten mevkisi değil, devşirme bir sol bek, elinden geleni de yapıyor. Mesela bu maç karşısında onu zorlayacak bir oyuncu olmadığı için güzel bindirmeler de yaptı zaman zaman. Ali Tandoğan ise geçen sezon da iyi oynuyordu bu sezon da oynuyor. Hakeme itiraz, gereksiz kartlar ve hırçınlıklar gibi bütün olumsuz özelliklerini terk etmiş, sadece top oynuyor. Kornerlerin ve serbest vuruşların çoğunluğunu o kullanıyor. Veli ile de iyi bir ikililer. Daha fazla konuşup nazar değdirmemek lazım.

Ortasaha

Bugün 5li bir ortasaha vardı. Zaman zaman , Volkan ve Batalla Turgay'a yaklaşıp 3lüye döndüler. Hüseyim Çimşir , takıma bence hiç faydalı değil. Aslında zararlı da değil, yapabildiği tek şey olan topu kesip yanındakine verme işini yapıyor. Ama fazlasını hem yapmayı denemiyor, hem de yapınca eline yüzüne bulaştırıyor. Düşünüyorm bu takımda bizim Sarp olsa neler olurdu diye. İyi ki almışız diyorum :) Ergic ise takıma uyum sorununu büyük ölçüde aşmış gibi. Biraz daha eksikleri var uyum konusunda ama en son canlı izlediğim Fener maçındaki Ergic'den çok daha iyiydi. Veli ise sağ tarafı iyi kullanıyor. Volkan solda ters ayakta kalıyor ve 9 hafta olmasına rağmen solda oynamayı tam olarak öğrenemedi. Ama çok genç ve hala uyum sağlayabilir bence. 2. golden önceki vuruşu o kadar kötüydü ki, şans yardımı ile top , doğru yerde olan Batalla'nın önüne gitti. Batalla ise bugün herşeyi doğru yaptı neredeyse. Doğru paslar, doğru koşular, doğru yerde gerekli çalımlar ve şutlar. Takıma iyi uyum sağlamış.

Forvet
Bugün daha önce de dediğim gibi Turgay tek forvetti. Fm ya da Cm oynayanlar bilir, bazı forvetlerin tanımlamasında "Playmaker Forvet" yazar. İşte bugün sahada bu takıma uyan bir Turgay vardı. İlk topları tuttu, en uygun yerdeki arkadaşına verdi, kendini boşa çıkardı, aldı verdi aldı verdi. İleride iyi pres yaptı. Genel olarak Sercan ile biraz uyumsuz gibiler. Ama bu uyumu da sezonun ilk yarısında aşarlarsa acayip olur. Daha doğrusu, birbirlernin nereye koşacaklarını anlarlarsa çok daha etkili olurlar. Bir de Tadeu girdi 85'te oyuna. Eğer Shin geri gelmeyecekse takımın ona illa ki ihtiyacı olacak. 10 dakikada pek belli olmaz, ama bir iki etkili vuruş yaptı. Kondisyonu toparlar ise etkili olur.

Ertuğrul Sağlam ve Sonuç

Ertuğrul Hoca takıma, sade bir oyun oynatıyor. Tek ve kısa paslar ile rakibin üzerine gidiyorlar. Oyuncular koşular ile kendilerine boş olanlar buluyorlar. Ben bugün izlediğim Bursaspor'u çok beğendim. Bursaspor'un eğer bu seneki hedefi Avrupa Kupası ise , bence bu hedefe rahat ulaşırlar. Zaten bu hedefe ulaşmak için 4 büyükleri yenmelerine de çok gerek yok, ki bu oyunları ile zaten bence kendi evlerindeki Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor maçlarından en az 4 puan alır. Eğer taraftar da "Biz niye büyük takımları yenemiyoruz" diyip bu istikrarı bozmaz ise, Bursaspor ve Ertuğrul Sağlam'ı bence çok güzel günler bekliyor.

Sevgiler Saygılar
Maradona


Not: Beşiktaş maçını yarın sabah okuyabilirsiniz.

16 Ekim 2009 Cuma

OH BE!

Çok uzun zamandır yazamıyordum canım blogum benim. Geldim işte şimdi. Yazacağım sana. Milli maç da neymiş? Lokal zevkler varken zaten konsantre olamadığım milli maçlar bitti ben de rahatladım. Artık beni harika bir derbi ve zorlu bir Antep deplasmanı bekler. Hatta Maradona ile Bursa maçını ben de izlerim belki. En iyi atmosfer orada olacak o kesin.

Kaç zamandır meslek edinme gayreti ile boşladım futbolu da blogu da. Bu arada aklıma takılan bir kaç şeyden bahsetmek isterim. Maradona ile Fifa 10 oynadık Play Station'da. Tanrım, yok böyle bir oyun. Teşekkürler sana. Aynı gün bir de harika bir mantı yedik kendisi ilen. Onun için de sağol Tanrım.

Fifa'dan biraz bahsetmek gerekirse oyun inanılmaz akıcı. Arsenal'i aldım. Öyle güzel bir maç yaptık ki Maradona ile sahada bir tek İbrahim Altınsay'ın yorumları eksikti. Ben bu kadar güzel pas trafiği yapılan bir oyun görmemiştim daha önce. Messi ile adamın içinden geçiren diğer oyunlara inat Fifa insana güzel futbol oynattırıyor. Zevk de veriyor adama. Maradona da bahseder bundan eminim ,o artık tek başına da gidip oynuyormuş.

Bir de Lig tv'den bahsetmek isterim. Her yemekte açıyorum kendilerini. Bütün programlar pamuk şeker tadında. Eleştiriyorlar ama görmeniz lazım o kadar tatlılar ki. Zaten Öztürk Pekin'in sabah demlenmiş çay kıvamındaki programı çok sakin ve tonton.(Gerçekten tonton) Bir de üstüne öğleden sonraki kuşakta böyle programlar olunca her yemekte sanki salonda futbol konuşuyoruz karşılıklı. Sanırım Ligtv'de Erman olmasa çok sakin sessiz tadından yenmeyecek bir kanal olacaklar. Bir de maçlar öyle sunulsa. Sohbet tadında olsa...

Milli takım demişken ,Fatih Terim'in yerine kim gelir tartışmaları aldı başını yürüdü. Nedense herkeste bir yabancı sevdası var. Ben bu düşüncede değilim. Ayrıca Milli Takım'ın ihtiyacı olan şey istikrar. Bu istikrar teknik adamda olmasa bile saha içinde olmalı. Milli Takım'ın kendi 11i olmalı. Tamam sakatlıklar bir hayli bel büküyor ama bir anda saha içinde Ceyhunlar ,Yusuflar görmek can sıkıcı. Belli bir kadro yaparsın onlar bir lig takımı gibi oynar. Yetişen gençler de yavaş yavaş gelirler aşağıdan. Yani kim gelecekse gelsin bunu yapmalı. Federasyon bunu şart koşmalı. Bir de artık bir Nuri Şahin'i ,Önder'i ve diğer yurt dışı deneyimi yüksek oyuncuları kadronun en önemli parçaları yapmazsak olmayacak gibi.

Neyse efendim şimdilik benden bu kadar. Haftasonu maçlardan sonra görüşürüz. Bu hafta Trabzon puan alır ve Fener galip gelirse işler karışır derbi öncesi. Tam tersi olursa işler daha da karışır lig ve derbi tadından yenmez bir hale gelir.Dört göz, iki kulak, on parmak bekliyorum haftasonunu. Saygılar , sevgiler.

Marquinhos

Süper Lig'de 9. Haftaya Bakış

En sevmediğim haftalar Milli maçlardan sonra oynanan haftalar. Takımların performansları 1 önceki haftaya göre değişkenlik gösteriyor. Formda takımlarda genelde bir durgunluk olurken, kötü durumdaki takımlar bütün eksiklerini olmasa da bir kısmını gideriyorlar. Mesela Yılmaz Vural , Kasımpaşa'nın eksikleri olduğunu ve bu aranın kendilerine iyi geleceğeni düşünüyordu. Göreceğiz bakalım, Milli Takım hayalleri kurmaktan ne kadar vakit bulup takımına yoğunlaşabilmiş. Bu hafta için maçları tek tek ele almak istemiyorum, çünkü dediğim gibi öngörüde bulunmanın yersiz olduğu bir hafta bence. Bir iki önemli noktaya değinmekle yetineceğim. Maçlar oynandıktan sonra elimden geldiğince yorumlamaya çalışacağım.

Benim için en sevindirici olay, Denizlispor - Bursaspor maçının naklen verilmesi. Gerçi Bursa biraz karışık, Shin gitti, ki ben kendisini çok beğeniyordum. Hasan ile de nette fazla rastlamaşamıyorum, o yüzden çok ayrıntıya giremiyorum, en kısa sürede size de niçin gittiğini duyuracağız. Denizlispor ise hoca değiştirdi. Mesut Bakkal'ı çok beğenen birisiyim ben. Onun ile ilgili bazı soru işaretleri oluyor insanların kafasında. Sadece Antep ile başarılı olabilir diye düşünüyorlar, bu Denizli macerası bence onun için de iyi bir sınav olacak. Neyse kısmetse bir aksilik olmaz ise maçı izlemek için sabırsızlanıyorum.

Milli Takımlara çok oyuncu veren Galatasaray ve Fenerbahçe'nin performanslarını da merak ediyorum. Skorsal kötü gidişe dur diyebiliriz umarum. Antep Fenerbahçe maçını da merak ediyorum. Antep Başkanı sezon başı çok iddialı açıklamalar yapıyorlardu. Eğer bu maçı da kazanamazlarsa Antep için kötü günlerin başlangıcı olur bence. Demek ki , Tabata'yı , İsmail'i satmak ile bu işler olmuyormuş. Son değinmek istediğim konu ise, Beşiktaş maçı. Saha içinden çok tribünleri merak ediyorum. Bakalım Yıldırım Demirören , kendi köpeklerini götürecek mi gene maça, yoksa bir Galatasaraylı olarak hayran olduğum Beşiktaş tribünlerini kendi haline mi bırakacak?

Haftanın Maçları


Denizlispor-Bursaspor


Beşiktaş-Kasımpaşa


Kayserispor-Ankaragücü


Gençlerbirliği -Sivasspor


İstanbul BŞB-Manisaspor


Gaziantepspor-Fenerbahçe


Antalyaspor-Diyarbakırspor


Galatasaray-Trabzonspor
Maradona

PODOLSKİ'NİN CİCİLERİ


Podolski, bayram çocuğu mutluluğunda yeni cicilerini gösteriyor bizlere.
Trakedi

14 Ekim 2009 Çarşamba

Biraz dikkat lütfen.


Genel bir bakış yapacaktım bu haftaya ama o kadar çok şey olduk ki.Yazı çok uzun olacak diye içinden bir konuyu çekip onun üstüne yazmaya karar verdim.

Arda Fatih Terim'in istifası sorasında gereksiz bir açıklama yaptı ki açıklamada şu idi "Ben milliyetçi birisi olarak Türk bir teknik direktörle çalışmak isterim".Bu açıklama neresinden tutsanız elinizde kalacak bir açıklama.Kısaca elimizde kalan şeylere değineyim.

Arda Turan benim konuşmalarını en beğendiğim futbolculardan birisi maç sonları "önümüzdeki maçlara bakacağız" klişesinden uzak şeyler söylemeye çalışan daha farklılaşan bir karakterede futbolcu genelin aksine.Fakat işin içine ben milliyetçiyim gibi söylemler girince işin rengi değişiyor hele ki bu aralar insanların "Ne mutlu Türküm diyene" sözünü bile sorguladığı zamanlarda.Futbolcuların elbette siyasi görüşleri olmalı aynen sanatçılar gibi fakat milliyetçlik böyle bir şey değil."Ben milliyetçiyim" diyen birisi her ne kadar öyle olmadığını herkes bilse bile bir zaman sonra ırkçılık ve abartılmış siyasi yaftalamalarla karşı karşıya kalması çok muhtemel bir hal alıyor.Hele bu sıralar Fifa ve Uefa bu tarz şeylere her zamankinden daha fazla takılmakta iken ve bunu gözümüze sokar iken.Türkiye aslında bu konularda Avrupa çapında sicili en temiz ülkelerdendir. (Örn:Çarşı amblemindeki Anarşizmi anımsatan "A" harfi yüzünden çarşı pankartları stada alınmama durumu.)


Mehmet Demirkol Spor servisi programında bu konuya esprili bir şekilde yaklaştı ve şöyle güzel bir yakıştırma yaptı."Yabancı antrenör istemiyorsan Real Madrid'te de oynamazsın artık".Bu bir espri fakat Türk futbolunu şu an için en büyük dünya yıldızı adayı böyle söylemlerle inşallah birilerinin gönlünü hoş tutayım havasında değildir.Arda gibi futbolcuların bir basın danışmanı yok mudur ne diyeceklerini önceden onlara söyleyen dikkat et bunu söylersen böyle anlaşılır diyen birileri?


Bu durum ile ilgili şöyle bir bakış açısı da oluşabilir.Bir çok blogda ve tv programında "yeni teknik direktör yerli mi yabanacı mı olsun" anketleri var ve çoğunluğunda sonuç yabancı olsun üzerine yoğunlaşıyor.Örnek olarak Ntvsporda yayınlanan Gol programının anketi.(Link aradım bulamadım kusura bakmayın yani kaynak işkembe olmasın diye uğraşıyorum).Yani bu anketlere yabancı teknik direktöre oy veren arkadaşlar Arda'dan daha mı az milliyetçi ?


Sonuç olarak göz önünde olan kişiler her zaman konuşurken çok dikkatli olup doğru kelimeleri seçmeleri lazım.Arda daha çok genç yaptığının hata olduğunu bile düşünmüyordur muhtemelen.İnşallah birileri onu uyardıktan sonra ben dediklerimin arkasında duruyorum gibi birşeyler söylemez.Milliyetçilik öyle olmadık şeylerle ölçülen bir şey olmadığını herkes biliyor.Lütfen biraz daha dikkat.


Saygılar. Trakedi

Fifa ve Antidemokratik Tavırları

Biz futbola siyaset bulaşmasın diye sürekli dileklerde bulunurken, siyaset gelip (bazen de getirilip) futbolun içine sokuluyor. Şimdi de son bomba Azerbaycan bayraklarının stata girememe durumu. Şimdi bir kere uluslararası ilişkiler öğrencisi olarak, şunu söylemek istiyorum. Devletlerin kardeşi falan olmaz. Bu klişeden vazgeçmeliyiz. Haydi bakalım, madem Azerbaycan bizim kardeşimiz, o zaman Kuzey Kıbrıs'ı tanısalardı keşke ilk olarak. Bu durumda şöyle bir şey söylemek istiyorum, nasıl ki Filistin'de, Ruanda'da, zamanında Cezayir'de ve Bosna'da yapılanlar ne kadar vahşi ve suçsa bence Ermenistan'ın da bu Karabağ konusunda yaptıkları eşdeğerdir. Ama şu da bir gerçek ki , Türkiye yıllardır Türkmenler ve Azerbaycan konusunda hatalı dış poltikalar uyguluyor. Dik duruş sergileyemiyor. Ayrıca ikili dış politikalar konusunda da yetersisiz. Yani hem Ermenistan ile iyi ilişkiler geliştirip, hem de Azerbaycan konusunda Ermenistan'a net fikirlerimizi söylemiyoruz. Neyse bu 3 devlet arasındaki ilişkileri burada daha fazla uzatıp konuyu dağıtmak istemiyorum.

Daha önce de yazmıştım bu Fifa'nın her şeye burnunu sokmaması lazım. Futbolcuların forma altı mesajlarına karışmasına zaten kılım. Fowler, Messi ve daha diğerleri artık o güzel mesajlarını veremeyecek. Neyse işte bugün de Azerbaycan bayraklarını almayacakmış. Yıllardır salak salak olaylardan bir ton ceza aldık, bence ceza alacaksak bu bayrakları sokmaktan alalım bence. Gidelim bayrakları sokalım, ama en ufak bir kötü tezahürat yapmadan gayet düzgün ve bize yakışır şekilde tepkimizi verelim.

Temizlikçi Demirören

Hey allahım hey, şimdi etrafta bu kadar Beşiktaşlı blog yazarı ve taraftarı varken, belki haddime değil ama dayanamayıp bir iki cümle söylemek istiyorum. Hepinizin bildiği gibi dün bir açıklama yaptı "Tribünleri temizliyeceğim" diye.

Bu şeye benziyor aynı, Amerikan'ın Usame Bin Laden'i alıp , yetiştirip büyütüp, Afgan - Rus savaşında kullanıp , şimdi de göstermelik olarak peşine düşmesine benziyor.

Yıldırım Demirören de zamanında bu tribünlerin bir kısmını kullandı. Burada Çarşı'yı ayrı tutuyorum. Ben Çarşı'nın kendisini kullandırtacağına inanmıyorum. Ama Demirören Çarşı dışındaki kendi paralı askerlerini zaman zaman kullandı. Kullanmaya da devam ediyor. Temizleyeceğim demesi de mualefet yapan grupları tribünden uzaklaştırmak ya da buna çalışmak olacaktır. Ama buna gücü yetmez sanırım. Zaten yetmemelidir de. Demirören gelip geçicidir, ama Beşiktaş Çarşısı kalıcıdır.

Yıldırım Demirören eğer Beşiktaş tribünlerini bir şeylerden temizleyecekse, Karagümrük taraftarlarından temizlesin, kendi paralı köpeklerinden temizlesin.

Sevgiler Saygılar

Erhan Telli


Evimize giren gazeteden beni soğutan yegane bir insan kendisi. Habertürk ilk çıktığında açık konuşayım, Fatih Altaylı Galatasaraylı diye, Galatasaray ile ilgili tatmin edici spor sayfaları olur diye düşünüyordum. Açıkçası belki benim cehaletim ama bu Erhan Telli isimli insanı da tanımıyordum. Önceleri yaptığı ilk 2 3 haberde, heralde Fatih Altaylı'nın forsunu kullanıp içeriden haberler alıyor diye düşündüm. Fakat ilk hafta sonunda anladım ki, Erhan Telli haberleri içeriden değil, daha içerilerden, götüne yakın bir yerlerden uydurup yazıyordu. Hatta bakın Marquinhos şahit, pazartesi günü kendisiyle mantı yerken dedim ki , abi bu Erhan Telli ne rahatsız adam, bir gün Frank Rijkaard'ı bir gün Kewell'ı gönderiyor diye serzenişte bulundum. Sonra dün ofiste internette gezinirken dayak yediği haberini gördüm.

Eh doğası itibariyle insanların dayak yemesine karşı olan biri olarak tabi Erhan Telli'nin dayak yemesine üzüldüm. Yani isim önemli değil 2009 senesinde bir gazetecinin dayak yemesi saçma. Eğer sürekli yalan haber yapıyorsa , ararsın gazeteyi şikayet edersin. Ama sanırım biz normal insanlar böyle düşünürken, bu büyük kafalar çözümü direkt dayakta buluyor.

Burada iki noktayı merak ediyorum. Bir bizim Bursalı arkadaşımız Hasan'dan neler duyacağız olay ile ilgili, bir de bakalım Habertürk gazetesi başta olmak üzere bütün basın kuruluşları olaya ne kadar sahip çıkacak? Reyting ve traj kaygısı içindeki bu düzende Erhan Telli'nin tokatlanması çok karlı bir haber olmadığı için hasır altı mı edilecek?


Maradona

12 Ekim 2009 Pazartesi

Helva Sorunsalı

Şeker var mı yağın var mı unun var mı ne duruyorsun helva yapsana.Neden duruyordu bakkal amca; kimse bakkal amcaya sormamıştı ki yahu amca sen helva yapmayı biliyor musun? Biz de birilerine bu soruyu sorup duruyorduk.Fakat sanırım biraz uğraşıp helvayı yaktıktan sora anladık ki bu helvayı başka bir usta yapacak.Rijkaard repörtajında da değinmişti duruma "Sizde herşeyden biraz var ama hiçbirinden tam yok".

Milli takım kadrosu için herkes bir şey söyleyecek Fatih Tekke niye yok Gökdeniz niye yok o niye yok bu niye yok diye söyleyecek ya da Ceyhun niye var Yusuf niye var diye birçok soru olacak.Bu durum adeta bütün bu sorunların kendi ekseninde doğruluk payı var bunu teknik ekip de muhtemelen biliyordur.Benim aklıma ise "Neden bu takımın gerçek bir yardımcı antrenörü yok?" sorusu var.Kimse kızmasın darılmasın ama Fatih Hoca karizmatik bir antrenörü yanında çalıştırmaz.Fatih Hoca tek adamdır.Ne Rijkaard gibi Neeskens'i vardır ne de Daum gibi Koch'u.(tamam koch teknik koç değil ama etkili bir antrenör).Alex Ferguson ve Carlos Queiroz gibi birçok örnek daha verilebilir aslında. Fatih Hoca'nın ona hatalarını söyleyecek biri olmadı yanında ne Oğuz ne Metin ne de Müfit Hocalar bu konuma uygun karakterler değildiler.

Herkes Uefa Kupası da bu kadro ile alınmıştı diyecekler ama orada Hagi faktörü vardı.Hagi herkesin bildiği gibi biraz dik kafalı bir adamdı Fatih Terim ile birebir çok rahat konuşacak bir karizması ve futbol geçmişi vardı.Bu Fatih Hoca'nın hatalarını ona söyleyebilecek bir şans yaratıyordu.Bence Fatih Hoca bundan sonraki durağında Hagi'yi yanına alıp öyle bu işe devam etmeli ya da ona laf çevirebilecek bir karakterle çalışmalı artık.

Türkiye milli takımı için Hiddink'in ismi geçiyor doğru mudur bilmiyorum ama Hiddink Türkiye'de çalışmak ister mi onu blmiyorum.Malum bir Fenerbahçe geçmişi var.Hiddink yerine bence Carlos Alberto Parreira doğru bir seçim olabilir.Neden böyle diyorum pek teknik bir şey söyleyemeyeceğim ama biraz 6. his sanırım.Bir de Bület Uygun ve Ertuğrul Sağlam isimleri olabilir.Bu tartışmalar çok su götürür.Daha bir sürü isimler geçecek gazetelerde daha işimiz uzun.Çabuk sonuçlanmasını tercih ederim elbette.

Kadro tartışmları ile ilgili bir not da benden.Kayserispor iki sezondur ligin en az gol yiyen ekiplerinden ve fakat milli takımda hiçbir defans oyuncusu yok.Bu kıtlıkta bu durum değerlendirilebilir.Kayserispor defansında yabancı olarak bir tek Toledo var ;takımın defans kurgusu yerli futbolculardan oluşuyor.

Saygılar. Trakedi

11 Ekim 2009 Pazar

İstikrarsızlık Ekolü

Dün gece Bosna'nın kazanıp, bizim kaybetmemizin en güzel yanı, bu yalan umutların sona ermesi. Hepimizin bu malum sonun geleceğini biliyorduk, ama gizli gizli kendimizi kandırmaya devam ediyorduk. Artık rüya bitti, Fatih Terim veda etti. Şimdi bazıları olabildiğince saldırıyor, vurdukça vuruyor. Ama çok az insan 2012 ile başlayıp , 2014 2016 2018 2020 ... kupalarının hepsine nasıl gideceğimizi konuşuyor. Zaten bütün mesele burada başlıyor sanırım. Bizim ülkemizde herkes herkesi eleştirir. Chp mesela yıllardır mualefet partisidir, yıllardır Dünya'nın en etkisiz mualefetini yapar, fakat hiç bir çözüm önerisi yoktur. Bizim ülkemizde de , spor medyası sürekli olarak başarısızlıkları ve suçlularını eleştirir ama içlerinden çok azı çıkıp çözüm önerilerinde bulunur. Bugün zaten yapılabilecek en basit şey Fatih Terim'i eleştirmektir.

Hep bir ekol olmamız gerektiğinden bahsedilir, bir oyun kimliği, bir oyun felsefesi. 5 yaşından beri maç izliyorum. İzlediğim maçların büyük bir çoğunluğunu hatırlıyorum. Spikerlerin dediğini hatırlıyorum. Hava toplarına dikkat, duran toplarda zaafımız var, defansın arkasına atılan toplara dikkat etmeliyiz, oyunu kanatlara yaymalıyız, çok fazla pas hatası yapıyoruz, adam paylaşımında sorunlarımız var, bu kilidi açacak bir planımız yok, aman dikkat bu oyunlara gelmeyelim, evet bütün maç üstün oynadık ama çok kişiyle bastırdığımız bir sırada golü kalemizde gördük ....... Bunlar sadece bazıları.

Ben 5 yaşındayken bu cümlelerin hepsini duydum. 10 yaşımda duydum ve şimdi 25 yaşındayım ve hala her maç bu cümlelerin bazılarını duyuyorum. Ama hiç bir maçta bu maç duran toplardan çok tehlike yakaladık tadında cümleler duyamadım. Bu başarısızlık sadece Fatih Terim ve bu milli takımın başarısızlığı değildir, bugünkü başarısızlık sadece 2010'a gidememek de değildir, bugünkü başarısızlık "Sürdürülebilir bir başarı" yakalayamamaktır. Ve eğer biz böyle devam edersek, gene bir gaz 2012'ye gideriz ama 2014 gene hayal olabilir.

Çok ilginç şeyler hissediyorum. Futbolumuzdaki bu istikrarsızlık sadece ve sadece başarı ya da başarısızlıklarda değil, kişisel performanslarımızda da böyle.

Fatih Terim: 1996- 2000 senesinin İmparatoru, 2000 2001 senelerinde İtalya Fatihi, 2005 senesinde İsviçre savaşının kişiliksiz komutanı, Euro 2008'in mucize yaratıcısı ve 2009'un fiyaskosu.

Rüştü: Hem çok komik ve hatalı gollerin, hem de tarihi kurtarışların kalecisi.

Hakan Şükür: Kaçırdığı basit goller ile saç baş yoldurtur, ama bir şekilde tarihimizin en önemli gollerini atmayı başarırdı.

Nihat Kahveci: 2008'de Çek maçının kahramanı, şimdinin istenmeyen adamı.

Semih Şentürk: Son dakika büyücüsü, şimdilerin özgüvensiz forveti.

Tugay Kerimoğlu: Galatasaray'ın şımarık çocuğu , İngiltere'nin beyefendisi.

Mustafa Denizli: 2009 Mayıs ayının 2 kupalı kurt kocası, şimdilerde istenmeyen adam.

Bunlar sadece bir çırpıda klavyemden çıkan isimler. İsteyen herkes bu listeyi istediği kadar uzatabilir.

Bu ülkede futbola eğer birileri zihinsel olarak, sistem olarak bir şeyler katacaksa, onlardan küçük bir ricam olacak. Lütfen bu sefer günü kurtarcak hamleler yapmayın. Bu sefer yapacağınız iş, devletin yolları döktüğü asfalt gibi her sene yeniden yapılmak zorunda olmasın. Lütfen artık bir sistem kuralım. Her ay üzerine bir tuğla koyalım. Adım adım , sakin sakin ilerlesin bir şeyler. A milli takımımız da , ümit milli takımımız da aynı taktiği, aynı sistemi oynasın mesela. Mesela artık bizde gene "Halef - Selef " ilişkisine başlayalım. Bir teknik adam gidince yerine 100 isim yazılmasın, isim bir önceki yardımcı hoca olsun. Nasıl Derwall koltuğu Mustafa Denizli'ye bıraktı, Piontek Terim'e, artık bundan sonraki hoca da kime bırakcağını bilsin koltuğu.

Fatih Terim'e bir çok sebepten ötürü ben de kızgınım ama en çok kendi egosunu yenip, şu teknik heyetin birisine el vermediği için, kendisinin hayatında çok önemli bir yeri olan usta çırak ilişkisini, başkasıyla yaşamadığı için kızgınım.

Umarım bir kez olsun, uzun vadeli ve sağlam planlama ile başlarız yeni döneme. Sevgiler Saygılar

Maradona