12 Eylül 2009 Cumartesi

Garip Derbi

Enteresan maçtı. Çözemedim bir türlü. Galatasaray ve Beşiktaş'ın sahaya çıktığı kadrolara bakıyorum arada o kadar mantık farkı var ki...Bir tarafta oturmuş bir kadro var. Diğer tarafta ise yeni denemeler yeni transferler garip oyun düzenleri...

Bu düşüncemin üstüne GS bir de gol bulunca hemen tamam dedim bitti bu maç. GS farka gidecek dedim. Öyle olmadı ama. GS bir anda dinlenmeye geçti. Arda sahada yok neredeyse. Nasıl olsun canını verdi çocuk haftaiçi. Kewell ve Keita hariç neredeyse iyi adam yok. Baros bir pozisyonda iki gıdım önündeki topa koşup da basma zahmetinde bile değil. Ama şöyle de bir şey var. GS çok güveniyor kendine. Haklı da. Oyuncular rahat. Kadroya baksalar nasıl olsa atarız derler. Atıyorlar da.

Fakat öte yandan Beşiktaş garip 11ine rağmen kötü oynamıyor. İlk yarıda golden sonra baskı kurmaya çalışan onlar. Pozisyon kovalayan onlar. Bir şey yapmaya çalışan yine onlar. Ama içimdeki ses sürekli ne yaparsa yapsın GS kazanacak diyor. GS bunu dedirttiriyor adama çünkü. Beşiktaş kadrosu kötü. Hele bir de bu akşam Tello yok. Yusuf zoraki bir sol kanat. Sağ kanatta nedense formda Holosko yok. Ya da en azından gol atmış bir Holosko forvette yok. Bunu pek anlayamıyorum açıkçası. Nihat ne yaptı haftaiçi de onu oynattı Denizli? En azından düz mantıklan, Holosko moralli geldi Türkiye'ye. Onu denerdim ben. Bunların üzerine bir de artık büyük maçlarda olmazsa olmaz olan, iki tane,ortasahanın ortası görevini yapacak oyuncudan sadece biri sahada. Bunu da anlamak mümkün değil. Hele Ekrem'in orada denenmesi gerçekten garip.

O kadar kötü şeyler saydım ama Beşiktaş iyi oynadı. Pozisyonlar buldu. Tamam geçen seneki kadar iyi değiller ama Galatasaray o kadar boş vermişti ki Beşiktaş bu dezavantajlara rağmen iyi olan taraftı.

İkinci yarı 60'a kadar tamamen BJK iyi oynadı. Galatasaray golü buldu ve işler iyice koptu. Zaten iyi oynamasına rağmen üretemeyen kadro iyice düştü oyundan ve 3 de geldi daha sonra.

Beşiktaş iyi oynadı kazanamadı. Galatasaray oynamadı ama adamlar iyiler. İki pas yapsa gole gidecek gibiler her an. Zaten canları isteyince gol attılar ve bitti maç. Kaliteli adamlarla kötü oynama lüksü de var demek ki. Ama daha az kaliteli adamlarla iyi oynasan da bazen olmayabiliyor. Maradona'nın da dediği gibi futbolun adaleti yok. Garip oyun.

Bu akşam bence zevksiz bir derbi oynandı. Daha formda bir Galatasaray ve oturmuş bir Beşiktaş kadrosu ile bu maç daha çok canlar yakabilirdi. Beşiktaş acilen forvet üretmeli. Denizli artık uyarı mı alır ne yapar bilmiyorum ama artık futbolun bir iki doğrusunu uygulasa fena olmayacak. Galatasaray ise zaten yorgun olmadı mı ya da istedi mi iyi oynar. İyi oynamadan Beşiktaş'a 3 attılar. Ötesi yok. Beşiktaş ise kötü yakaladığı rakibine gol atmadı.

Marquinhos

İntikam Zamanı Adebayor


Bugün maçı canlı izleyemedim, ama özetlerine baktım maçtan sonra. Adebayor, attığı golden sonra bütün sahayı koşup Arsenal taraftarlarına doğru kayıyor ve gol sevincini onlar ile paylaşıyor. Bu da Arsen Wenger'e kapak oluyor. Bu arada skor yanıltmasın ilginç maç oldu, Arsenal 4 2 mağlup oldu ama maç 5 4 Arsenal galibiyeti ile bitebilirmiş.

Maradona

Derbinin Kadroları

Galatasaray: Franco, Sabri, Emre Aşık, Servet, Hakan Balta, Topal, Sarp, Arda, Keita, Kewell ve Baros

Beşiktaş: Rüştü, İbrahim Kaş, Sivok, Ferrari, İsmail,Ersnt,Ekram Dağ,Yusuf,Serdar Özkan, Tabata ve Nihat


Galatasaray, herkesin tahmin ettiği bir ilk 11 ile çıkacak sahaya. Ayhan sakatken son Ankaraspor maçında bazı zorluklar yaşamıştı Galatasaray. Arda eğer Milli Takım tramvasını atlattıysa, Galatasaray 4 haftadır alışılmış oyununu sürdüdür. Galatasaray'ın en büyük artısı Gökhan Zan'ın olmaması.

Beşiktaş'ta ise herkes Mustafa Hoca'nın yapacağı sürprizi merakla bekliyordu. Yarın acaba kaç köşe yazarı Tabata ve Yusuf aynı anda olmaz gibi 100 sene öncesinden kalmış yorumlar yapacak? Ömer Güvenç kadroları verirken Ekrem Dağ'ı ön libero olarak söyledi. Bakalım Beşiktaş'ın sahaya dizilişi nasıl olacak?

Maç ile ilgili dileklerim ise, hakemin maçın önüne geçmediği, penaltı olmadığı ve güzel futbolun oynandığı bir maç olur umarım.

Maradona

12 Dev Adam Tarihe Bir Sayfa Daha Ekledi

Kerem Tunceri, Ömer Onan, Hido, Ersan ve Ömer Aşık

Rubio,Navarro, Reyes, Fernandez ve Gasol


Milli takım maça fena başlamadı. İlk atağımızı Ömer'in kaçırdığı turnike ile kaçırsak da, Gasol Rubio ikilisi anlaşamayınca top gene bize geldi. Bütün maçı böyle anlatsam gelip kimse madalya takmaz di mi ? :) Neyse efendim şu anda maçın 4.20 si falan oldu Tanjevic mola aldı. Bizde Hido oyuna giremedi bir türlü. Ömer Onan da Navarro'ya adım attırmıyor henüz. Ama Fernandes çok etkili oynuyor. Ayrıca efendim Ömer Aşık ve Kerem Tunceri A.Ş ikili oyunları ile potaya rahat gidiyor, ama efendim işte Hido ile 2 , Ersan ile 1 erken atış deneyip 6 sayı geriye düştük.Bakalım moladan sonra neler olcak? Ömer Aşık şu ana kadar ince ince Gasol'u dövüyor. Çok mutluyum açıkçası, pota altında beklediğimden daha iyiyiz. Fernandes ağırlığını koymak istiyor maça ama Ömer Onan çok yakın savundu onu, 2 faulü aldı ve yerini Sinan'a bıraktı Ömer. Mola bize yaradı sanki. Kısalar biraz daha pota altına yakın durmalı müdafada. Çünkü zaman zaman rebaundlarda az kişi kalıyoruz. Maçın 7 46sı bitti nazar değmesin Ömer Aşık oynuyor. Kerem gene güzel yönetiyor bizim takımı. Ayrıca Semih oyuna girdi , ilk topla potaya çok rahat gitti. Yoksa Semih de mi patlamasını bu maça sakladı? Tanjevic'in molasından sonra biz çok iyi oynamaya başladık. Bakalım ilk çeyreğin sonuna 1. 37 kalalı İspanya mola aldı. Bu çeyreği nasıl kapatcağız? Sinan Güler de bizden, genç keller üyesi. Güzel bir top çalma denemesini tamamlayamadı.

İlk çeyrekte 22 20 geri kaldık. Basit matematik hesaplarıyla İspanya kendi ortalamasından fazla attı , ya da biz çok yedik diyebiliriz. Maç çok hızlı geçiyor. Bizim oyunu sete dönüştürüp, doğru pas attığımız ataklardan boş döndüğümüz hiç olmadı daha. Ne zaman zorlama atış yapsak o zaman sıkıntı yaşadık. Fernandes'i durdurursak iyi olacak, 11 sayı ile ilk çeyrekte en skorer isim. Bizde ise Ömer Aşık 9 sayı attı.

İkinci yarının ilk 2.30 dakikasında sadece 2 sayı atabildik. İspanya ise Semih ve Oğuz'a biraz üslük kurmuştu ki, Hemen Ömer Aşık geldi saha içine. Ersan Navarro'yu tutmaya çalışıyor, biraz etkili olursa işimiz rahatlaşır. Yalnız çok garip bir şey var, rebaund denemez ama bütün ortaya düşen topları inatla İspanyol kısaları alıyor. Bizim kısalar da biraz uyanmalı. Ender biraz tutuk başladı diğer maçlara göre, eğer maça dönerse iyi olur. Bu arada Mark Gasol, Paul Gasol'dan daha iyi oynuyor şu dakikaya kadar. Yalnız gerçekten İspanyollar bu ikinci toplar sayesinde neredeyse sürekli 2 atak bir arada yapıyor. Hido ilk basketini maçın 16. dakikasında atıyor. Mark Gasol'a iyi oynuyor der demez adam 2 faul üst üste aldı. Kerem öyle bir el üstü atış yaptı ki şimdi, gönülleri gene feth etti. İkinci periyotta ilk kez öne geçtik. Periyodun ve ilk yarının bitimine 43 saniye kala mola aldı İspanya. Ersan son bir üçlük ile ilk yarının son basketini attı. 36 34, biz önde kapattık maçı.

İspanya maç başına 77 sayı ortalaması ile oynamış. Türkiye ise 70 sayı yeme ortalaması ile. İlk yarıda yediğimiz bu 33 sayı yaptığımız iyi müdafanın göstergesi. Biz ise 88 sayı ortalaması ile hücum yaptık. 36 sayımızın tek sebebi, zaman zaman yaptığımız ve kaçan zorlama atışlar. Yani tutmadım ama bir istatislik ,şöyle özetleyebilirim, bugün yaptığımı her 5 zorlama atıştan sadece 1 tanesi basket oldu. Ama öte yandan potaya ikili oyunlar ya da penetreler ile ne zaman yüklensek o zaman çok isabetli hücumlar yaptık. Aslında müdafada da fena değiliz, ama çok ikinci top şansı bıraktık İspanyollara. İlk periotta bizim ve aynı zamanda maçın en skorer ismi attığı 13 sayı ile Ömer Aşık. Ömer'i 8 sayı ile Kerem ve 7 sayı ile Ersan takip etti. Hido ve Ender ise 2 sayı attı. Onların da yüklenmesi lazım biraz. İspanya'da ise Fernandez 11 sayı attı. Paul Gasol 9, Mark Gasol ise 7 sayı attı. Navarro ise sıfır ile oynadı. İkinci yarıda da Navarro açılamazsa işimiz çok rahat olur.


3. perioda İspanya hızlı başladı biz ise inatla hücumda saçma tercihlere esir olduk. İlk 3 dakikada 9 3 lük bir seri yakaladı İspanya. İlk 5 dakikada 3 sayı atabildik sadece. Ama sonra hemen Ersan ile bir üçlük bulduk. Fark 1 sayı oldu, 43 42 İspanya önde yazarken ben, Sinan Güler bir basket daha atarak maçı 43 44 yaptı. İnanılmaz bir ikili müdafa yaptık Paul Gasol'a. Semih ve Ersan çok güzel yardımlaştı. Gasol çıldırdı resmen ve teknik faul geldi. Şimdi maçı yorumlayan kişinin verdiği istatisliğe göre İspanya maç başına 36 faul atışı kullanırken bu maçta 27. dakika bitiyor ve sadece 6 faul kullandılar. Ender bugün etkisiz ötesi kötü ama takım çok iyi oynadığından yırtıyor o da. Bakalım son periotta Hido ve Ender'den bir tanesi devreye girerse, koparırız biz bu maçı son çeyrekte. Son çeyrekte 49 48 Türkiye üstünlüğü var.

Son periyod , buraya kadar maçı iyi getirdik, umarım kazanırız. Semih süper bir blog ile başladı maça. Hucumda doğru tercihler ve Hido'nun biraz bastırması ile biz bu farkı açarız. Of allahım Ender'in eli çok kötü bugün. 11'de 8 isabet 3lük isabet ile oynayan Ender henüz atamadı bir üçlük. Ayrıca bugün serbest atış yüzdemiz de düştü. Sinan bu dakikalarda defasnta güzel işler yapıyor. Engin ilk basketini maçın 33. dakikasında atıyor. Boş pozisyonda güzel bir 3lük. Son yedi dakika ve Fernandes ve Paul Gasol oyunda. Biz de Ömer'i ve Hido'yu alsak güzel olcak. Savunmayı güzel yapıyoruz şu ana kadar. Son 6 dakika ve 55 53 biz öndeyiz. Semih Gasol'u gene blokladı, ama sayıyı yedik. Efendim Ömer Aşık ve Kerem takımın en skorer isimleri , ama hala almadı oyuna Tanjevic. İspanya yaklaşık 2 3 dakikadır alan savunması yaparak bizi biraz durdurdu hücumda. Allahtan çok iyi savunma yapıyoruz. Tam 4 dakika var ve Tanjevic molasını alıyor. Bakalım nasıl hamleler gelecek. Hido, Kerem ve Ömer'den en az iki tanesini alması lazım bence oyuna. Off Allahım son bir dakika ve Hido inanılmaz bir hata yaptı. 1 sayı ile öndeyiz. Ayrıca Ömer niye hala girmedi oyuna? Engin çok güzel oynuyor, Semih de öyle, ama en azından Ender çıkarılıp, Kerem ya da Ömer girebilirdi. 38 saniye kaldı, biz atak yapıyoruz, Ender yaktı takımı sanırım. 12. 3 saniye var, İspanya mola aldı. Hücum şansı onların. Çok kritik bir nokta. Bakalım neler olacak? Eğer ki maçı kaybedersek Tanjevic kötü hoca, kazanırsak iyi hoca olacak, daha doğrusu tercihlerinde doğruyu yapmış olacak. Dalga geçermiş gibi gitti Ömer'i şimdi aldı. Bari 2 dakika önce alaydın hocam. Ömer inanılmaz bir blog yaptı. İnanamıyorum ya. İnanamıyorum kazanmaya sadece 2.1 saniye var. Kasti faul oldu ve şimdi 2.1 saniye var ve 2 de 2 atıyor Semih Erden. İnanamıyorum gerçekten , Ömer Aşık çok affedersiniz ama beynine verdi resmen o blogda. Olimpiyat ikincisi İspanya'yı yendik. Off size sonsuz teşekkürler. Tanjevic'in son 4 dakikadaki kötü yönetimine rağmen helal olsun size.

Maradona

Türkiye - İspanya

Futbolda babayı aldıktan sonra, ülke medyası deli gibi 12 dev adam sevdalısı oldu. Hatta işi abartıp "Boğayı Şişleyin, Boğayı Boğun" gibi şuursuz başlıklar atmaya başladılar. Aslında biz de ilk maçı yazdık, diğer maçlar biraz günbürtüye gitti. Ama şimdi güzel bir cumartesi ve 16 : 45'i bekliyorum. Dün geceden beri belirli aralıklar ile Euro 2009'un resmi sitesine bakıyorum. İşin özü ortada aslında , Maç başı 88.3 sayı atıyoruz, ve 70.3 yiyiyoruz. Yani ortada bir 18 sayı fark var. Ayrıca yüzde 42.4 üçlük ile turnuvanın en isabetli 3lük aran ikinci takımıyız. Ayrıca inanılmaz bir şekilde turnuvanın en iyi serbest atış yüzdesiyle devam eden takımız. Bu rakamlar kağıt üzerinden tek başına bir şey ifade etmiyor belki, ama uzunca zamandır bizim milli takımı ve basketbol ligini takip eden birisi olarak, şaşırtıyor zaman zaman. Özellikle serbest atış oranındaki isabet, yıllarca kaçırdığımız serbest atışların acısını çıkartıyoruz sanki.

Hidayet Türkoğlu, sanki bu takımın NBA yıldızı değil, formayı ilk kez giyen oyuncusu. Takımın dengesini hiç bozmuyor. Zorlama şutlar ve penetre ile direkt potaya yönelmeleri bıraktı. O da hücumlarda en doğru tercihleri yapıyor. Ersan ve Ender ise, inanılmaz işler yapıyorlar. Ersan'nın zaten oynadığı basketbolu hepimiz biliyorduk, ama Ender'den bu kadarını beklemiyordum. Daha doğrusu Ender'in kendisini Milli Takım'a bu kadar adayacağını ummuyordum. Yoksa fundemantal olarak en iyi Türk basketbolcu kendisi. Kerem ise olgunluk dönemi eserini icra ediyor.

Gelelim turnuva öncesi takımın en merak edilen bölgesi pota altına. Açıkçası ben hala Memo ve Kaya'nın turnuvada olmayışını kabullenemiyorum. Oğuz ve Ömer ne kadar üst düzey oynasalar da, en azından bu iki ustanın orada olup işleri kolaylaştırması gerekirdi. Gene de helal olsun Oğuz ve Ömer'e bugüne kadar boyalı alanda çok iyi işler yaptılar. Ama bu İspanya maçı hem takımın hem de bu iki uzunun en büyük sınavı olacak turnuvada.

Rotasyon ve Takım Savunması

Genelde Tanjevic'in rotasyonları bu turnuvaya kadar kabak tadı verirdi. Barış , Sinan ve Bekir'i çok iyi kullanıyor ve oyuncular da forma şanslarını çok iyi değerlendiriyor. Ayrıca Engin ve Ömer Onan da sağlamken benchin katkısı bir başka oluyor. Takım savunmasında ise farkı açtığımız zaman inceden bir yumuşama oluyor, ama hiç bir zaman uzun süreli kopuşlar yaşamamamız çok önemli ve güzel. Semih sen de artık patlayacaksan patla.

Tanjevic

Hocam seni hiç sevmiyorum, sevmeyeceğim de. Bence başarılı da değilsin, bu kupada madalya alsan bile. Çünkü sen bu takımın başına yeni geçmedin. Bu takım 2008'de olimpiyatlara gidemediyse, 2005 ve 2007'de çok kötü dereceler aldıysa hepsi senin suçundur. Bu turnuvada çok iyisin ama hakkını vermek gerekir. Hiç bir dakika oyundan kopmuyorsun, maçı yaşıyorsun. Gene de bu turnuvada yaşattıkların ve yaşatacakların için teşekkürler.

Maradona

12 Dev Adam

Yazı yolda, ama ancak yarın öğlen gelir :)

11 Eylül 2009 Cuma

Premier Lig

Sıkıcı ve bezdirici bir hafta yaşadım ben de bütün Türk halkı gibi. Sinir, stress, üzüntü derken, şu anda boş bir Cumartesi beni bekliyor. İşten eve gelirken, uzun süredir aradığım bir kitabı da buldum ve çok mutluyum. Her yerde yağış olacak deniyor, çok şükür hala yağış başlamadı İstanbul'da. Yarın yağmur olabilir diye, bütün planımı evde oturmak üzerine yaptım. Tabi bir futbol sever olarak , bir yanda derbi heycanı var, bir yanda da Premier Lig heycanı ve bir yanda da 12 Dev Adam.

Tottenham ve Manchester City ilk ciddi sınavlarını verecekler. Manchester City, Arsenal ile oynuyor. Tevez yok, Robinho memleket yorgunu, al sana bir Tello daha .Bu ikili olmazsa City zorlanır mı derseniz, zorlanır valla . Bütün maçlarını izledim City'nin , Tevez sanırım 2. hafta aldı formayı ve çok önemli işler yapıyor, Robinho ise takımın ataktaki beyni. Arsenal'de ise uzun süreli sakatlar dışında, Arshavin olmayabilir. Arsenal Manchester United karşısında şaibeli bir mağlubiyet almıştı, bakalım bu hafta nasıl olacak? Tottenham ise ManU ile oynayacak. Bu maçı hafta içi Beşiktaş ManU maçına bilet almış biri olarak merakla bekliyorum. Evet evet, bir Galatasaraylı olarak, Avrupa maçında tribünde yerimi alacağım. Bakalım nasıl olacak. Maçın son 15 dakikası bizim derbi ile çakışacak ama olsun, gene de izlerim biraz.

Onun dışında , Liverpool Burnley karşısında moral arayacak. Pazar günü ise Birmingham derbisi var. Bakalım gülen taraf kim olacak? Pazar gündüz evde olamayacağım için kaçıracağım ama denk gelirse Marquinhos izler. Efendim işte aşağıda da toplu program var. Unutmayın maçları TVANTS adlı program ile , Eurosoccer kanallarından Çince olarak izleyebiliyorsunuz.

Not: 12 dev adam ile 17 : 00 daki maçlar çakıştığı için tercihimi 12 dev adamdan yana yapacağım. Bu ayrıntıyı yeni fark ettiğim için yazının gerekli yerlerini düzelttim.

Cumartesi, 12 Eylül 2009
Blackburn v Wolves 17:00
Liverpool v Burnley 17:00
Man City v Arsenal 17:00
Portsmouth v Bolton 17:00
Stoke v Chelsea 17:00
Sunderland v Hull 17:00
Wigan v West Ham 17:00
Tottenham v Man Utd 19:30

Pazar, 13 Eylül 2009
Birmingham v Aston Villa 14:00
Fulham v Everton 18:15

Maradona

Ankaranın Dikmeni, Geri Gelirsem Öp Beni

Rezillik dallanıp budaklanıyor, federasyon olaya yerinde müdahaleler yapıyor, Ankaraspor maçı erteleniyor, fakat yorumcularımızdan Trakedi'nin de belirttiği gibi Ankaragücü maça çıkabilecek. Gönlümden geçen iki takımın da bir şekilde küme düşmesi. Şimdi bir de olayın diğer boyutu var. Geçen sene Gençlerbirliği ve Hacettepe, ensest ilişkilerini lige yansıtabildiler. Yetmedi sezon başı, iki takım arasında transferler gerçekleşti, biz bloglar yazdık, bu iş çok saçma oluyor dedik. Medyadan da bir iki isim yazdı, ama çoğunluk İlhan Cavcav'ın kepazeliklerine göz yumdu. Oldu olacak Gençlerbirliğini de alsınlar yanlarına 3lü yapsınlar. Zaten İlhan Cavcav'ın Türk futboluna zararlarını belirten yazımız da en geç hafta içi blogumuzda. Federasyon bu olay karşısında dik duruyor, yanlız unutmamaları gereken iki nokta var, birincisi karşılarındaki adam dünyanın en yüzsüz adamı, ikincisi ise federasyon da buna benzer vakalarda geçmişte çok yanlış davrandı.

Benim aklıma ilk gelen iki örnek. Birisi İstanbulspor Adanaspor ikilisi, diğeri de işte geçen seneki Hacettepe Gençlerbirliği. Şimdi yani İ. Melih Gökçek bu örnekleri sabaha kadar zorlayacak. Açıkcası hukuk kavramlarına biraz uzağım ama gene de bildiğim kadarı ile geçmişteki olayları emsal gösterme durumu var. Ayrıca bize okulda devletin sürekliliği esastır, aynı şekilde devlet durumlarının da duruşları süreklilik gerektirir gibi şeyler öğrettiler biraz biraz. O yüzden federasyonun bu olayda duruşunu desteklerken, geçen sene ve ondan önceki senelerde olana bitene ses çıkarmamasını anlayamıyorum.

Ben Olsam Ne Yapardım

Günlerden 23 nisan olsa ve ben federasyon başkanlığı koltuğuna otursam olayı şöyle çözerim. ( Kanunları ve kuralları bilmiyorum, sadece kendi mantık ve ahlak yargılarım ile çözeceğim olayı) Öncelikle 3 Ankara Takımını TFF 2. ligde farklı gruplara yollarım. 2. olarak bütün oyuncuların sözleşmesini fesh ederim. 3. olarak bu takımların bu sene olacak yayın geliri ve benzeri gelirlerine el koyar, bununla da mevcut futbolcuların yıl sonuna kadarki alacaklarını öderim. Böylece , lige şahibe karışmaz, futbolcular ve teknik adamlar zor durumda en azından maddi olarak kalmaz. Bir de Lig 15 takıma düşünce , Bank Asya'dan yükselme olayına el atıp , bir senelik yeni bir düzenleme getiririm. Seneye misler gibi tertemiz bir ligimiz olur. Böylece sanırım hiç kimse futbol dünyamızda bir daha ensest ilişkiler yaşamaya cesaret edemez.

Maradona

Bursaspor Açılımı

4 büyüklerin peşine takılık giderken, gönlümüzün , aklımızın bir yanı hep Bursa, Eskişehir , Adana ve İzmir gibi futbol kentlerinde. Maçlarının çoğunu 3 dakika izliyoruz, haberlerini zar zor görüyoruz gazetelerde. Ama onlar kendi şehirlerinin takımlarını sevmekten hiç vazgeçmiyorlar. Hasan da böyle bir dostumuz. Aşağıdaki iki blog kendisinin yazdığı bloglar. Biz de kendisiyle blogu sayesinde tanıştık. Onlar bize Bizans diyorlar , zaman zaman haklılar da. Blogumuzda farklı seslere yer vermek için kendisinin de oluruyla böyle bir uygulama başlattık. Hasan'ın blogundan dikkat çeken yazıları , ondan aldığımızı belirtmek önceliği ile kendi blogumuzda yer vereceğiz. Umuyorum ki bu sadece Bursaspor ile de sınırlı kalmayacak. Aklımızdan geçen başka takımlar da var. Hasan ve Bursaspor'u daha yakından tanımak içinse kendisiyle önümüzdeki hafta iki blogda da yayınlanmak üzere bir sanal röportaj gerçekleştireceğiz. Siz de eğer soru sormak isterseniz, bize iletişim adresimizden, ya da bloga yorum yazarak ulaşabilirsiniz. Zaman zaman bizden farklı ve sert düşünüyorlar, ama onlar 4 büyüklere karşı isyan ediyorlar, bunu anlamak lazım, sevmesek bile saygı duyulması gereken bir duruş. Hayırlısı olsun.



http://emosimoghislain.blogspot.com/

http://bizoluruzamigoyasar.blogspot.com/





Yazı onun blogundan aynen alınmıştır.



Nasıl Yeneceklerse


Engin Aksöz bugün Olay gazetesindeki köşesinde çok güzel bir yazı yazmışİstanbul Medyasıyla ilgili...Bence okunup dersler çıkarılabilecek bir yazı...Maçı nasıl çantada keklik gördüklerini...Bizim futbolcularımızı nasıl hiçbirinin adam yerine koyup bir kere bile izlemeden yoksaydıklarını çok güzel bir dille anlatmış...
Nasıl yeneceklerse!...Pireyi deve yapan medyaya göre Fenerbahçe, Bursa’daki maçın kesin favorisiymiş!...
Koskoca transfer sezonunu, kendilerine özgün haber bulamadıkları için Sercan Yıldırım asparagası üzerinden yürütenler, başka türlü yazsalardı şaşardım zaten!...
Kaç kere canlı canlı izlediniz Bursaspor’u?
Herhangi bir oyuncusunu sahanın dışında görseniz, ‘işte bu’ diyebilir misin?...
Nasıl oynar, kim ne yapabilir, yabancıların kalitesi nedir, haberiniz var mı? …
At gözlükleri takınca, insanın çevreyle ilişkisi de kesiliyor!...
Sadece önlerini görenlerin, sağından, solundan haberi olamaz ki…
Sadece İstanbul’la yaşar, ötesine takılmazlar…
Şimdi Bursaspor bu zevata göre çantada keklik!…
Gelecek, görecek, yenecek, gidecekler...
Kendilerince taktik de geliştiriyorlar…
Cezalı Emre Belözoğlu oynamasa da ‘no problem’..
Ne güne duruyor Özer Hurmacı ile Mehmet Topuz!...
Sonra Dos Santos, Alex de Souza, Deivid de Souza, Semih Şentürk, Daniel Güiza, Christian Baroni de var…
Savunma etten duvar, orta saha çok yaman, ileride birileri bir şekilde hep atar!...
Fener de üç puanı kapar…
Hesap bu kadar basit, iş bu kadar kolay…
Taktığın at gözlüklerini seveyim!…
Bu kadar mı kolay, bir İstanbul kulübünün, bir başkasını paketleyip, evine servis etmesi…
Başkalarının titrine, kimliğine, gücüne saygıyı ne zaman öğreneceksiniz siz...
Babıali medyası dedikleri şey işte bu!...
‘Ne kadar Fener, ne kadar G.Saray, ne kadar Beşiktaş, o kadar tiraj ve reyting’ diyenleri utançlarıyla baş başa bırakıp, sadede gelelim…
Bursaspor, Fener’e asla teslim olmayacak…
Hatta kafa tutup, 3 puanı cebine indirecek…
Fenerbahçe medyası Bursaspor’u ‘çantada keklik’ görüyor ama, pazar gecesi fena halde yanılacaklar …
Alex de Souza, Dos Santos, Semih Şentürk, Daniel Güiza, Özer Hurmacı, Mehmet Topuz’la diğerleri sizin olsun…
Sercan’ı, Turgay’ı, Batalla’yı, Hüseyin’i, Ergic’i, Volkan’ı, Bekir’i, Shin’i adam yerine koymayanların çekeceği var üç akşam sonra…
Bursaspor kazanırsa lehine ne yazacaklarından çok, yenilgiye ne kılıf arayacaklarını şimdiden merak etmeye başladım.



http://www.bursasportif.com/haber.php?id=6613

Derbiye Doğru

Galatasaray ve Beşiktaş bir kez daha bu haftasonu karşı karşıya gelecekler. Bu maçtan önce bu maçı önemli derecede etkileyecek faktörler var. Beşiktaş cephesine bakarak başlayayım.

Beşiktaş'ta Denizli değişik şeyler deneyebilir. Biraz da zorla deneyecektir bunu. Dünkü Maç Toplantısı programında Bobo ve Nobre'nin oynamasının zor olduğu söylendi. Nihat da sakat bildiğimiz kadarı ile. Holosko formda ve bence formayı alacak bu derbide. Milli maçlarda gol attı ve öyle geldi. Yeni transfer Tabata da bence ilk onbirde olacak. Sğda Holosko ve ortada Tabata şimdilik tamam gibi. Tello'yu uzun zamandır kesmedi Denizli. Hatta geldiğinden beri neredeyse hiç kesilmedi Tello ve bence soldaki yerini alacak. Buna göre Tello Ernst Fink Holosko ve önlerinde Tabata olacak Beşiktaş'ta.Peki önde kim olacak yani forvette? Nihat beklenecek bence. Şimdi Beşiktaş'ın sitesine baktım ve antremanda topla çalışan tek forvet neredeyse Nihat. Bu yüzden sanırım Nihat oynayacak tek forvet. Uzun bir zamandır gol bulamıyor Nihat. Tek forvet oynamak da ona pek gelmiyor ama bir fark var artık. Arkalarında ara toplar atabilecek bir Tabata olacak bu sefer.

Şimdi Maradona ile de konuştum o da Tello'dan pek umutlu değil. Sahada anca yürür diyor. Milli takımdan 15 saatte döndü ve yorgun ama bence Tello olmazsa Beşiktaş çok zorlamasın bazı şeyleri derim. Rakibi zorlayacak bir adam varsa o da Tello.

Defansta ise Denizli değişik bir 4lüye gidecek. Antremanda Ekrem Ferrari Sivok ve Üzülmez denenmiş. Vallahi Ekrem geçen sene fena değildi. Bu sezon ise çok şans alamadı. Bakalım bu şansı nasıl değerlendirir? Sol kanat ise şu an beni biraz düşündürdü. İbrahim'in yetenekleri belli ve Tello da yorgun dersek o kanat biraz sıkıntı olacak. Milli takımdaki gibi Köybaşı sol açık ve arkasında da Üzülmez olursa bu Galatasaray için hem sürpriz olur hem de sol kanat hız arttırır. Sağ kanat ise Holosko'nun moraline bağlı ki bu hafta moralli. Sağ kanadın daha etkili olacağını düşünüyorum bu maçta.

Beklediğim kadro ise: Ekrem Ferrari Sivok Üzülmez.......Tello(Köybaşı) Holosko Fink Ernst Tabata......Nihat

Galatasaray'a bakalım biraz da. Milli takıma en çok oyuncu veren takım. Arda ve Servet bu takımın en yorgun oyuncularından şu anda. Arda özellikle çok yıprattı kendini ama derbi var bu haftasonu ve o kendini bir şekilde hazırlar. Zaten kaptanlık da bunu gerektirir. Bir eksik de Gökhan Zan ki bence eksik değil olumlu bir şey onun oynamayacak olması. Hem eski takımına karşı duygusal problemlerden arınmış bir defans olur hem de daha ayakları yere basan bir 4lü olur Beşiktaş karşısında. Emre Aşık ilk akla gelen adam. Oynarsa yine sırıtmaz ve Zan'dan da kötü olmaz. Bir ihtimal daha var ki o da Hakan Balta'nın göbeğe geçmesi ve de Caner'in sol kanat oynaması. Bu ihtimal da olabilir ve bu bence yine sırıtmaz. Dediğim gibi burada iş Servet'e düşüyor. Milli takım onu ne kadar yordu göreceğiz.

Yorgun dedik ama Arda mutlaka oynayacaktır. Elano yine yedek başlar. Kendisi daha bugün dönecek milli takımdan. Oyunun ilerleyen dakikalarında oyuna girecektir. Keita çok iyi oynadı milli maçlarda o da biraz yorgun gelecek ama yine de ilk 11 başlayacaktır. Kewell burada çok iyi bir joker bence. Sağda da solda da başlasa sırıtmaz. Sonradan girse de iyi gelir takıma. Forvette Baros çok formda ama sakat dönmüş. 4 gol atmış San Marino'ya. Forvette de bir joker olan Nonda var.Defansa bir alternatif de Emre Güngör. O da takımla çalışmış. O da oynayabilir. Bir eksik de Aydın Yılmaz. Takımdan ayrı çalışmış.

Ortasahada ise bu sefer yine bir 3lü beklenebilir. Ayhan,Mustafa Sarp ve Mehmet Topal bu maçta 3lüyü oluşturabilirler. Barış Özbek de girebilir bunların arasına. Bekledğim kadro 4 3 3 şimdilik: Sabri Servet Emre Güngör(Aşık) Hakan Balta......Sarp Ayhan Topal......Arda Keita Nonda(Baros)

Bir faktör de yağmur. Bu sefer can alan yağmur haftasonu da şiddetli yağabilir. İki takım zaten eksiklerle ve yorgunlukla mücadele verecek. Bu yüzden açıkçası kısır bir maç bekliyorum ama bir de yağmur buna katılırsa iyice düşer kalite. Tabi bir de ertelenme riski var maçın. Bu maç ertelenirse ligde çoğu maç zor oynanır. İzleyip göreceğiz. Sevgiler.


Marquinhos

5. Hafta

Galatasaray - Beşiktaş



Sezonun ilk derbisi, malum fikstürler bir yere kadar oynandığı için 5. haftamıza denk geldi. Maçın mutlak favorisi Galatasaray olarak gösteriliyor, bu maçı uzun uzun işleyeceğiz yarın ama herkesin bildiği klişe , derbinin favorisi olmaz. Eh Galatasaray'ın sezona daha formda başladığını söylemek için bilim adamı olmaya gerek yok. Eğer ki milli maçlar için ara verilmemiş olsaydı Galatasaray çok avantajlı çıkardı sahaya , ama Mustafa Denizli bu 2 hafta içinde eminim garip süprizler hazırlamıştır bizim için. Bir de Frank Rijkaard'ın ekibinde rakiplerin maçlarını takip eden bir kişinin olduğunu ve rakipler ile ilgili ayrıntılı raporlar verdiğini biliyoruz. Mustafa Denizli 4 4 2 ' ye dönerse bütün bu raporları çöpe atarız. Yarın zaten blogumuzda derbi heycanını doya doya yaşayacağız.



Kayserispor - Ankaraspor



Çarpık ilişkiler maçı erteledi. Şu genel yazı bitsin konunun haberlerini daha şuurlu bir kafayla iletmek lazım.





Denizlispor - Diyarbakırspor



Nurullah Sağlam ile ilk maçına çıkacak Denizlispor. Sezona hoca kovduracak bir fikstür ile başladılar. Sağolsun Ali İpek Bey de fırsatı iyi değerlendirdi. Nurullah Sağlam çok vizyonlu bir hoca ve daha malesef kendisi kadar futbolu seven ve bilen bir yönetim ile çalışamadı. Diyarbakır ise sezon öncesi yapamadığı kampın hızlandırılmış bir versiyonunu yaptı bu tatilde. Diyarbakır'da 8 futbolcu topu ileri vuruyor, ilerideki hızlı forvetler Mendoza ve Tazemeta'dan birisi topu yakalıyor ve genelde pas bile yapmadan gole gidiyorlar. Maç beraberlik kokuyor, eğer bir takım kazanacaksa o da bence yeni hocasının şerefine Denizlispor olur.



Manisaspor - Sivasspor



Nedense herkeste Sivas kazanır havası medyada. En azından ligtv.com.tr ve benzeri sitelerde Sivas şu kadar günlük galibiyet hasretine son vermek istiyor gibisinden haberleri yapıyorlar. Manisa kaybettiği Fener maçında bile iyi futbol oynadı. Sezer takıma yeniden adapte olmuştur diye düşünüyorum. Ayrıca Ufuk transferinden sonra Mehmet Güven, Yaser ve Orkun da Manisasporlu oldular. Yaser'in pek iş yapacağını düşünmüyorum, ama Orkun şu anki Manisa kalecisinden daha etkili. Mehmet Güven ise İstanbul'dan Manisa'ya gitmesine sebep olan yanlışlarını görürse, biraz toparlayabilir. Maç iddaa jargonuyla 1 0 çifte şans olarak biter :)



İstanbul BŞB - Trabzonspor


Yağmur sebebi ile maçın stadının değişme olasılığı var. Daha doğrusu Trabzonspor böyle bir talepte bulunmuş. Alırız haberi en geç yarın. Abdullah Avcı bu sene takımı çok iyi motive ediyor. Hedefleri Avrupa zor gibi gözükse de, bu sene ligi daha ciddiye alıyorlar. Trabzonspor'da ise gazetelerden okuduğumuz kadarıyla Gökhan ve Umut antremanlarda bile gol atamıyorlarmış. Geçen sene en farklı galibiyetlerini İstanbul BŞB'iye karşı almışlardı. Hiç sanmıyorum galip gelebilsinler bu maçta. Eğer orta sahada Tjikuzu gene tribünlerde olursa, Bross da değişen 3. hoca olacak.


Bursaspor - Fenerbahçe



Derbi haftası olmasa kesinlikle haftanın maçı olurdu. Bursaspor çok formda. Fenerbahçe 4te 4 yaptı ama son 2 resmi maçıyla ilgili çok eleştirildi. Bursa'da Ergic ve Batalla yavaş yavaş uyum sağlıyor, bir de Shin var, ligin bence en kaliteli forvetlerinden. Fenerbahçe'de ise Emre Belezoğlu yok, Topuz mu, Özer mi oynayacak kesin değil. Aslında maç Bursa için bence çok önemli. Geçen hafta Trabzon'dan aldıkları 1 puanın üstüne bir de 3 puan alırlarsa , Bursa'yı kimse tutamaz bu sene. Fenerli kardeşim Marquinhos zaten yazacaktır maçı uzun uzun , ama aksilik olmazsa bir de Bursalı bir kardeşimiz yazacak maçı. Yüzde 100 değil ama yüzde 80 yazar gibi geliyor bana .



Gaziantepspor - Kasımpaşa



Kasımpaşa Yılmaz Vural'a kavuştu. Biz Yılmaz Vural'a kavuştuk. İlk maçları yeni hocası olan takım kazanır gibi yazılı olmayan bir kural var yıllardır ligimizde. Ama Antep güzel takım. Tabata'yı Beşiktaş'a sattılar, yerine iki oyuncu aldılar Portekizli. Bakalım nasıl olacak yeni düzen. Zaten oyuncu kalitesi ligi ilk 8 içinde bitirmeleri için yeterli, performasları ile ilk 8'in neresinde olacaklarını belirleyecekler. Umarım forvetler iyi çıkar ve şu Beto ayısını izlemekten kurtuluruz. Nobre Beto el ele , hep beraber Santos'a . Kasımpaşa ise Azar Karadaş'ı aldı, bakalım Yılmaz Hoca ilk kime tekme atıcak.



Gençlerbirliği - Eskişehirspor



Yahu şu Ankara takımlarını artık hiç sevmiyorum. Geçen sene bir tanesi, bu sene başka bir tanesi sürekli çarpık işler peşinde koşuyor. Sezon başında İlhan Cavcav , Hacettepe ve Gençlerbirliği kadrolarını karıştırıp olabilcek en kuvettli takımı kurdu. Gençlerbirliği bu sene fena oynamıyor. Rakipleri ise ES ES. Çok formda ve deplasmandan en az 1 puanla dönecek güce sahip Es Es. Anadolu'da böyle zevkli maçlar varken maalesef sadece 4 büyüklere karşı izleyebilmek hüzünlendiriyor beni.


Antalyaspor - Ankaragücü



Buraya kadar iyi kötü futbol yorumladık, bu maç için fanatik Antalyasporlu olacağım. Şu İ. Ahmet Gökçek'in suratını muşmulaya çevirir umarım Antalyaspor. Zaten Mehmet Hoca da gazı verdi hafta içi ve meydan okudu Ankaragücü'ne. Eh Allah büyük, zalimin yaptığı yanına kar kalmaz, önce Ankaraspor, sonra Ankaragücü düşer kümeye inşallah.

Maradona

10 Eylül 2009 Perşembe

Galatasaray - Beşiktaş (BİLETİX)

Sezonun ilk derbisi, anket yan tarafta nacizane oylarınızı bekler. Maç sonuçu dışında bir şey sormak istiyorum. Biletix'ten memnun musunuz? Bundan 3 4 sene öncesine kadar kombineli bir taraftarken, gerek biraz stat havasından uzaklaşmak istemem, gerekse ekonomik kriz yüzünden bir süredir kombine sahibi değilim. O günden beri de Biletix düşmanıyım. Evim Merter Migros'daki Biletix'e yürüyerek 2 dakika. Kaç kere sabahın köründe sıraya girmeme rağmen, karaborsacı .içlerin 10 kişi gelip öne geçmesi ve akabinde çıkan kavgalar sonuçu elim boş döndüm. Hiç olmadı 20 kere şikayet ettim orada çalışan dallamayı, sadece bir keresinde değişti, ama o da sadece yer değişimi olmuş. Karaborsacılar Biletix'deki çalışanları bir süredir çeşitli şekillerde bağlayıp, normal vatandaşın bilet alma hakkını aza indiriyorlar ya da bitiriyorlar. Herkes biliyor, herkes görmemezlikten geliyor. Ayrıca Türkiye'den bilgisayar başında, Barcelona , ManU vs. gibi takımlara bilet alabilirken, Biletix'in sitesi hemen kitleniyor. Bir de uluslararası şirketiz falan diye yazıyorlar.

Maradona

SPOR BASININDA İDDİA'LI 12 EYLÜL DARBESİ


Dün bir ton sıkıntı arasında bir de bu reklam vardı saha kenarlarında. Kardeşim Marquinhos reklamcı adayı belki olaya daha farklı bir açıdan bakabilir, ama valla ben bakamıyorum. Tamam reklam yapmak , ilgi çekmeye çalışmak falan doğal, ama kardeşim ülkeyi 50 yıl geriye götüren, adi bir darbeyi de reklama alet etmezsin ya. Ha gerçi bu mallığa imza atan ekipte Serhat Ulueren ve Telegol yorumcuları olunca insanın dumur olma süresi kısa sürüyor , ama bu kadar antipatik ve haysiyetsiz bir kampanyadan sonra bir de gidip o eki alanlar olacak. Ülkede ne kadar anormal işler oluyor insan neye nasıl üzüleceğini şaşırıyor.
Maradona

Arda Turan

"Galatasaray Başkanı Adnan Polat, kulübün divan kurulu toplantısında, üyelere çok özel bir açıklamada bulundu. Polat, Arda Turan’la aralarında geçen diyaloğu Galatasaraylılarla paylaştı.
Geride kalan aylarda Arda’yı ofisine çağırdığını ve Arda’nın da çağrısına karşılık verdiğini söyleyen Polat, daha sonra yaşanan diyaloğu şöyle anlattı:
“Kendisine boş bir mukavele ve düşünmesi için 10 dakika süre verdim. ‘Düşün, taşın, istediğin rakamı yaz imzala, getir’ dedim. Arda 10 dakika sonra boş mukaveleyle yanıma geri geldi ve ‘Galatasaray kaptanına rakam yazmak yakışmaz. Siz ne uygun görürseniz onu yazarsınız’ dedi ve mukaveleyi imzaladı."

Bu haberi dün bir çoğumuz internette, bu sabah ise bütün gazetelerde gördük. Adnan Polat'ın Divan'da böyle bir olayı anlatıp kendini kurtarma çalışmasını her ne kadar eleştirsek de, Arda Turan'ın bu tavrı karşısında gülümsememek elde değil. Bunun bir benzerini Terry yaptı bu sene. Para için Chelsea'yi bırakmadı. Böyle adamlar futbol sahalarında azalıyor malesef. Toplasak iki elin parmaklarını geçmezler. Ben Galatasaray'da o zamanın parası ile 100 milyar için ne çirkeflikler yapan bir Tugay Kerimoğlu ve babasını hatırlıyorum mesela. Her transfer dönemi takımlarımız Figer gibi adamların önünde elleri mahkum oturuyorlar, bir de güzel bir çocuk çıkıyor sahneye, böyle bir tavır sergiliyor. İsterse hiç oynamasın artık Arda, bu romantik futbol severin yüzünü güldürdü ya , o da her daim güler umarım.

Maradona

Bosna Hersek - Türkiye Elveda Afrika

Dün geceden beri , mutsuzluk, sinir bozukluğu, umutsuzluk ve inançsızlık gibi anormal duygular içindeyim. Bir yanda teröre verdiğimiz şehitler. Diğer yanda anormal bir felaket yaşadı İstanbul. Bu anormal felaket gene Muammer Güler'i çıkardı karşımıza. Orada bazı şerefsizler yağma yaparken, vali çıkıp yok öyle bir şey diyebildi. Bense bunca karmaşanın içinde , afet bölgesinden uzaklarda üniversite ders kayıtlarımı hallettim. Yolda radyo dinleyerek olayların akışını takip etmeye çalıştım. Yorucu ve mutsuz bir günün ardından eve gelip 2 milli maçı izleyerek biraz da olsa mutlu olmak istiyordum. 12 Dev Adam, gerçekten de mutlu etti beni, ki onları tek cümle ya da birleşik yazı ile geçiştirmek çok büyük ayıp olcağı için, bir yazı garantisi veriyorum size burAdan. Gelelim bizim aşkımız sevgilimiz futbola ve Milli Takım'a.

Turnuvada kuraların çekildiği gün olası puan hesapları yapılırken , Bosna deplasmanı için 1 puan yazmak hiç kötü değildi. Ama hiç hesapta olmayan, Belçika ve Estonya kayıpları bizi bu duruma getirdi. Hepsini geçtim İspanya maçında 1 puan alıp bu maça daha başka türlü çıkabilirdik. Yani kısacası bu maçı daha oynamadan kaybetmiştik. Bugüne kadar minumum seviyede hakem konuştuğumuz için sizin gözünüzde hakeme bir şeyler söyleyecek kredimiz vardır diye düşünüyorum. Hakem Portekizli değil, Bosnalı olsa utanıp bu kadar kötü maç yönetmezdi. Maçın 2. dakikasında sistematik olarak Arda, Tuncay, Emre ve Semih'i dövmeye başladılar. Hakem ise gitti Terim'i saha dışına attı. Yani Fatih Terim'in nasıl bir yapıda olduğunu hepimiz bilsek de , abi 14. dakikada bir hakem neden bir teknik adamı tribüne gönderir. Hatta neden fanatik taraftarın içine göndermek ister. Ama şunu belirtmek lazım ki, hakemin rakip kaleciye kırmızı kart vermemek dışında oyunun kaderini direkt etkileyecek bir karar vermedi. Ama gene de yaptığı sistematik kıyım ve sinir bozma psikolojisi takımımızı olumsuz etkiledi. Ayrıca Bosna takımının 6 oyuncusu jubileden sonra yüzde yüz kasaplık mesleğine yönelirler sanırım. Ayrıca şimdi burada Bosna'nın Avrupa'nın yeni şımarık çocuğu yapılmaya çalışıldığı gözüküyor, ama onlar bizim öyle ya da böyle tarih ortağımız ve acıları hala çok taze. Bu imtiyazda Bosna'nın da bir talebi yok, ama küresel vahşiler ne zaman bir yeri kana bulasalar, ondan sonra hemen biraz yanaklarını okşarlar.Neyse biz maça dönelim.

Ne maçtı ama dimi, 5 yiyebilirdik ya da 5 atabilirdik. Bu sabah kalkıp gene destan haberlerimizi okurduk. Ama olmadı, Sercan, Semih ya da Arda atamadı golü. Çok uzun uzadıya taktik analiz yapmak istemiyorum. Afrika bize çok uzak artık tek bildiğim bu. Kalemizde Volkan olmasa maç temiz 4 olurdu, düşünün yani, sürekli eleştirilen Volkan dün farkın açıklmasını tek başına önleyebildiyse, takımımız ne kadar da iyi defans yapmış. Milli takım neden bu durumda adlı bir yazıya gidemiyeceğimiz resmi olarak kesinleştirdikten sonra yazacağız ama Hamit'teki ısrarı anlamak mümkün değil. Hamit bas bas bağırıyordu Estonya maçında , ben kötüyüm çok kötüyüm diye. Kondisyonu yoktu, ama Terim her zamanki gibi saha içinde güvendiği oyuncular ile birlikte olmak istedi. Golü erken bulmak ise dengemizi bozdu. Hep gol yemeğe alışmış takım, golü atınca resmen salaklaştı. Bu kadar defans yapmayı bilmeyen bir takım, kendi yarı sahasında oyunu kabullenince, bunaldı ve baskı yedi. Sonunda jeneriklik bir gol yedik. İlk yarının sonuna kadar top oynamadık.

Aslında ikinci yarıda da çok bir şey oynamadık sadece gol pozisyonları bulabildik. Top girmek istemedi, istese Arda ya da Sercan'dan bir tanesi atardı golü. Top allahtan bizim kaleye de girmek istemedi. Fatih Terim iki değişiklik yaptı , ama bu iki değişiklik en az 5 futbolcunun mevkisini değiştirdi. Hakan Balta, Servet, Gökhan ,Tuncay ve Ceyhun yer değiştirdikler, ama kimin hangi mevkide oynadığını anlamak çok zor. Dün sahada alkışı hak eden 3 kişi vardı sadece. Volkan, Servet ve Emre. Emre ikinci yarıda göbekte yanlız kalmasa , daha az yorulacak ve belki daha etkili oynayabilecekti. Servet ise zaman zaman ufak hatalar yapmasına rağmen, ilk yarıda hem Önder'i , hem Ceyhun'u hem de Bosnalıları tuttu resmen. Arda, Semih, Tuncay ve Hamit o kadar kötü oynadılar ki, bu sonuç kaçınılmaz oldu.

Yazıcak , söyleyecek çok şey var. Ama hiç keyfim yok daha fazla maçı bızıklamaya, uzun uzun düşünüp , acımız dinince yazmak lazım neden böyle olduğunu. Aslında neden çok basit 4 puan aldığımız Bosna'nın neden 4 puan gerisindeysek, o yüzden Afrika bize şimdi bu kadar uzak. Bütün bu olumsuzluklara rağmen bir şeyi eklemek istiyorum. Okuyorum, duyuyorum üzülüyorum, bazı kişiler inatla futbola kulüpçülük yaparak bakıyorlar. Bu zihniyetsizliğimizin de bugünkü rezil durumumuzda etkisi olduğunu unutmamamız gerek. Sevgiler Saygılar


Maradona

8 Eylül 2009 Salı

Tarihi Nasıl Kaçırdık? Adana Demir - Livorno

Her şey şehir efsanesi gibi başlamıştı, Adana Demirspor Livorno'yu konuk edecekti ve biz de tarihi bir olaya tanıklık edecektik. Ne yazık ki şanslı olan 15.000 biletli seyirci dışında 70 Milyon nüfuslu ülkede bunu izleyebilen hiç kimse olmadı. Cuma günü bu ülkede tarihi bir maç oynandı ama futbolun her şeyiyle yankılandığı, her alanda konuşulduğu topraklarda bizim gibi futbolun peşinde bıkmadan usanmadan koşanların elinde hiç bir bilgi yok. Konuşacak bir şeye, yapılacak farklı yorumlara sahip değiliz. Dünya çapında ses getirmesi gereken, Türk futbol tarihinde bir ilk olan, modern futbolu rafa kaldırıp 1950'lerin, 1960'ların ruhunu yaşatan bu tarihi maçı kamuoyumuzun, Türk basınının ve medya kuruluşlarının işgüzarlığı ve ilgisizliği sayesinde izleyemedik. Elimizde DHA'nın 4-5 dakikalık görüntüleri ve kendi yayın kuruluşlarındaki birbirinin kopyası haberleri, NTV Spor'un bir kaç haberi ve çekimiyle Anadolu'dan Futbol'un yazarı Hüseyin'in yazıları var bilgi olarak. Cuma gecesi Türk futbolu için nasıl tarihi ve unutulmaz bir gece olduysa Türk spor yayıncılığı için de aynı oranda tarihi ve utanç dolu bir gece oldu bizce.


Öncelikle DHA ve NTV'nin hakkını verelim, canlı yayın yapmamış olsalar bile ileride bahsedeceğimiz gibi siyasi yönü olan böyle bir müsabakadan bizi haberdar etmek için verdikleri çaba da önemliydi. Özellikle NTV'nin canlı bağlantıları ve Bağış Erten'in oraya gitmesi tatmin ediciydi. Yenilsen De Yensen De'yi sunarken konsept olarak bu maçı temel almaları da zaten işi önemsediklerini gösteriyor. DHA da elindeki görüntüleri diğer yayın organlarıyla paylaştı, kendine bağlı olan bir kaç gazetede haber yaptı bunu. Çaba harcayanların emeklerine ve çabalarına saygımız sonsuz elbette ancak futbol tarihimizde bir ilki yaşadığımız bu festival gibi olayla ilgili tüm verileri 10 dakikada izleyip-okuyup bitiriyoruz. Bu kadar kısa sürmemeliydi bir tarihe tanıklık etmek.

Şimdi Livorno'nun Türkiye'ye gelişinin belli olmasından sonra aşama aşama yaşanan olaylara ve bir tarihin gözümüzün önünden nasıl kaçıp gittiğine bakalım.

O olaya tam anlamıyla girmeden önce şuna değinelim : İlk paragrafın sonunca "bizce" diye kişisel bir ifade kullanmış olabiliriz ancak bunu açmak gerekir. Düşüncemiz bu olsa da kişisel olarak değil, ülke genelinde de hayati önemi olan bir olaydı bu sonuçta. Türkiye'nin 3. kademe ligi olan TFF 2. Lig takımı Adana Demirspor, Avrupa'nın 3 dev liginden biri olan İtalya Serie A'dan bir takımı Türkiye'ye getiriyor. Bu olay sadece Adana Demirsporlular'ı değil, en büyük rakipleri Adanasporlular'ı ve stada giremeyen tüm Adanalılar'ı, Anadolu'da futbolun peşinden koşan tüm tribün emekçilerini, karşılaşan iki ekibin ortak noktası olan solcuları ve solcuların da siyasi arenada en büyük rakibi olan sağcıları da ilgilendiriyor. Maça ilginin ne kadar fazla olduğunu anlamak için İzmir'den Yalı'nın, İstanbul'dan Çarşı'nın, Ankara'dan Alkaralar'ın ve çeşitli yerlerden bir çok taraftar grubu üyelerinin tribünde yer aldığını hatırlatalım. Futbolu kıyısından köşesinden tutan herkes kendini bir de siyasete adayanlar için zaten bulunmaz bir nimetti bu maç.

Artık yayın konusuna geçebiliriz tamamen. Bu maçın oynanacağı kesinleştiği zaman ilk olarak Adana Demirspor ve NTV Spor arasında ufak bir görüşme oluyor. Anlaşmaya varılamıyor ilk aşamada. Tabii bu 2 yönü var, Adana Demirspor ve NTV olarak ayrı ayrı bakmak gerekiyor. Aslında ikisi de farklı açılardan aynı yola çıkıyor ama açıklamalardaki ufak farklılıklar ilginç tezatlara da sebep oluyor. Öncelikle NTV'ye sorduğumuzda NTV tarafından canlı yayın konusunda bir niyet olduğu, görüşmenin yapıldığı ancak anlaşmanın sağlanamayıp sonuçsuz kaldığı söyleniyor. Bu gelişmelerin ardından Adana Demirspor başkanı aynı zamanda bir Adanasporlu da olan Güntekin Onay'ı arıyor ve bu maçın yayını konusunda bir ricada bulunuyor. Araya başkaları da sokuluyor ancak NTV ikinci aşamada pek de niyetli olmuyor yayın konusunda. Kısacası "bakarız" deniyor ve geçiştiriliyor olay. Detaylı görüşüp de anlaşılamama gibi bir durum yok ortada ama devamında da konuşulan bir şey yok. Öylece askıda kalıyor kulüp ile NTV arasındaki görüşme. Olumlu sonuç alınamamasındaki sebebin mali konular mı yoksa maçın siyasi durumu mu olduğu konusunda bir kanaate varamıyoruz yani. NTV'nin bu maçı kimseye kaptırmayacağını düşünürken yayın konusunda ciddi sayılabilecek bir gelişmenin olmayışı bile düşündürücü. Burada ilginç bir nokta da NTV'nin maçı yayınlamamasına rağmen bu işe en çok özen gösteren kanal olması ve diğer kuruluşların önünde yer alması, garip bir tezat oluşuyor bu açıdan bakınca.

TRT cephesinde ise olaylar başka bir boyut alıyor. NTV cephesindeki gibi basit bir ilgisizlik hikayesi değil olay. İlk başta ücretsiz yayınlayalım diyor TRT. Bu işin en tepesindeki kurum olduklarını söyleyip kulüple ücretsiz yayınlanması için anlaşmak istiyorlar, bir nevi ültimatom yolluyorlar kulübe. Ya parasız yayınlarız ya da yayın yapmayız diye. En azından sembolik bir ücret ödenmesi ve az da olsa bu güzel girişim için destek olunması isteniyor kulüp tarafından, TRT para vermemekte direniyor. Kulüp devreye AKP Adana Milletvekillerinden birini sokmak istiyor. Telefon görüşmesi yapılıyor ve TRT'den yayının yapılıp kulübe makul bir ücret ödenmesi yolundaki istekler iletiliyor. Bilin bakalım bir vekil bu tarihi maç için seçildiği ilin takımına nasıl destek oluyor ?.. Herhangi bir girişimde bulunmayıp kendisini vekil seçen ili böyle mükafatlandırıyor. Devletin elindeki kanala bir milletvekili olarak açıp rica etse ve bu maç TRT3'ten yayınlansa herkes tatmin olurdu. Ancak milletvekili bunu yapmadı, TRT yönetimi de bu güzel girişime finansal olarak destek sağlamayınca canlı yayın konusundaki son umut da uçup gidiyor. Tüm bu olumsuz görüşmelerin ve sonuçsuz çabaların ardından TRT maçın siyasi yönünü sebep gösterip yayınlanmama gerekçesini böyle açıklıyor kulübe. Mali konuların önüne perde çekilip ana sebep buymuş gibi gösteriliyor bir bakıma. Gerçi ana sebep olduysa o daha da vahim ya neyse, siyaset olayına girmeyelim, bizim tek derdimiz futbol. Her fırsatta Anadolu takımlarının gelişmesini savunanların, kendi normal reytinglerini fazlasıyla aşacağı neredeyse garanti olan böyle bir tarihi organizasyonu bedavaya getirme çabalarını da Türk futbolundaki kısır döngünün cevabını arayanlar için verilmiş en güzel cevap olarak addediyoruz.

Kaçırdığımız tarihi fırsatın verdiği üzüntü ve buna bağlı hayal kırıklığının etkisiyle elimizin uzandığı her yere uzanmaya çalıştık bize göre medya ayıbı olan bu olayın detaylarını öğrenebilmek için. Bunca bilgiye ulaştıktan sonra üzerine daha fazla yorum yapmak, işin siyasal boyutlarına karışmak pek bizim işimiz değil. Yukarıdaki olaylar çerçevesinde kaçan fırsat konusunda herkes gibi bizim de düşüncelerimiz var fakat bizim aklımız fikrimiz futbol. Bu yüzden kimseyi yönlendirmeden ulaşabildiğimiz bilgileri sizlerle paylaşmak istedik. Gönül isterdi ki stadın kapasitesi doğrultusunda 15 binle sınırlı kalan bu tarihe tanıklık eden birey sayısı çok daha fazla olsun ama olamadı maalesef. Muhtemelen önümüzdeki sezon bir fırsatımız daha olacak bu şölen için. Bu sefer yer İtalya olacak. Bizim medya kuruluşlarımız akıllanır mı bilmiyoruz ama İtalyan TV kuruluşlarının tutumunu da merakla bekliyoruz. Bu tip olaylara son derece alışık olan ve bir çok takıntıyı aşıp demokratikleşmeyi başarmış olan İtalya'da yayın sıkıntısı olmayacağını düşünüyoruz aslında. Olmadı İtalya yollarına düşebiliriz şu heyecan ve merakla...

TV yayını konusunda canlı yayın olmasa bile izleyiciye maç sunulamaz mıydı diye düşünüyoruz. 90 dakika kaydedilir ve maç sırasındaki tatsız durumlar ve siyasi olaylar kırpılıp 60-70 dakikalık çok geniş bir özet şeklinde yayınlanabilirdi.

NOT : Bu yazı ile ilgili eleştirilerinizi ve itirazlarını violafranchi@gmail.com veya tanjuern@hotmail.com adresine iletmenizi rica ediyoruz. Destek olan ve şu an bu yazıyı okuduğunuz tüm blog sahiplerini destek olmalarına rağmen olası bir tatsız duruma karşı korumak için sorumluluğu fikrin oluşmasını sağlayan bu iki arkadaşımız üstleniyor.
NOT 2 : Yazı konusunda Blog İdman Yurdu ve Futbloglar gibi blogları toplayan oluşumların herhangi bir desteği yoktur. Tamamen kişisel olarak haberleşilerek böyle bir tepki düşünülmüştür.
NOT 3 : Yazı içerisinde de defalarca belirtildiği gibi amaç asla siyasi değildir, herkesin tek tepkisi bu tarihi ve eğlenceli maçı canlı canlı tüm detaylarıyla izleyememiş olmaktır.

Bosna Hersek - Türkiye




Yarınki maç bir çok açıdan çok önemli. Aslında önemli denemez belki ama garip ve tatlı irili ufaklı tesadüfler ve benzerlikler var. İki ülke arasındaki ortak tarihi ise inkar etmek mümkün değil. Hele bir de bu tarihde paylaşılmış acılar ve zorluklar varsa, başka türlü bir duygu oluyor insanın içinde. Ben yarın maçı kaybedersek çok üzülmeyeceğim, çünkü en azından Dünya Kupası'na Bosna giderse, acıları , yaraları olan bir halkın yüzü en azından 3 haftalığına gülebilecek. Kader bizi futbol sahasında da sıklıkla kesiştiriyor. Fatih Terim, çok güzel söyledi maçtan sonra, kaybedersek iyi dileklerimizi sunacağız diyerek.

Doğu Avrupa futbolunun en önemli iki hocası bir kez daha kapışacak. Miroslav Blazevic ve Fatih Terim. Bu ikili daha önce 1996 yılındaki Alpay'ın fair play ödülü kazandığı sene karşılaşmışlardı. 13 sene sonra karşımızda bambaşka bir Fatih Terim ve milli takım var. Miroslav Blazevic ise tam olarak bir "kurt" hoca. O takımını , seyirciyi ve rakip takımı maça nasıl hazırlaması gerektiğini çok iyi biliyor. İpin ucunu kaçırmadan rakip ile ince ince uğraşıyor maçtan önce .

Gelelim saha içindeki benzerliklere ve farklılıklara. Bosna 3 5 2 'nin modern uygulamasını sahaya yansıtıyor. Kağıt üzerinde bakınca 3 5 2 demode duruyor, ama zaman zaman 2 5 3 'e dönerek bildiğim her şeyi yeniden öğretiyor Bosna Hersek bize. Hepimizin malumu bundan önceki turnuvada federasyon ile takımın arası bozulmuş garip garip işlerden gruplarda erken havlu atmışlardı. Biz ise 4 3 3 ile 4 5 1'in değişik türlerini oynuyoruz saha içinde .Hatta zaman zaman 4 4 2 yaptığımız oluyor ama kısacası bence Avrupa'nın en ofansif takımlarından birisiyiz. Bunda defans yapamamamızın da etkisi büyük.

Tecrübe açısından bakarsak, bizim futbolcularımız biraz daha ağır basıyor. En azından başlarından daha çok final maçı geçmiş. Bosna ise 1996'dan beri elemelere katılıyor. Eğer ilk golü biz bulursak bu ciddi avantaj olur bizim için. Yok onlar bulursa bir şey değişir mi derseniz, değişmez. Bunu defalarca gördük, gol yesek bile çevirebiliyoruz maçları.

Gelelim bir başka tamamen zıtlığa. Bosna çok uzun bir takım. 6 7 futbolcusunun boyları 1.85 cm üzerinde. Misimovic ise duran topların usta ismi. Olası eşleşmelerde bizim takım kısa kalacak. Zaten yan toplarda ve duran toplarda ulusal problemler yaşıyorken, bir de böyle bariz bir boy farkı olunca tek yapılabilecek şey , gereksiz faullerden uzak durmak.

Son olarak iki takım arasında , önemli oyuncuları bir değerlendirmek lazım genel hatlarıyla. Dzeko , Misimovic, Muslimovic, İbisevis ve hatta Nadarevic. Özellikle Wolfsburg efsanesini hepimiz biliyoruz ve Dzeko ile Misimovic'in ne kadar etkili oyuncular olduğunun farkındayız. Ama şöyler bir şey var, Dzeko'nun kafası allak bullak. Biraz rica minnet ve baskı ile kaldı Wolfsburg'da. Sonuçta Milan'a gitmek istediğini sağır sultan duydu. Misimovic ise geçen yılki formunu henüz yakalayamadı. Bizde ise durum tam tersi. Arda Turan, Tuncay Şanli ve Emre Belezoğlu çok formda, ayrıca Sercan ve Semih gibi iki kaliteli forvetimiz var. Ayrıca gününde olduğunda Avrupa'nın en iyi 4. sağ beki Gökhan ile, yanında güzel bir partner oldu mu canavar kesilen bir Servet. Bilmiyorum taraflı mı bakıyorum ama 1 adım öndeyiz sanki. İşin ise tek kötü kısmı yarın Bosna'yı yensek bile işimizin garanti olmaması.

Yarınki maç için iki ihtimal var, ya çok gol atan maçı kazancak ya da az gol yiyen takım. Eğer maç çok gol atanın kazancağı bir maça dönerse, biz kesinlikle Bosna'dan en azından 1 gol fazla atarız ama maç bizim savunma yapmamızı gerektirirse o zaman Bosna bizi yener. Heyecanla maçı bekliyoruz artık. Tabi biz futbol sever olarak beklerken, bir de Fatih Terim, Arda Turan, Stoke'lu Tuncay gibi yıldızlara çamur atmak için bekleyenler var. Örnek mi? "Fatih Terim hoca değil, Tuncay adam olsa Arsenal'e giderdi ve Arda zaten daha çok gelişmeli, fiziği yetersiz, müdafaya az geliyor gibi " deli saçmalarını savurcak çakallar var.

Maradona

Şimdi Dünya Kupası Olsa

Şimdi dünya kupası olsa ve gruplarda maçlar bu şekilde tamamlanmış olsa kimler katılır ve kimler katılamaz bakayım dedim.

Afrika'da Kamerun katılmazken Gabon katılabiliyor. Nijerya katılamıyor ama Tunus katılıyor. Mısır yok ama Cezayir kupada. Gana ve Fildişi sahilleri de kupadalar ve sürpriz olur zaten onlar katılmasa. Bu durumda en büyük sürpriz Kamerun. Kalan maçlarda Togo ve Kamerun aynı grupta Gabon'u aşağıya çekmek için uğraşacaklar.

Asya'da Avusturalya ve Japonya geliyor sürpriz ise Güney Kore ve Kuzey Kore. Hadi güneyin zaten ünü yayılmıştı ama Kuzey Kore ilk kez katılacak sanırım bu kupaya. İnanılmaz hoş bir renk olacaklar şüphesiz.Bahrain ve Suudi Arabistan da play off oynayacaklar. Bir sürpriz de oradan çıkabilir.

Avrupa'ya bakıyorum şu an oynansa bu kupa İsveç ve Portekiz katılamıyor. Çek Cumhuriyeti katılamıyor ayrıca onların katılması da şimdilik zor gözüküyor. İsveç ve Portekiz'in de işi hiç kolay değil. Grup 4 sanırım en az sürprize açık grup. Almanya lider ve Rusya ikinci. Türkiye de şu an oynansa, bu kupaya katılamayacaklardan. Ama mucize bekliyoruz hepimiz. Bir diğer sürpriz Romanya'nın durumu. Katılmaları çok zor gözüküyor.Kupaların gediklisi Bulgaristan da bu kupada olamayabilir. Norveç de bir diğer katılması zor ülkelerden.

Çok enteresan gruplar izleyebileceğimiz bir kupa olacak bu orası kesin. Afrika takımlarının Avrupalılar ve hatta Güney Amerikalılar ile eşleşmeleri çok zevkli olacak. Grupların son durumlarını tekrar bildireceğim. Şimdilik şunu söyleyebiliriz ki şimdi kupa olsa durumdan memnun olan kadar memnun olmayan da olacaktır.

Marquinhos

Efsane Mi, Kestane mi?






Farkındayım dünyanın en anlamsız şaka türü olan, kelime oyununun en iğrenç noktasına temas ettim, ama Gökhan Zan'ın efsane olma isteğinden daha saçma olamaz sanırım. Gökhan Zan geldi geleli zaten "Yok Milli Takım'ın stoperleri Galatasaray'da , yok şöyle yok böyle" saçma saçma bir ton yorum yapıldı. Gökhan'ın Galatasaray'da efsane olma şansı ile benim 25 yaşında futbola başlayıp, Galatasaray'da oynama şansım aynı bence. En azından Frank Rijkaard ve Neeskens beni o antremanlarda eğitirlerse ben futbolcu olabilirim. Gökhan daha mantıklı hayaller kur , mesela bir sezonda 30 maç 90 dakika oynamak istiyorum de. Duran toplarda hata yapmak istemiyorum de, Servet'e yazık beni tutacak yoksa forvetleri mi de ? Geldiğin gibi gidersin umarım Gökhan ne diyim.

Maradona

Türkiye - Litvanya


Cuma akşamı sohbet ediyorduk, futbol bitti konu basketbola geldi. Dün de yazdığım gibi bir iki senedir eskisi gibi takip etmiyordum, ama Berhan diye bir arkadaşım var o takibe devam etmiş. Ben de maçlar başlıyor diye, pazar günü ve dün takımı yakın takibe aldım. İlk dikkatimi çeken herkes gibi Kaya Peker ve Mehmet Okur'un alınmaması oldu. Hadi tamam biz Memo ile Tanjevic'in çekişmesine alıştık, ama Kaya niye girmez takıma. Yürüyen bir duvar kendileri. Sanırım şunu unutuyor Tanjevic. Tamam bir ara Memo ve Hidayet şımarmıştı , takım oyunu oynamayı unutmuşlardı, ama ikisi de çok olgunlaştı. Böyle bir gerçek varken ortada bu mantıksız tercihleri anlamak zor. Düşünsenize Fatih Terim gidip, Arda Turan ve Tuncay'ı almıyor Milli Takım'a. Neyse efendim bu ufak ön girişten sonra maça geçelim.


Ben umutsuzdum, hele Efes Cup'ı izledikten sonra ve Tanjevic'in "Kerem Gönlüm olmadığı için kaybettik" tadındaki açıklamasından sonra Litvanya da bizi yener diyordum. Hoca takımına açıkçası güvenmiyordu. Ama dün takım saha içinde insiyatif aldı eline. Her zaman Hocalar takımı sırtlayacak diye bir şey yok, zaman zaman oyuncular da hocalarını sırtlıyorlar. Futbol yazilari gibi oturup ayrıntılı ayrıntılı yorumlara girmek boyumuzu aşar sanırım :) , ama maçı kazanmamızın önemli noktalarına temas etmek lazım.


1 İlk yarıda hücum yükünü Ersan ve Hido taşıdı. İkinci yarıda ise set hücumlarını daha iyi uyguladık. Ender'in maçta dakika almasıyla içeri penetreleri ile daha etkili olduk. Açıkcası zaman zaman boyalı alanda zorluk yaşadık. Bunda Semih'in performansının etkisi vardı. Allahtan Oğuz Savaş oynadığı dakikalarda hem ofansta hemde defansta sağlam durdu. İri uzun eksiğimizi Oğuz kapattı bu maçta.


2 Kerem Tunçeri'yi kimileri sevmez beğenmez, evet zaman zaman akıl almaz tercihler yapar, panik olur bocalar, ama Kerem kariyerinin kaymağını yiyor resmen. Engin Aksüt ise sakatlanana kadar çok iyi oynadı. Gelelim Ender'e. Alper Yılmaz , Ender için çok yetenekli ama çalışmayı sevmiyor diyordu. Ender gerçekten fundemantel olarak takımın tartışmasız en iyisi.


3 Takımın genç oyuncuları çok büyük özveri ile inanılmaz oynuyorlar. Hido , Ender ,Ersan ve Kerem gibi abiler ise ritmi hiç bozmuyorlar. Takım oyuncusu olan Hido, zaman zaman takımı sırtlıyor, zaman zaman takım onu sırtlıyor.


4 Defansta gene iyiydik. Özellikle Litvanya'yı dış atışlara zorladık. Onlar zaman zaman el üzerinden ya da uzak mesafeden attılar. O atışlar olmasa çok daha erken koparırdık maçı. Gene de zaman zaman müdafada ikili değişmeleri yapamıyoruz, ve zaman zaman çok basit sayılar veriyoruz. Öte yandan defansta Litvanya gibi bir takıma hızlı hücum şansını neredeyse hiç vermedik. Ofansta ise, bence maksimum doğru tercihler ile oynadık. Bunu hem takım hem de bireysel olarak söylüyorum. Potaya yönelince zorlanan Ersan, dışarı çıkmayı bildi. Zorlama atış az seviyede kullandık.


Yani uzun lafın kısası, kimse kusura bakmasın ama Tanjevic'e rağman maçı kazandık. Rağmen diyorum çünkü, garajdaki Ferrari'yi bırakıp yola, Opel ile çıktı kendisi. Allahtan Opel güzel araba :) . Ne olur yanlış anlaşılması sahada oynayan bütün gençlerin iyi oynadığının ve geleceğimiz olduğunun farkındayım ama Kaya ve Memo'dan bir tanesi en azından olmalıydı.
Maradona

7 Eylül 2009 Pazartesi

Haftaiçi Gündemi

Fenerbahçe futbol okulu öğrencilerinden 13 yaşındaki Ali Duran Örnek antrenmanda rahatsızlandı ve kaldırıldığı hastenede ne yazık ki öldü. Ölüm nedeni ise kalp krizi. Her sene iki kişi en az gidiyor farkındaysak. Daha önce de İspanya'dan bir haber gelmişti. Fakat bu sefer dibimizde ve de küçüçük bir çocuğun başına geldi. Futbol işte böyle zor bir oyun ve futbolculuk belki de en zor meslek. Biz her maçtan sonra her futbolcuyu acımasızca eleştirirken bunu bazen unutuyoruz. O adam para kazanmak için kalbini yoruyor. Her gün daha iyi performans gösterebilmek için vücudunu zorluyor. Zaman zaman da o vücut bunu kaldıramıyor. Yani yine eleştiri yapacağız ama, neden koşmadın diye sorduğumuzda aklımıza şu cevap da gelmeli bazen. Yoruldum. Evet.Tanju'nun dediği gibi: "Ben koşamazdım abi, ben yorulurdum."

Geçelim başka bir konuya. Ankaralı arkadaşlarımızın ahlaksız teklifine sonunda ciddi yaptırımlar gelmeye başladı. Küçük Gökçek'in Ankaragücü başkanı olurken aynı zamanda Ankaraspor ile de bağlantısı olduğunu gördü. Durum böyle olunca little Gökçek ya Ankaraspor'a geri dönecek ya da Ankaraspor'u başka birine devredecek. Yoksa Ankaraspor ligden adeta kovulacak ve lig 17 takımla devam edecek. Şu yapılan işe bakın. Tabi devrimci kişilikleri de bunu gerektirirdi zaten. Rejim değiştirmeye çok meraklı üst tarafın alt tarafı da ,değiştirebildiği kadar rejim değiştirmeye çalışacaktır. Bakalım küçük Gökçek ne yapacak? 17 takımlı bir lig olmaz olsun. Hele böyle bir ahlaksızlık hiç olmaz olsun. Hele hele little Gökçek'in o muhteşem suratı...

Saygılar

Marquinhos

Euro 2009 Başlıyor

Sabah 2 3 sene önce tanıştığım ve o gün bugündür görüştüğüm bir arkadaşımla konuşuyordum. Bana " Basketbol sever misin" dediğinde şaşırdım. Kim sevmez ki diye geçirdim aklımdan, gittiğim maçları hatırladım bir an. Sonra fark ettim ki 2 3 senedir oturup final serileri dışında izlediğim maç yok. Arada bir de EuroLig maçları. (NBA'yi saymıyorum bile , onu NTV verdikçe izliyorum) . Valla benim bu ilgimin kopuşunun sebeplerini düşündüm ettim. Bunun tek sebebi sanırım yayıncının NTV olmaması. Odamdaki televizyon sadece karasal yayınları aldığından Skytürk ya da diğer yayıncılardan maçları izleyemedim. Bir de Tanjevic var ki, onun yarası bende büyük. İlk basket maçına 1993 senesinde giden birisi olarak , Tanjevic'i basketbolumuz önünde bir el freni olarak görüyorum. İsteyene bunu sabahlara kadar tartışırım. Blogumuzda elimizden geldiğince Türkiye merkezli bir turnuva takibine erişebileceksiniz. Sevgiler Saygılar

Not: Yazıyı öğlen 1de yazmaya başladım, 1bucuk gibi işler öyle yoğunlaştı ki eve gelmem 9'u buldu. Kusura bakamyın blogu biraz ihmal ettik. En kısa sürede bu duruma kalıcı çözümler bulacağız.

6 Eylül 2009 Pazar

Türkiye 4 Estonya 2

Bu maç bizim blogumuzun ilk milli takım maçı, daha doğrusu özel maç dışındaki ilk ciddi maçı. O yüzden daha önce milli takım ile ilgili böyle ciddi bir maçı yazmamış birisi olarak, maçtan önce bir iki şey söylemek istiyorum. Dün gece gene geçmişi düşündüm. Bu kızdığımız çocukların abileri, neler neler yaşattı bize diye. Sonra yüzüm güldü, çünkü 1994'ten bu yana bizim iyi bir milli takımımız var. Ve benim 1989-1990 dan beri milli maçları şöyle böyle izlediğimi düşünürsek, ben ve benim gibi 1984 ve sonrası doğumlular çok şanslı. Biz eğer 4 sene kötü bir milli takım izlediysek, 1994'den beri 15 senedir iyisi kötüsünden çok çok fazla yaşattığı mutluluk, üzüntüsünden fazla bir milli takım izledik. 1992 senesindeymiş, hatırlamıyordum internetten baktım. Hiç unutmadığım bir milli maç var. Almanya - Türkiye. Maçta iyi oynuyoruz, ama 1 0 yeniliyoruz ve biz 1 sıfır yenildik diye, sanki dünya kupası almış gibiyiz. Biz derken seyirci biz değil, medya biz, teknik adam biz, futbolcu biz. "Yenildik ama ezilmedik" diyorlardı hep. O günlerden bu günlere geldik,tamam hepimiz istiyoruz daha iyisini yapalım, ama zaman zaman milli takımı kulüp takımı ile karıştırıyoruz.


Gelelim maça, ve milli takımı kulüp takımı ile karıştırma sorunsalımıza. Sakatlıklardan, defansımızın zayıflığından sürekli olarak teknik heyetleri sorumlu tutuyoruz. Ama farkında değil miyiz acaba Milli Takım senede en fazla 2 ayı birlikte geçiren bir oluşum. Geçen sene Galatasaray Skibbe'yi, Fenerbahçe Aragones'i getirerek sadece kendi takımlarına değil Milli Takımlara da çok büyük darbe vurdular bunu görmemek mümkün mü? Gene aynı şekilde, Daum ve Rijkaard'ın şu kısa sürede oyunculara verdikleriyle , dünkü maçta ofansif yaratıcılığımızın doruklara çıkmasını ayrı değerlendirmek mümkün mü? Biz sürekli Fatih Terim'i yaptığı oyuncu tercihlerinden dolayı eleştirdik, en basit örneği vereyim size. Halil Altıntop Euro 2008'den çıkarıldı diye, Fatih Terim futbol bilmez ilan edildi, aynı Halil'in Estonya'daki maçta kaçırdığı golleri kaset yapsak sanırım Alman Futbol Federasyonu lisansını iptal eder. Konuyu çok uzakmak istemiyorum, o yüzden bu örneği burada bitiriyorum.

Şimdi şöyle bir bakıyorum sahadaki 11'e tak yanlış tercih var Gökhan Zan. Yani daha önce demiştim bunu Milli Takım'ın müdafasının Galatasaray'da olması çok matah bir şeymiş gibi gösteriliyor, ama Gökhan Zan John Teryy ikilisi bile bence kötü bir defans ikilisidir. Onun dışında benim bilmediğim bir yerli Rio Ferdinand, Vidic, Ramos falan var mı Türkiye'de? Milli takıma oyuncu alacaksak sanırım biraz tecrübe lazım. Mesela Sercan gibi defalarca Ümit Milli ve diğer kademelerde milli olmuş olması lazım. Benim bakış açımla Türk pasaportu sahibi stoperlerden bir tek Kayserili sakat Eren, ya da Aydın gelebilirdi mili takımıma, ki zaten Eren işte sakat olmasa kesin çağrılırdı, Aydın ise tecrübesiz. Giray bir de Trabzonspor'dan. Onun dışında gerisi hikaye kimse kusura bakmasın. Sağ bek ise Gökhan Gönül varken, kimse başka isim aramasın. 1 sene sonra bir de kısmetse Uğur Uçar ve Rıdvan eklenir buna. Sol bekte ise İsmail Köybaşı var Hakan'a alternatif olabilecek. Şimdi dünkü defansa bakıyoruz, hepsi birden kötü oynuyor. Gökhan'ı tanımasak topçu değil, Hakan'a ise zaten Balta deriz. Servet ile Önder ise biraz uyumsuzdu ilk maçta.

Ortasaha

Sakatlıklar cenneti ortasaha, takımın iki önemli ismi Aurelio ve Topal'ın yokluğunda biraz dert oldu göbekte. Aslında Terim maçtan sonra Hamit tercihini açıkladı. Görmek istiyorduk ne kadar ne oynayacağını diyerek. Hamit takımın önemli bir yapı taşı, ama sağ açıkken daha önemli işler yapıyor. Hep imkansızlıklardan dolayı bir türlü doya doya oynayamadı sağ açıkta. Kazım ise, verilen bu şansı çok kötü kullandı. Kazım milli takım aday kadrosuna gene girer ama sanmam ki 11' de bu kadar şans bulsun. Emre ve Arda ise tek kelime ile mükemmeldi. Emre'nin surat gene çok gergindi , ama en azından bu gerginlği karta sebep olmadı. Arda için ise yaptığı gelişmeyi göstermek lazım. Kondisyon ile birlikte gözüken gelişim işte bu.

Forvet

Ya hadi maçı bir iki satırlık terk edelim de Sercan ve kelliğine getirelim konuyu. Yarabbim ben de kelim, Marquinhos'ta ama ikimiz de 22den sonra falan kelleştik. Bu adam asit yağmurlarına mı maruz kaldı da, Bursa gibi bir cennette kel kaldı. Neyse maça dönersek, Semih cezalı olduğu için olabilecek tek ikili ile çıktık sahaya. Sercan ve Tuncay. Sercan'ın biraz daha maça ihitiyacı var. Tuncay için ise bir şey söylemenin tam zamanı. Rıdvan Dilmen diyordu ya ben Stoke maçı izlemem. Ben izlerim arkadaş, Rıdvan izlemesin. Hadi şimdi biz de çoşup Rıdvan gibi bir efsanaye buradan sallamayalım ama kendisine Ali Ece'nin bloğunu arada okumasını ve Avrupa futbolu hakkındaki cehaletini gidermesini tavsiye edelim.


Genel olarak saha içinde milli takıma baktığımızda, ortasahanın ortasındaki ikili Emre ve Hamit'ten Hamit aksayınca defansımız da aksadı. Estonya beklenenin aksine ofansı da düşününce bir zaaf gözüktü defansımızda. Ama bu ilk kez olmuyor, buna alıştık. Ben zaten Türkiye'de 4 5 büyük takımdan hiç birinin, Lucescu zamanı hariç defans yaparak maç kazandığını hatırlamıyorum. Zaten istemem de, bir tane atıp üzerine yatmak. Futbolda tek doğru ya da tek gerçek kazanmak değildir. Güzel oyundur futbol, ve bu güzel oyuna sahip çıkmak lazım. Çok afedersiniz ama hayranlıkla bahsedilen İtalya'nın gerizekalı katanaçyosu mu yoksa bizim takımın ofansif ağırlıklı heyecana dayalı futbolu mu derseniz, sonuç ne olursa olsun bizimkileri tercih ederim. Ayrıca gidemezsek bile dünya kupasına bu soruya verdiğim cevap değişmez. 3 maç var önümüzde , bir de Bosna'nun 3 maçı var. Yani toplamda 5 maç kaderi belirleyecek ( yok yok toplama yapmayı ben de biliyorum da biri bizim maç olduğu için) ve umarım giden biz oluruz. Çünkü biz gittiğimiz son 2 turnuvaya hayat verdik. Sevgiler Saygılar


Not: O zemini o hale getiren bütün iş bilmezlere işimizi bu kadar zorlaştırdıkları için teşekkür ederim.

Maradona