7 Kasım 2009 Cumartesi

5li Müdafa (Mustafa Denizli Şov)


1996 senesinde 4 disketten oluşan ilk Campionship oyununu oynadım. Yaşım 12 idi, sene 2009 oldu, her sene sektirmeden oyunu oynadım. Tabi Cm Fm dönüşümünde Fm'yi tercih ederek. 13 sene içinde çok futbolcu öğrendim, çok taktik denedim, ilk kez 5li müdafa gördüm. Gördüğümü yanlış yorumladığımı düşündüm sürekli olarak. Yok dedim Maradona olmaz böyle şey. Maçın 26ıncı dakikasında ilk kez İbrahim Toraman'ı 3. stoper olarak gördüm. Dedim ki geçici bir şeydir, anlıktır. Fakat ikinci yarıda İbrahim Kaş'ın oyuna girmesi ile dumur oldum. Önce Toraman gene ortasahaya yakın oynar diye düşündüm. (inatla umut ediyordum). Fakat 2. yarı boyunca yaklaşık 30 35 dakika Beşiktaş 5li müdafa oynadı. Allahım sana geliyorum. Maçın konuşulacak pek bir şeyi yok. Ferrari , Hakan ve Ernst süper oynadı, Nobre gene rezaletti, Bobo maçı erken koparacak pozisyonu yakaladı, ama o son dakikayı bekledi. Bobo sanırım 70ler gibiydi o korner pozisyonunda golü kaçırdığında. Bobo'nun pozisyona girmesinden daha ilginç olan şey, 6 Trabzonlu oyuncunun 3 Beşiktaşlı'yı savunamaması.

Trabzonspor ise çok iyi bir maç çıkardı bence. Ama gerek forvetleri ,gerekse kenar yönetimi maçı kazanmamak için her şeyi yaptı. Sahada futbol yoktu fazla. Beşiktaş bütün ikinci yarıyı Anadolu Takımı zihniyetiyle oynadı. Trabzonspor ise sanki 10 puan farkla lider gibi bonkörce harcadı fırsatları. Beşiktaş Ankaraspor maçını da sayarsak 6. galibiyetini aldı. Tamam alınan puanlar önemli. Netice güzel, ama güzelim haticeyi herkes unutuyor. Ama biz bu blogu haticeler için açtık. Yoksa blogun adı "kornerolmasılazım" değil "skor yazarları" olurdu.


Beşiktaş taraftarı bu kötü oyuna isyan ediyor bence. Üzerine 8 miyon Euroluk çakma Brezilyalı ve Yıldırım Demirören tuz biber ekiyor.


Yıldırım Demirören'in lise arkadaşı bir abi ile tanıştım geçen gün. Maçla çok ilgisi yok , ama lisedeki lakabını söyledi. Şimdi söylesem belki gereksiz tepki çeker, Beşiktaşlı dostlarımızı üzmemek için söylemeyeceğim burada. Ama gül gül öldüm, bir tüyo vereyim ama "Bütün Dünya" dergisinin vazgeçilmez çizgi kahramanı.


Valla kusura bakmayın ben de çok isterdim, güzel bir maç yazısı olsun. İki takımın süper işleyen taktikleri olsun, hocaların taktik savaşları olsun biz de keyifle yazalım. (Bakınız Man. City - Burnley maçı, ha o maçı yazmadık ama izlerken öldük keyiften o ayrı) Böyle maçı böyle yazı.


Maradona

Galiba herkesin bir videosu var!

Geçen hafta bir video çıktı son zamanların en çok izlenen videosu oldu.Herkes izlemiştir bunu biliyoruz.Zaten biz küfür izlemek için para veren milletiz bunu izlemek nasıl olsa bedava bu kadar izlemesi de normal zati.

Bu olay hakkında bu hafta boyunca bir çok şey yazıldı çizildi demek isterdim ama o kadar çok şey yazılıp çizilmedi sanırım.Bloglar belki de gazetelerden daha çok üstünde durdu bu durum.Tvlerde zaten ben sadece iki programda gördüm ki bu programlarda Doğan medya grubun kanallarında olan programlar değildi.Biri trt biride biri kanalturk'te idi.İkisinde de güzel şeyler değinildi hatta Reha Muhtar'ın bu konudaki durumunu o kadar beğendim ki aslında spor gazetecileri sporun içinden gelmesin dedirtti bana.Küfürün yanlış bişey olduğunu üstünde basa basa duran tek kişi o idi.

Fakat bir iki kişinin duruşunundan açıkcası tiksindim birincisi Ahmet Çakar bu kişilerden.Tiksindiğim duruş neydi şöyle açıklamaya çalışayım.Ahmet Çakar bu konuda sürekli mahremiyet mahremiyet diye bir şeyler geveledi.Belli ki onunda böyle videoları var korkuyor diye düşündürttü bana.Sürekli bu komplodur iki kişinin gizli konuşmalarını yayınlamışlar diye söylenip durdu.Fakat o korkmadan herşeyi eleştiren korkusuz(!) kişi Ahmet Çakar şunu söyleyemedi."Bir kişinin tarafsızlığını kaybetmesi çalıştığı gazetenin güvenirliliğini azaltır hele ki bu kişi spor sayfasından sorumlu olan kişi ise".Bu cümlede zor olan bişey yok bunu söylemek o kadar zor değil hele ki daha büyük lokmaları bir seferde ağzına alıp yutmaya çalışan bir kişi için.

Bir şekilde göz önüde olan kişiler her ne şekilde olursa olsun söyledikleri sözlerin kariyerlerini etkileyeceğini düşünüyorsa konuştuklarına dikkat etmeleri gereklidir her zaman ve her yerde.Eğer göz önünde birisi bu benim özel hayatım bu , istediğim şekilde konuşurum istediğim şekilde küfür ederim , derse ve yaptıkları insanlara yansırsa ettiği küfürde yaptığı harekette meşrulaşır o yapıyor , hemde ünlü ben niye yapmayayıma gelir.Tribünlerde özel hayattır çünkü giden çoğu kişi arkadaşıyla gidiyor tribüne, bu şekilde özel hayatını da yanında getiriyor şimdi küfür etmesi meşrulaşıyor mu? Özel hayat zırvalığını bırakın artık , kimse evinin içinde ettiği küfürü sorgulamıyor bir kanalda çekimde edilen küfürü sorguluyor.Serhat Ulueren güzel bir söz söyledi program içinde stüdyoya girdiğimiz andan itibaren kameraları çektiğini unutmayalım minvalinde bir sözdü.

Bu konu hakkında bizim blogun duruşu ortada Ercan Saatçi isminin gazete ile anılması ismini hazmedemiyoruz.Sadece kimse bu konunun mahremiyet konusu olmadığını bir tarafsızlık konusu olduğunu söyleyemiyor ki bundandır benim rahatsızlığım.İyi ki bu bloglar varda bu işin tarafsızlık konusu olup olmadığını söyleyebiliyoruz.

Saygılar. Trakedi

6 Kasım 2009 Cuma

Bursaspor 1 Gençlerbirliği :2

http://emosimoghislain.blogspot.com/2009/11/bursasporumuz-1-genclerbirligi-2.html

Gene Hasan'ın maç yazısını aldık blogumuza. Kendisi de bir süredir kayıplarda gibi. Bursaspor için bence kırılma maçıydı. Bu maçı kazansalar psikolojik bir eşiği aşacaklardı belki de. Ben maçı izlemedim, yarın ya da bu gece denk gelirsem tekrarına bakmak istiyorum. İki sistem takımının maçında kazanan Gençlerbirliği olmuş. Lige verilecek ara ile birlikte Bursa'nın yeniden bir ritim yakalamasını bekliyorum. Ayrıca Gençlerbirliği de araya moralli girdi. Bu iki takım da ligimize doyumsuz zevk katıyor. Neyse lafı çok uzatmadan, Hasan'ın yazısıyla sizi baş başa bırakıyorum.

06 Kasım 2009 Gerçekten beklenmedik bir mağlubiyet aldık...
Gençlerbirliği bizden daha fazla istedi, daha fazla mücadele etti ve de hakkı olan 3 puanı alarak döndü evine...

Maça Gençler gerçekten fırtına gibi başladı, Hurşit'in direkten dönen topu bizi biraz canladırdı ve de attığımız gole kadar bizim üstünlüğümüz devam etti...
Biz gol atınca da Gençler oynamaya başladı bu sefer, biz ise yine izleme moduna geçtik...

Eğer o Turgay 39. dakikada yarım metreden 7 metrelik kaleye golü atabilse maç o dakikada kopabilirdi....Zaten hemen ardından golü yedik...
İvankov'un öyle bir gol yemesini beklemiyordum gerçekten...

İkinci devre ise biz şuursuzca saldırmaya çalıştıkça Gençler kontra yakaladı...
Ben Ertuğrul hocadan yenemiyorsam yenilmiyim düşüncesi paralelinde bir değişiklik beklerken (mesela Ergiç-Bekir Ozan değişikliği gibi) ama çıkan oyuncu Ozan İpek oldu...
Yerine girense Tadeu...

Bu değişiklikle Tadeu ileri Turgay'ın yanına geçti, Batalla da sol çizgiye...
Doll ise Batalla'nın savunma zaafını önceden sezip o boşluğa Mustafa Pektemek'i soktu...
Oyunu koparan hamle de bu oldu bence...

Kornerden yediğimiz gol ise moralimi asıl bozan nokta...
Yukarılara oynama hedefi olan bir takım öyle basit gol yememeli bana göre...

Allah' tan ara veriliyor da lige, şu Sercan iyileşip dönsün artık takıma...

Buarada Volkan Şen iyice sıçtı bugün, onun da bir dinlenmeye çekilmesi gerekiyor...
İki haftadır takımın en kötüsü, bu da takımın hücum gücünü büyük ölçüde düşürüyor...
Çok fazla top kaybı yapıyor, Messi bile her topu aldığında çalım atmaya çalışmıyor, Volkan'a nerden geliyor bu cesaret anlamak güç...

Şampiyonlar Ligi 4. Haftanın Ardından.









Biraz geç kalınmış bir yazı. Genelde hafta içi yoğunluğundan Şampiyonlar Ligi'ne yeteri kadar yer vermiyoruz. Beşiktaş maçlarını yazmaya özen gösteriyorduk, ama bu hafta Beşiktaş saha içine ait hiç bir şey vermedi bize. Saha dışı olayları da yazmaktan biz usandık artık. Her takım için durum neredeyse böyle, sürekli olarak gündemde, futbolun istemediğimiz tarafı var. Beşiktaş'a geçmeden önce şu sonuçlara ve gruplarda oluşan puan durumlarına bakalım.


Salı günü oynanan maçlar içinde Bayern'in kendi evinde Bordo'ya yenilmesi en sürpriz sonuçlardan birisi. Bayern bir üst tura çıkma şansını imkansız bir hale getirdi böylelikle. Diğer ilginç skor da bence Atletico Madrid ile Chelsea'nin 2 2 berabere kalması. Ben açıkçası Atletico'dan hiç umutlu değildim. Gene iyi direndiler, maçı bırakmadılar ama bu bir puan da hiç bir işlerine yaramaz. Uefa yolunda belki küçük bir faydasını görürler. Ben son 4 5 senedir bütün Fm Cm oyunlarında Atletico ile oynarım. Bu takımın niçin bu kadar kötü yönetildiğini çözemiyorum. Takıma niçin düzgün stoper alınmıyor anlamıyorum. Versinler takımı bana 3 senede 2 şampiyonluk garantisi var. Avrupa başarısı da cabası.

Zurih ise gene bir deplasman maçında toplam 7 gollü bir maça imza atarak, iddaa severin sevgilisi oldu. Süpriz Milan galibiyetleri böyle giderse mazilerinde hoş bir anı olarak kalacak.

Çarşamba günü ise canlı olarak Rubin Kazan - Barcelona maçını izledim. Dipislinli takım savunması nasıl yapılır , uzun zamandan beri ilk kez bu kadar keyifle izledim ki savunma futboluna sonuna kadar karşı olan bir insanım. Ayrıca Barcelona'nın da ısrarla oyun taktiğinden uzaklaşmamasına büyük bir hayranlıkla şahit oldum. Bir Türk takımı acaba günün birinde, 90 dakikada bile topu şişirmeden oynayabilecek mi?

Asıl komedi ise bence Debreceni'de. Sanırım blogu hiç bir Debreceni taraftarı okumuyordur, okusa da anlamaz, o yüzden rahat rahat konuşmak istiyorum arkalarından. Sanki takım Uefa'ya kadroları verirken defans oyuncularını vermeyi unutmuş. 4 maç sonucunda ağlarında 14 gol görmüşler. Puanları 0. Liverpool ise kendini ateşe attı. Bu ateşin tek hayırlı tarafı, belki artık defansif obsesif Rafa ile yolları ayırırlar. Takımda Torres de olmasa her maça 4 6 0 çıkacak Rafa. 6 ortasahanın da 4 tanesi önlibero. Kuyt sağ açık olmaktan kurudu, Rafa oynatmaktan bıkmadı. Yıllardır taraftarlar Şampiyonlar Ligi'ndeki iyi sonuçlar ile avunurken , bu sene gruptan çıkamamak Rafa'nın sonunu getirir gibi geliyor bana.


Bunlar kadar olmasa da Sevilla'nın kendi evinde Stuttgart'ı yenememesi de ilginç bir sonuç. Bu sonuçlar neticesinde oluşan puan durumu aşağıdaki gibidir.






Beşiktaş'ı ise Trabzonspor maçından sonra yazmak istiyorum. Çünkü görmek istiyorum bu takım ligde oynamadan kazanıyor, bu hafta alınacak bir galibiyet ligden kopmamak için çok önemli.

Galatasaray'ın 3lü ortasaha yazısı ise bu gece yazılıp yarın sizlere sunulacaktır. Haftaiçi yoğunluğundan blogu bazen boşluyoruz, nacizane bizi takip eden birileri varsa, onlardan özür dileriz. Sevgiler Saygılar

Maradona

3 Kasım 2009 Salı

Toplu Sonuçlar ve Haftanın Ardından Lige Bakış

Antalyaspor 1 : 1 Bursaspor
Beşiktaş 1 : 0 Ankaragücü
Denizlispor 0 : 1 İstanbul BŞB
Gaziantepspor 2 : 1 Diyarbakırspor
Gençlerbirliği 0 : 2 Manisaspor
Kasımpaşa 1 : 1 Eskişehirspor
Galatasaray 2 : 0 Sivasspor
Kayserispor 1 : 1 Fenerbahçe


Futbol fukarası bir hafta sonu geçirdik. En azından canlı verilen 4 maç böyleydi. İki tane de futbol dışı, ama bir o kadar da futbol içi garip olay girdi gündemimize. Birisi malum Ercan Saatçi, diğeri de Diyarbakırspor. İki konuya da yeteri kadar önem verip, blogumuza taşıdık zaten. Bu yüzden bu yazıda sadece saha içinde kalmaya ciddi bir özen göstereceğim. Ozaman da puan durumuna bir bakmak lazım.


2 takım Şampiyonlar Ligi'ne gidecek, 2 takım Uefa'ya Lig'den katılacak, bir takım da kupadan. Ve kümeye 2 takım düşecek,çünkü birisi zaten düştü. Ligin altından başlayalım. Denizlispor, kendi evinde İBB'ye yenildi. 2 mağlubiyet daha alırlarsa, yine hoca değiştirirler mi? Valla değiştirirler, orada Ali Bey dışında herkes değişebiliyor, ama kendisi tarihin en başarılı başkanı olduğu için dokunulmaz bir adam. Kevin Costner, Sean Connery ve Robert De Niro'nun unutulmaz filmi " The Untouchables" geliyor aklıma bu adamı görünce sürekli.

Dibe demir atmış diğer bir takım Sivasspor. Allahım bana yardım et, iki gündür gazetelerde Galatasaray'ın mükemmel üçlüsü konuşuluyor. Bu mükemmel üçlü kime karşı mükemmel üçlü, kaleye bir tane istabetli şut atamamış Sivasspor'a karşı. Maçta Sivas'ın gol pozisyonu 0. Yani tamam bu üçlü mantıklı olabilir , fakat unutmamak gerek. Sezonun ilk maçında Trabzonspor'un orta sahası da Sivasspor karşısında mükemmel gözükmüştü. Sonradan anlaşıldı o kadar başarılı olmadıkları.

Kasımpaşa , Yılmaz Hoca ile birlikte başarılı sonuçlar almaya başladı. Sonuçta lige yeni çıkmış bir takım, ve ligde bu sene kalmak onlar adına büyük başarı. Hatta kötü planlanmış bir sezon başlangıcı ve yapılan çok transfer, erken gelen hoca değişiklilkleri, bunlar birleşince işleri çok zordu, ama Yılmaz Hoca şimdilik iyi iş kotarıyor gibi.

Diyarbakırspor ise haftanın trajik sonucunu yaşayan takım. Ziya Doğan gerçek bir futbol emekçisi. Zor ötesi bir iş yapıyor, kimsenin cesaret edemeyeceği bir iş. Doğal olarak baskı altındalar. Acil 2 3 galibiyete ihtiyaçları var. Bu hafta rakipleri Galatasaray. Galatasaray deplasmandan yorgun gelecek. Zor bir ihtimal aslında ama 1 puan ilaç gibi gelir. Bakın hala maçın oynanacağı yönünde düşüncem var, aksi tam bir felaket olur.

Ankaragücü'nü aşı tutmamış gözüküyor. Sürekli olarak Ankarasporlu oyuncular takıma geliyor. Galatasaray karşısındaki Ankaragücü ile Beşiktaş karşısındaki Ankaragücü karşısında dağlar kadar fark vardı. Hikmet Hoca ligimizin renkli siması. Ama onların da zamana ihtiyaçları var. Devre arasına kadar bir şekilde ulaşmaları lazım. Bu takım birlikte kamp yapmalı, birlikte hareket etmeyi öğrenmeli.

Manisaspor, bir kaç haftanın küskün takımı bence haftanın en süpriz neticesine imza attı. Deplasmanda Gençlerbirliğin'i yendi. Bu onlara biraz nefes aldırır sanırım. Bu hafta kendi evlerinde Antep ile oynayacaklar. İşleri gene zor. Onlar için de düşmemek büyük başarı o yüzden kazanacakaları 1 puan bile onlar için çok önemli.

Kim ne derse desin, Antep sezonun en büyük hayal kırıklığı. Bir türlü ritim yakalayamadılar. Son dakikalarda gelen goller ile iki galibiyet aldılar. Gene de bu kadroyla daha fazla puanları olması gerek.

Antalyaspor, sezon başı yaşadığı maddi imkansızlıklar sonucunda güzel bir kadro kuramadılar. Ama Necati Ateş futbola dönmeye karar verdi ve takımın canlanmasına katkı yaptı. Veysel ile iyi bir ikili oldular. Gerçi samimiyetleri düşündürücü. Bu hafta rakipleri İBB, bir 3 puan daha alırlar ise rahat bir nefes alırlar.

Gençlerbirliği , bir mutlu bir üzgün. Sivasspor'u 2 sıfır yendikten sonra, 2 haftadır çok kötüler. Tam umutlanıyorduk eski günler için, fakat gene kayıplara başladılar. Thomas Doll, bir sistem oturtmaya çalışıyor, hatta bunu berli bir yere kadar getirdiler. Ama istikrar konusunda ciddi eksikleri var.

Eskişehir , gönlümüzün şampiyonu bunu herkes biliyor. Kadrolarında ciddi eksikleri var. Zaten ilginç bir kadro yapıları var. Burak, Mehmet, Ümit ve Youla birlikte olmayınca takım tat vermiyor. Her sene üzerlerine koyuyorlar aslında. Bu mantıkla bakınca seneye 2 3 transfer ile daha sistemli olcaklar. Ama şimdi işleri gene zor. Zor derken ilk 10'a girerler sanırım, ya da düşme korkusu yaşamazlar. Son haftalara amaçsız ulaşırlar.

İstanbul Belediye, hedefi Avrupa olan bir takıma göre çok şuursuz. Bu hafta 3 puan aldılar, deplasmanda daha iyi oynuyorlar, çünkü maçlarına taraftar geliyor. Kendi evinde deplasmanı yaşayan bir takım, bu ligin en ilginç takımı. Efe oynuyorsa takım kazanıyor, çünkü takımda zeka olarak Abdullah Hoca'yı algılayabilen tek oyuncu o.

Trabzonspor, bu haftayı bay geçti. Biz de onları bay geçiyoruz.

Kayserispor, sonunda bir Tolunay Kafkas takımı oldu. Fakat penaltı atılırken, Tolunay'ın gözlerini kapaması çok olumsuz. Bir futbolcu o dakika kulübede kendisine güven verecek birisini görmek ister, korkudan gözlerini yuman birisini değil. Sağ bekleri devşirme olmasına rağmen bu kadar faydalı oynayan bir oyuncu yok. Ayrıca Cangele , çok şahsi bir adam. Kendisini dünyanın merkezi zannediyor. Biraz daha takım oyuncusu olursa, daha faydalı olacak.

Bursaspor, 3 maçlık galibiyet serisinden sonra, bir beraberlik aldı. Gene de Ali Tandoğan oyunu ile zevk veriyor. İnanılmaz bir şey bence bu, çünkü Ali Tandoğan Beşiktaş yıllarında insanın saçını başını yolduruyordu. Sercan'ın sakatlığı düzelirse, ki düzelecek, takım gene yola girer. Bursaspor Gençlerbirliği maçı iki sistem takımının mücadelesi olcak. Bursa taraftarını da arkasına alırsa bir adım öne geçer.

Galatasaray ve Fenerbahçe'yi ağırlık ile yazdığımız için burada bir daha aynı şeyleri söylemeye gerek yok. Bütün takımlarımıza Avrupa maçlarında başarılar dileriz.

Maradona

Pire için yorgan yakmayalım.

Diyakbakırspor'un bu hafta lig maçına çıkmama durumu var.Herkes soruyor neden?Bu sabah Diyakbakıspor'un başkanının konuşmalarını dinledim bence o da neden olduğunun farkında değil. Dün akşam hakem adeletsizliğinden dem vurdular bu sabah ırkçılıktan diyor.Konuşmasının sonunda hakem hatalarının etkisi %50 diyor.Belli kendisi büyük baskı altında ve görevini bu baskıdan dolayı temiz kararlar veremiyor.Birileri sürekli "ne yapıyorsun bak bizi istemiyorlar bak hakemler bu yüzden yanlı karar veriyor" diye dolduruyor izelenimi veriyor etrafa başkan.Başkan da ne şiş yansın ne kebap durumundan dolayı sürekli tam olarak karar veremiyor.Bu yüzden olsa gerek kendisin de kızdığı hakemler gibi "baskı altında" hareket kabiliyeti kısıtlanıyor.


Sanırım Diyarbakıspor yönetimi oturup karar almışlar biz buradan bir Barcelona çıkartacağız diye.Diyarbakır forması bile Barcelona formasına dönüştü bir ara.Kim aklına soktu bunu yöneticilerin aklına ama anladılar ki Barcelona olmak öyle sene başında parayı basıp futbolcu toplamakla olmuyor.Şimdi de ucuz ayak oyunları yapmaktalar(Efeste geçen sene bunu yaptı diye ortalıkta çıktı ama ne kadar doğru bunu bilmiyorum).Takımı bu hafta maça çıkartmayacaklarmış ne yazık ki bu iş de öyle hadi deyince olmuyor.Hakemler düzelsin diyorlar bu hafta derbide gördük bu hakemler böyle ne yaparsan yap aynen devam edecekler. Pire yüzünden yorgan yakmaya değmez.Barcelona da böyle olunmaz.


Bursa maçından sonra ortalık karıştı normaldir bu ülkede aşırı milliyetçi hatta aşırı olmasına gerek yok milliyetçi insanlar var ve bizim de doğamız gereği çabuk alev alan bir yapımız var.Bir şeyler oldu ortalık karıştı.Tamam bu iş orada bitsin denmedi.Bu sefer de Diyarbakırspor başkanı 'Bu takım kürt milletinin takımıdır' dedi.Belki de sönecek olan ateşi daha çok büyüttü.Böyle açılım diye yana döne ortalıklarda dolaşılınırken ne gerek var böyle bir açıklamaya.Sen ırkçılıktan bahsederken gidip böyle bir açıklama yapıyorsun.Adama sormazlar mı 'bu ne perhiz bu ne lahana turşusu' diye.Herkes duyarlı olmak zorunda bu işin çözülmesi için birileri alttan almak zorunda zaten lig topal kaldı bir de üstüne bu olaylar olunca söylecek söz fazla değil.


Başkanın kürt milleti açıklamasının lnki. http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalDetay&Date=7.10.2009&ArticleID=958051


Saygılar. Trakedi

2 Kasım 2009 Pazartesi

Puanımızı Çalmışlar

İşte Fenerbahce.com'daki maç yorumu. Muhteşem. İçeriğinde de şunlar yazıyor. Oyunun kontrolü tamamen bizdeymiş.(Fener'de) Ama hakem olmayacak bir penaltı vermiş ve puanımızı çalmışlar. Taraftar sitesi de eleştirmezse atağa çıkamayan bir takımı kim eleştirecek sorarım size. Bu böyle devam ettiği sürece daha ne Daumlar gelir ekmek yer bu ülkede kim bilir.

Marquinhos

BOLOGNA: Arriva Appiah


Appiah Bologna'da. Sonunda kulüp futboluna geri dönebildi Api. Kendisini bir kez daha izleyebileceğim için mutluyum. Fakat kendisinin Bologna'da çok sıkılacağına eminim. O ne sıkıcı bir şehirdir yarabbim. Neyse umarım her şey iyi gider onun içi.

Kafayı Yemediğim İçin Mutluyum

Maç başladı. Fener'de Alex yok. Tüh dedim. Ama temiz kalbim yine de iyi oyun bekliyor ne yaparsın? Aslında yazı mazı yazmayacaktım. Maradona yazmış. Ben de onu destekler bir şeyler yazayım.

Maç başladı evet. Yedek kulübesine bir baktım da ne göreyim? Sadece 6 kişi var. Heralde takımın alayı domuz gribi. 5 tane ortasaha var bir de Semih var kulübede. Defansta eksik bir 11 var sahada. Sağ bek Önder defansın ortasında. Yedekte ise stoper yok. Takımda var mı? Evet var. Bekir İrtegün. Nerede? Samandıra'da sanırım. Ya da yolda ishal oldu soğuktan falan. Umarım ishal olmuştur.

Yine soracağım. Bıkmadım. Abdulkadir nerede? İshal mi, domuz gribi mi? Nerede arkadaşım? Furkan diye genç bir adam var forvet. Nerede? Nerede Daum????

Takımı size anlatmama ne gerek var? Yine 2 kişiyle hücum. Takımın alayı geride. Bekliyorlar maç bitsin de eve dönelim. Hücum yapmak akıllarında yok. Nasıl olmaz ya? Nasıl nasıl? Dedim ya kafayı yiyordum. Yemeye çalışıyorum her hafta. Yemeden bırakıyorum. O sağa versin. Diğeri sola versin. Birinin aklına Guiza'ya vermek gelsin ama Guiza'nın aklına eski sevgilisinin poposu gelsin. Öyle geçiyor maç. Daum memnun veren memnun. Aziz memnun.

"Isıran takım yapacağız"...Lig bitti kardeşim. Bir Gençlerbirliği maçı bir de Galatasaray maçı. 2 maçta ısırdın bitti. İki maç da seyircisiz aldın.Miss.

1-1 olmuş durum. Daha 20 dakika var. Takım olan 3 gol atar be! Ama nafile, bizimkiler 9 kişi defanstalar. Hala 3 kişi hücum. Bir pozisyon oluyor. Orta geliyor. Allahtan Semih'i almış oyuna Daum. Ceza sahasında iki kişi oluveriyor. Maç boyunca bir kişi var zaten.

Özer oyuna girecek. Vazgeçiyor Daum. Stoper olmayan Önder çıkıyor. Stoper olmayan Deniz giriyor. Bekir nerede bilmiyorum. "Aman" diyor heralde Daum, "4 kişiyle saldırırız şimdi falan aman bir gol yeriz 1 puandan da oluruz". Of Allahım offff! Duy sesimi. Maradona'nınkini de duy.

Nasıl bir ülke bu? Nasıl bir futbol kültürü? Daha ne kadar şampiyonluk ya da liderlik istiyorsunuz? Yetmedi mi 17 tane? Artık oyunu rakip yarı sahaya yıkmanın zamanı gelmedi mi?

Marquinhos

1 Kasım 2009 Pazar

Kısır Futbol



4 canlı yayın maçı vardı bu haftasonu, Turkcell Süper Lig'de. Antalyaspor - Bursaspor, Beşiktaş - Ankaragücü, Galatasaray - Sivasspor ve Kayserispor - Fenerbahçe. Zaten derbiden beri düşünüyorum sürekli, biz futbolu niye seviyoruz, ya da seviyormuyuz diye. Kendimce cevaplar buluyordum, kendimle tartışıyordum. Şimdi biraz sizinle de paylaşmak istiyorum kafamdan geçenleri. 4 maçı da izledim. Bursaspor maçının bir kısmı yağmur yüzünden gümbürtüye gitti, fakat diğer maçları 90 dakika izledim. Niçin izledim, deli olduğum için sanırım. Bir insanı sandalyeye bağlasan ve 4 maçı ard arda izlettirsen, adam sandalyeye bağlandığı için değil, bu iğrenç maçları izlettiğimiz için bizi mahkemeye verir. Peki niçin izledim?

Çünkü futbolu oyun olduğu için seviyorum, Şampiyonlar Ligi havası için, İnönü'ye gitmeyi seviyorum. Frank Rijkaard'ın ne zaman Total Futbol oynatmayı başarabileceğini düşünmeyi seviyorum, Semih'in ceza sahası içinde yaptığı koşuları izlemeyi seviyorum, Bursa'da Ertuğrul Sağlam mucizesini görmeyi seviyorum. Kazanmak ve kaybetmek , göreceli kavramlar. 3 puan mutlak gerçekliği altında, sahalarda güzel futbol giderek azalıyor. 3 büyüklere bakın bu hafta. Beşiktaş rezil oynuyor, maçtan sonra Ernst'e teşekkür ediyoruz çok mücadele etti diye. Galatasaray 10 dakika oynuyor, gerisi bence sıkıcı ötesi, ortasahaya teşekkür ediyoruz. Daum iğrenç ötesi çağdışı futbol oynatıyor. Dakika 87'de Önder çıkıp Deniz giriyor, Özer ise kulübede, maçtan sonra utanmadan Daum 2 puan kaybetmedik diyor, 1 puan kazandık. Sonra benim ülkemin güzel yorumcuları çıkıp " Bu bir puanın kıymeti ve önemi sezon sonu anlaşılacak, lig uzun maraton" diyor. Hatta çok güvendiğim birisi çıkıyor diyor ki "Daum'un oynattığı oyunu beğenmeye biliriz, ama istediğini yaptırdığı için saygı duymamız lazım".

Biz (ben dahil bir biz bu) tam olarak hiç bir zaman spor kültürüyle yoğrulmuş spor severler olamadık. Eh futbol sever olduk. Meydamız, insanımız, hepimiz futbolsever olduk. Ama sanırım son 9 10 senedir, hepimiz "Skorsever" olduk. Yorumcumuz, teknik adamımız, futbolcumuz, taraftar skora göre yorum yaptık, yapıyoruz. Çünkü hepimizi skoru, futboldan daha çok seviyoruz. Çünkü biz netice peşinde koşarken, güzeller güzeli "Hatice"yi sıklıkla unutuyoruz.

4 maçta atılan toplam gol 7, hadi golü geçtim, insan gibi futbolun oynandığı dakika 360 dakikada sanırım 20'dir, çok ısrar ederseniz 25 derim. Bu yüzden izlediğim 4 maç ile ilgili alışılmış yazılarımı yazmak içimden gelmedi. Kusura bakmayın, teveccüde bulunup bizi okuyanlardan özür dilerim.

Skor önemli, 3 puan önemli, şampiyonluk alınan kupa önemli. Takım kötü gider, alınacak bir 3 puana ihtiyaç vardır, önemli olan puanı almaktır, puanın nasıl alındığı değil. Eleme maçıdır, iyi futbol beklenmez. 1 puan yeter, güzel futbol beklenmez. Hazırlık maçıdır, güzel futbol beklenmez. Eyyy güzel futbolun ruhu geldiysen 3 kere tıklat !!!

Gidişimiz gidiş değil. Dünyanın en korkak adamı Daum'u aldığı 3 puanlardan dolayı översek, Galatasaray'ın oynadığı 10 dakikalık futbolu alkışlarsak ya da Beşiktaş'ın 4 maç üst üste bu oyuna rağmen kazanmasını bir şey zannedersek, 2012, 2014, 2016.......... hepsi bir hikaye olur.

Ne olur çıkıp kimse Yunanistan'ın kazandığı kupayı örnek gösterip, çok zekice bütün tezimi çürüttüğünü düşünmesin. Sevmiyorum kardeşim rezil futbol ile alınan 3 puan'ı. Çıkın sahaya
eğlenin, eğlendirin. Ne olur bu hafta gibi kabus ötesi bir hafta daha bize nasip etme yarabbim, amin.
Maradona