10 Nisan 2010 Cumartesi

Golsüz Güzellik



Uzun zamandır memleket sınırları içinde böyle keyifli bir maç izledim. İki takım da güzel futbolu hedefleyip sahaya çıkmış. İki teknik direktörü de kutlamak lazım. Maçın 4-5 tane kırılma pozisyonu vardı. O pozisyonlardan bir tanesinde gol olsa, maçın seyri doğal olarak değişirdi. Ben iki takıma da eşit uzaklıkta birisi olarak, 90 dakika boyunca her atakta heyecanlandım. 90 ile 95 arası gol olmasın istedim. Çünkü o dakikada gol olsa, kaybeden takıma yazık olacaktı.




Mustafa Denizli'yi bu kadroya mahkum eden , Ferrari ve Tello'nun sakatlanmasıydı. Tello sağlam olsa, büyük ihtimalle Yusuf, maça yedek kulübesinde başlardı. Ferrari sağlam olsa, bence Uğur yedekte olur. Toraman sağ bek, Ekrem ise joker olarak maç boyu mevki değiştirirdi. Eldeki imkansızlıklar bu takımın sahada olmasına neden oldu. Fakat bütün bu imkansızlıklara rağmen, haddimi aşarak bir şeyi merak ediyorum. Bu sezonun formda ve kuvvetli sağ beki Serkan'ın kanadına Yusuf'u koymak ne kadar mantıklı? Ters ayakla bile Yusuf, Cale'yi harcardı gibi geliyor bana. Ki o Cale, ender gıcık olduğum futbolculardan. Çünkü kendisi, garip bir şekilde, diğer yarı sahada mayın olduğunu düşünüyor. (Böyle bir ülkede yersiz bir korku değil, ama bak arkadaşların çıkıyor ileri bir şey olmuyor.) Holosko'yu garip bir yere koydum, çünkü maç boyu ne tam bir açık, ne tam bir forvet gibi oynadı. Bir de siz Ernst'in en az iki adım ileride oynadığını düşünün.




Şenol Güneş ise takımını bu şekilde sahaya çıkarmıştı. Trabzonspor bu sezon her takıma biraz ilham kaynağı olmalı bence. Doğru oyuncu yapısı ile, orta sahalarından "ön libero" "defansif ağırlıklı orta saha" ne derseniz deyin, onu kaldırdı. Tamam zaman zaman Ceyhun'un ilk 11 oynadığı maçlarda, o biraz bu pozisyonda oynuyor ama genel olarak Colman ve Selçuk ile klasik bir orta saha oluyor. Bugün özellikle ilk yarıda Serkan, fazla atağa çıkmadı. Ama ikinci yarıda o da ilerideki takım arkadaşlarına destek oldu. Çok garip, genelde 3 büyüklerden bir futbolcu başka bir takıma gittiğinde, kariyeri sürekli aşağıya iner. Serkan Trabzon'da kendince bir yeniden doğuş yaşıyor.


Gelelim Maç'a

Beşiktaş biraz daha baskılı başladı oyuna. 20. dakikaya kadar 3 gol kaçırdılar. Özellikle kornerden Bobo'nun vurduğu, o dakkikaya kadar Beşiktaş'ın en net pozisyonuydu. Ama asıl futbol dramı 22. dakikada yaşandı. Umut Bulut,
gene klasikleşen saçmalamalarından birisini yaptı. Yani antreman bilgim 0. Fakat bir şeyi merak ediyorum. Umut olsun, Serdar Özkan olsun futbolculuktan başka iş mi yapıyorlar ? Mesela, antreman bitiyor, bunlar koşarak taksiye mi çıkıyorlar? İnsan niye biraz gol vuruşu çalışmaz?

İkinci yarıda Mustafa Denizli, Yusuf'u biraz daha forvetlerin arkasına çekti. Bu Serkan'ın etkisini biraz azaltmak için yapılan bir hamleydi. Evet Yusuf Serkan'dan kurtuldu. Ama bu sefer Serkan daha fazla ileriye gitmeye başladı.

Hamle sırası Şenol Güneş'e geldiğinde, bir teknik direktörlük resitali sundu bence. Önce Gutierrez'i çıkardı, Ceyhun'u aldı oyuna. Takımın saha dizilişini, kaba tabir ile 4 2 3 1 yaptı. 3'lüde Colman ortada, Burak ve Alanzinho kanat değiştiriyorlardı. Sonra yorulan Burak'ı çıkardı oyundan. Sezer oyuna girince, o da 3'lüde kanat oynadı. Takımın puan kaygısı da fazla olmadığından, takımı geri çekmeden güzel futbola müsade etti. Trabzonspor için ufak bir tenkitim olacak. Zaman zaman Giray ve Egemen garip sakarlıklar yaptılar. Mesela gene Bobo'nun ikinci yarıda bir pozisyonu var. Bu kadar hamlesiz ve sakar savunma, seneye çok can yakar.

Denizli'nin ise bu maç kulübesi sakatlıklardan dolayı da zayıftı. 2 sezondur çok kuvvettli değil zaten kulübe. Belki Nisan ayında atılan imza, daha iyi bir kadro oluşumunu peşinden getirir. Hakan'ı saymazsak, hamle olarak Serdar ve Nobre girdi oyuna. Nobre'nin bütün beceriksizliğini geçtim. Ne olur birisi çıkıp ama bu adam mücadele ediyor demesin. Bir forvet oyuncusu, takımın ileri çıkması gerektiği zamanlarda, topun ilerde kalması gereken anlarda, gelip orta sahaya top almaz.

İkinci yarıda da pozisyonlar oldu. Bazen forvetler beceriksizdi, bazen topun canı gol olmak istemedi. Golsüz ama güzel bir maç izledik. 3 kaleci ise çok güzeldi. Onur ile ilgili güzel dileklerim var. Umarım hepsi gerçekleşir. Her iki takıma da teşekkür ederim.

Bünyamin Gezer

Bünyamin Gezer, zaten başlı başına bir görüntü kirliliği. Tam Kenan Evren Türkiye'sinin ürünü. Gereksiz sert bir mizaç, düşünmeden yapılan hareketler ve göstermelik verilen kartlar sonucu, durumu idare etmek. Doğru ya da yanlış Burak'a bir sarı kart verdi, hakemi aldatmaya yönelik hareketten. 2 dakika sonra, Burak arkadan İbo'yu biçti. Niçin ikinci sarıdan kırmızı olmadı? Hadi taraf tutmayalım. Dakikası tam aklımda değil, ama sanırım 85 - 90 arası, Colman pas atıyor Alanzinho'ya, Fink arkadan biçiyor resmen Colman'ı. Oyunun devam kararı doğru, top durunca Fink'e kart çıkmaması facia. Niçin çıkartamıyor kendisi bu kartı, çünkü hem yürüyüp hem cep telefonu ile konuşabilecek kapasite kendisinde yok. Polis'in öğrenci, devlet memuru, işçi dövmekten başka hiç bir işe yaramadığı bu ülkede, güzelim futbol sahalarında "polis" görmek istemiyorum. (Asker kökenli hakem görmek hiç istemiyorum)

Maradona

9 Nisan 2010 Cuma

Barış Özbek'in Cezası

Barış Özbek malumunuz 4 maç ceza aldı. Galatasaray yönetiminden ufak bir ricam olacak. Ne olur tahkime gitmeyin. Tahkime gitmemekle kalmayın, Barış'a güzel bir para cezası verin. Sezon sonuna kadar forma giydirmeyin. Orta sahada Barış Özbek oynamazsa ölmeyiz takım olarak. Geçen sene kavgalı derbiden sonra da rica etmiştim sizden federasyonu beklemeden siz verin cezalarını diye. Böyle bir şey yaparsanız, belki o zaman gerçekten cezalar caydırıcı olur. Adam maç ortasında tekme atıyor, yetmiyor dönüyor tokat atıyor. Bütün bunları yaparken, üzerinde Galatasaray forması var. Üzerinde 105 sene var. Ya en azından göstermelik çıkıp, Barış'a şöyle şöyle yapacağız deseydiniz. Belki o zaman ben daha fazla inanırdım bir şeyleri doğru düzgün yöneteceğinize. Tamam geç kaldınız, ama yarın çıkıp deseniz, Barış'a biz de 50bin Euro verdik ceza diye. Ah ah, vah vah.

Maradona

8 Nisan 2010 Perşembe

Barcelona'yı ben de şampiyon yaparım #1

Bir saattir arıyorum bu sözü kim söylemiş diye. Bir tane bile ünlü kişi bulamadım bu sözü söyleyen. Birileri böyle bir şey söyledi herhalde ki herkes bu söz üstünden birilerine laf çarptırıp duruyor.

Tamam görünüşte bu iş kolay gibi fakat bunun böyle olmadığını gösteren bir iki örnek hakkında yazmak lazım. Bu sefer kişiler ve takımlar Del Bosque - Real Madrid ve Mourinho - Chelsea .

İlk olarak Mourinho'dan bahsedelim. Porto'da yaptıkları ile Abromovich'in oluşturmak istediği takımın teknik direktörlüğünü yapacak ilk aday olmuştu. Muhtemelen bizim insanlarımız "Abi Rus milyarder benim arkamda olsa ben de şampiyon olurum" nidaları ile forumları, gazete sayfalarının yorum kısımlarını dolduruyorlardı tam da bu sıralarda. Belki yine ülkemizden her yönettiği takımı ligden düşüren süper yerli teknik direktörlerimiz bu işe talip olmuşlardı rüyalarında.
Mourinho uzun süredir Premier lig şampiyonluğu yaşayamayan takımın başına geldi ve 2 şampiyonluk getirdi bu takıma. Tam 50 sene sonra hem de. ( Toplamda 2 Premier Lig, 2 Lig Kupası, FA Kupası, Community Shield başarılar var)

Mourinho'nun 07-08 sezonun başında bırakmasıyla takımın başına Avram Grant geçti. katıldığı kupalarda aslında başarılı olmasına rağmen kupa kaldıramadı ( Şampiyonlar Ligin Finalinde kaybetti , Lig 2.liği , Lig Kupası'nı finalde kaybetti.)

Grant hiç bir kupa alamayınca başarıya alışık olan Chelsea , Grant ile yollarını ayırdı. Yerine Luiz Felipe Scolari (2002 Dünya kupası'nın sahibi Brezilya'yı çalıştıran Teknik Direktör) fakat 55 maçta alınan 11 mağlubiyet ve hiç bir kupada hatırı sayılır bir başarı gelmemesi teknik direktörün ipini çekmiş oldu.

Ray Wilkins bir maçlık teknik direktör bulunana kadar takımın başında kaldı. Aranan teknik direktör Hiddink oldu. Çok başarılı bir dönem geçirmesine rağmen lig temposuna ayak uyduramayacağı söyleyerek takımdan ayrıldı. (20 maçta sadece 1 mağlubiyet ve Federasyon kupası).

Chelsea halen teknik direktör bulamıyordu. Halen bir çok kişi izlerken Mourinho'nun Chelsea'si diyerek iç geçiriyordu. Chelsea'nın teknik direktörlük koltuğunun etrafında Mourinho'nun ruhu(ölümş gibi konuştum ama başka güzel bir kelime bulamadım) dolaşıyordu. Şu an takımın başında Carlo Ancelotti var. Ligde liderler fakat takım halen Mourinho'nun bıraktığı kadar başarılı değil.

Herkes Mourinho giderken "bu takımı herkes şampiyon yapar" dedi fakat Mourinho gittiğinden beri 5. teknik direktör ve sıfır şampiyonluk. Takımlar üzerinde teknik direktörlerinin etkisi yüzde şu kadardır gibi bir geyik yapmayacağım. Gerek yok zaten her şey ortada. Barcelona'yı belki de o gün Rijkaard'tan başkası şampiyon yapamazdı aynen Chelsea'yı Mourinho'dan başkasının şampiyon yapamadığı gibi.

Not: Del Bosque - Real Madrid versiyonunu yakında yazacağım.

Saygılar.

Barcelona - Arsenal & ManU - Bayern München

İki futbol ziyafeti izledik. Ligimizde olmayan ne varsa izleyerek açıklarımızı kapattık. Bizim ülkede sezonda 2-3 maç bu maçların yarısı lezzetinde olunca kendimizi şanslı sayıyoruz. Allahtan dünya eskisinden daha küçük. Maçlara uzun uzadıya teknik analiz yapmaya gerek yok sanırım.

Messi, kaç gündür hepimizin dilinde. Yerlere göklere sığdırmamamız çok normal. 1984 doğumluyum, canlı olarak izlediğim en iyi futbolcu olabilir. Dünya Kupası için kendisinden büyük beklentiler var. Ama ben hiç şaşırmam Arjantin ile başarılı olamazsa. Başımın tacı, gözümün nuru Maradona takım kurma konusunda pek becerikli değil. Arjantin'de bir de forvet oynuyor Messi. Belki 80lerde olsak o da tek başına alır kupayı, ama değişen futbolda işi çok zor.

Tabi hemen şöyle tartışmalar yaşanıyor arkadaşlarla aramızda. Messi bir kenara, Barcelona'daki bazı isimlerin başka takımda oynayamayacağını söylüyorlar. Bojan, Pedro, Jeffren ve Sergio Busquest hafta sonu twitter aracılığı ile harcanan topçulardı. Bence özellik Bojan ve Pedro gayet yetenekli oyuncular. Busquest içinse ben de zaman zaman acımasız olmak istiyorum. İspanyol Maldonado diyesim geliyor. Ama Guardiola söz konusu olunca kendimi tutuyorum.

Arsene Wenger, hakkında bu aralar en çok düşündüğüm teknik adam. Her şeyden önce saygı duymak gerek yaptıklarına. Ama bazen abartıyor gibi geliyor. Bir gün yaş ortalaması 23 olan bir takımla belki kaldıracak Şampiyonlar Ligi Kupası'nı ama bu sezon başı Toure ve Adebayor satılmamış olsaydı daha iyi olurdu sanki. Ama hem onun hem Arsenal severlerin başarı kriterleri anlayabildiğim kadarı ile kupalarla sınırlı değil. Bu bebeklerin yanına 2 3 tane tecrübeli isim monte etse keşke.

Gelilim dün geceye. Avrupa takımları ile taraftarlık düzeyinde uzun süreli ilişkiler kuramıyorum. Biraz Liverpool ve biraz ManU'yu aynı anda sevebilmemden belli sanırım bende bir abukluk olduğu. Genelde Fm'de oynadığım takımlara karşı bir sempatim oluyor. Sonra onlar hakkında bir iki şey okuyorum. O sezon onlara ilgi duyuyorum falan. Dün maçta ManU'yu tutuyordum. Bunun iki sebebi var. Bir tanesi Rooney. 2006 dünya kupasında kendini oksijen çadırında tedavi ettiğinden beri hayranım kendisine. Agresifliğini, kırmızı suratını seviyorum adamın. Dün gene sahaya çıktı. Ama sahaya çıkmasından daha garibi bence Ferguson'un yaptığı "şark kurnazlığı" idi. Bizim ülkemizde de derbi maçlardan önce mesela "Alex" sakatlanır. Bir hafta gider bu haber. Yok oynadı yok oynamadı derken sahaya çıkar Alex. Ferguson da kendince böyle bir olay yaptı bence. 3-4 hafta oynayamayacak denilen bir adamın 1 haftada sahaya çıkması Rooney için bile imkansız bence.

Maçın iki yarısı da birbirinden farklıydı. İlk yarı ManU sahanın tek hakimiydi. Bence maçın olay adamı Rafael, ama kırılma noktası kırmızı kart değil. İlk yarıda Rooney ve Nani daha uygunken inatla şut çekti. Ben Ferguson'un ikinci yarıya O'Shea ile başlayacağını düşünüyordum. Koskoca Sir'e akıl öğretecek halim yok. Ama bu sezon bir ilk yaşanabilir. Eğer ManU, şampiyon olamaz ise 1995'ten beri ilk kez kupasız kapatacak ManU bir sezonu.

Gelelim dün oynanan maçta ManU'yu tutmamın 2. sebebine. O tamamen kişisel bir konu. 7 sene bir fiil Alman öğretmen şiddetine uğramış olmam yeterlidir sanırım. 1999 finalinde denyo fizik öğretmenim ile final maçına iddaya girmiştik. ManU sayesinde güzel bir yemek yemiştim. Bayern'e gelirsek, kimse dün Robben'in harikalar yarattığını söylemesin bence. Gol dışında özellikle ilk yarı boyunca sahada yoktu. Evra onu kitledi, Robben de Sir'e kitledi. Finalin adı ne olur bilmiyorum İnter - Barcelona serisinden finale çıkacak takım kupayı alır bence.

Maradona

6 Nisan 2010 Salı

Yektin Etkin ile Söyleşi

Öncelikle Yektin Abi'den bu söyleşiyi geç yayınlayabildiğim için özür diliyorum. Okul, kurs, dersler, ödevler derken, ancak toparlayabildim. Kendisi Lig Radyo'da Fenerbahçe Saati ve Bank Asya programı yapıyor. Koyu bir Fenerbahçeli, ama özellikle yayınlardaki tarafsız ve rahatsız edici olmayan üslubu ile dikkatimi çekmişti. Kendisi bizi kırmadı ve söyleşiyi yaptık. Kendisine bir kez de buradan çok teşekkür ediyoruz.



Yektin Abi, öncelikle sizi tanımayanlar için, kendinden biraz bahseder misin?

Tabi ki, 1982 doğumluyum. Radyo tam 10 sene oldu. Ama radyodan önce 10 sene futbol oynadım. Hatta Darıca Gençlerbirliğin’de A genç takımda gol kralı olmuştum. En son 1999 senesinde Beylerbeyi'nde futbolu bıraktım. Sonra Alem Fm’ de dış yayınlarda çalıştım. Şu anda Mehmet Ayan idaresinde çok güzel bir ekibimiz var. Ben de bu ekibin bir parçası olmaktan mutluyum. Hala kendimi geliştirmeye çalışıyorum.

Fenerbahçe taraftarısınız, peki bu nerden geliyor?

Çocukluğumdan geliyor Fenerbahçe. Bu işlerle uğraşmadan öncede maçları takip eden, takım ile yakından ilgilenen birisiydim.

Peki, geçelim Fenerbahçe’ye. Ben biraz geriye gidip, Zico’yu sormak istiyorum. Zico hakkında ne düşünüyor sunuz ?

Zico , Fenerbahçe için çok önemli bir teknik adamdı. O zaman takımın yabancılarının çoğu Brezilyalı ya da Latin Amerikalı oyunculardan oluşuyordu. Zico’nun bu başarısında bu yapının da etkisi vardı. Zico ile yolların ayrılması Aziz Yıldırım'ın hatasıydı. Çünkü o gittikten sonra takımın yapısı bozuldu. Zico kalsaydı belki Fatih Terim modeline benzer bir sistem oluşabilirdi. Ama burada biraz Daum zamanındaki Denizli maçının da etkisi var. Çünkü o zamanda 2 sene üst üste şampiyon olunmuştu. Ama son hafta giden şampiyonluktan sonra , sistem gene bozuldu. O zaman Daum ile devam edilse, belki Fenerbahçe uzun seneler ligi domine edebilirdi.

Peki , Arsene Wenger’in bir sözü vardır. “1 Brezilyalı iyidir, 2 Brezilyalı fena değildir,3. ise felaket yaratmaya başlar”. Fenerbahçe’de bir çok Brezilyalı futbolcu var. Siz bu durum ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Ben Türkiye için bu görüşe fazla takılmıyorum. Çünkü Brezilyalı oyuncular Türkiye’ye uygun yapıdalar. Bu sistem aslında Fenerbahçe’de başarılı da oldu. Ama gene de özellikle defans oyuncuları Brezilya’dan seçilmemeli. Takım bazen çok fazla Alex’e bağımlı oluyor. Bu düzen Fenerbahçe’de işledi, ama yavaş yavaş Brezilyalı ekolünden vazgeçilmeli. Tabii ki bir anda bütün sistem değişmemeli, ama gene bizim lige uyum sağlayacak Kuzeyli oyunculara yönenilmeli. Aslında transferler biraz daha araştırılarak yapılmalı. Çok yaşlı oyuncular geliyor ülkemize. Bu sene Andre Santos ve Baroni iyi transferler. Özellikle Baroni’nin bu kadar başarılı olması beklenmiyordu.

Siz beğeniyorsunuz yani Baroni’yi. Ben açıkçası Maldonado’nun fizik olarak daha iyisi olduğunu düşünüyorum, ama oyun olarak bir artısını göremiyorum.

Canlı izlersen farklı olduğunu görürsün. Bence Fenerbahçe’ de Emre ve Christian ikilisi ligin en iyi orta saha ikilisi.

Peki futboldan başka bir şey sormak istiyorum. Aziz Yıldırım ile Fenerbahçe’nin dışarıya kapandığı söyleniyor. Ama senin programlarında bu durum tam tersi. Zaman zaman kulübün içinden yaptığın yayınlar bile oluyor. Bu işin sırrı ne?

İşin sırrı çaba. Bazen çok fazla uğraşmam gerekiyor. Çok fazla yazışma yapıyorum. Ama karşı taraf bizim bu emeğimizi görünce onlar da anlıyorlar niyetimizi. Ben açıkçası hiçbir programın bizim Fenerbahçe saati kadar kulübe yaklaşabildiğini görmedim. Biz müzeden, stattan yayınlar yaptık. Ayrıca Fenerbahçe Saati'nde sadece futbol takımını değil, amatörler dahil olmak üzere bütün branşlara yer vermeğe çalışıyoruz.

Fenerbahçe Saati'nde, çok sakin ve tarafsız bir yayıncılık yapıyorsunuz. Günlük hayatınızda da bu kadar sakin mi izliyorsunuz maçları?

Evet dersem yalan söylemiş olurum J

Fenerbahçe dışında bir ilginiz de Bank Asya Ligi. Ülkemizde genelde, çok ihmal ediliyor. Sizin bu ilginiz nereden geliyor?

Ben altyapı ve alt ligler ile çok ilgileniyorum. Sadece Bank Asya değil, daha alt kategorileri de takip ediyorum. Herkesin gözü sürekli üst tarafta. Ama asıl heyecan alt tarafta. Zaten işim gereği Süper Lig’i takip ediyorum. Ama alt liglerde maçlara gidince oradaki şehrin ve halkın heyecanını görünce oradaki heyecanı daha iyi anlıyorsun. Bir de Süper Lig’den düşen takımları izlemek ilginç oluyor. Ne yapacaklarını merak ediyorsun. Mesela Konya bu sene de çıkamayacak Süper Lig’e. Neleri eksik yaptıklarını görüyorsun. Ama Kocaelispor düşecek gibi gözüküyor.

Bu sene kimler Süper Lig’e yükselir sizce?

Zaten Karabük durumu garantiledi gibi. Hemen ardından direkt çıkma hakkı kazanması için ben Buca’yı düşünüyorum. Buca’yı ikincilik için Adana zorlayabilir. Geçen sene Ankara’da oynanan play-off maçlarını izlemiştim.

Sanırım Play-off’un sistemi değişti.

Evet biz bunu Atilla Gökçe ile çok konuşmuştuk. Çünkü bir sezonun emeğinin tek maça bağlanması adil değildi. Şimdi her takım birbiriyle oynayacak. Hem daha adil, hem de daha mücadeleci bir düzen oldu.

Bank Asya televizyon yayınları ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Yayınlar gerçekten çok kötü. Sanırım çok amatör yapılıyor. Çekimler olsun, sunum olsun çok kötü. Maçı seyretmek mümkün olmuyor.

Oyuncu kalitesine bakarsak, Bank Asya’da başarılı olan oyuncular Süper Lig için yeterli olur mu? Geçen sezon en değerli oyuncu olan Sezer Öztürk bu sezon Adnan Sezgin’in yaptıklarından sonra soluğu Eskişehir’de aldı mesela.

Sezer çok yetenekli bir oyuncu. Sadece geçen sene için değil, ben onu uzun süredir takip ediyorum. Sezer belki 3 büyüklerde başarılı olabilirdi, ama şu anda yaptığı daha doğru. En azından kademe kademe ilerleme şansı var. Sonuçta Süper Lig farklı bir yer. Alışmak için zamana ihtiyaç var. Öte yandan Bank Aysa çok unutuluyor ülkemizde. Mesela şu anda Milli Takım için bir forvet arayışımız var. Açıkçası Mehmet Batdal denenebilirdi. Zaten Ümit Milli takımda başarılı bir performans gösteriyor. Sadece Mehmet Batdal değil, başka bir çok yetenekli oyuncu var.

Emenike konusuna gelirsek, o sizce Süper Lig’de başarılı olabilir mi?

Bence olabilir. Zaten İlhan Cavcav’ın bir hatası yüzünden şu anda Karabük'te oynuyor. Çok başarılı bir golcü. Sezon sonu bir çok yerli ve yabancı ekipten teklif alacağını düşünüyorum.

Takımlar Süper Lig’e çıkınca baştan aşağı her şeylerini değiştiriyorlar. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Çoğu yanlış yapıyor. Mesela Kocaelispor toplama bir takım kurdu ve ligde kalamadılar. Öte yanda İBB, Abdullah Avcı ile yola devam etti ve geldikleri nokta ortada. Bence birkaç iyi yabancı oyuncu ile kadrolarını koruyup, yola öyle devam etmeliler.

Herkes İzmir’den Altay mı gelir, Karşıyaka mı derken, şimdi en önemli aday Buca gibi gözüküyor. Buca’nın bu iki takımdan farkı ne?

Çok doğru transferler yaptılar. Başkanı çok iyi ve geçen sene lige çıktıkları takımlarını koruyup takip ettiler. Buca bir semt takımı. Buna rağmen alt yapıyı çok iyi kullanıyor. Statları Buca Arena çok iyi. Ayrıca store açtılar.

5 Nisan 2010 Pazartesi

Zurna Zırtladı !!


Geçen hafta, orta sahada bir daha Barış, Topal, Sarp ve Ayhan'dan 2 tanesi ilk 11'de çıkarsa maç izlemeyeceğimi beyan etmiştim. Fakat Frank Rijkaard 4 tanesini aynı anda sahaya sürdü. Maçın teknik ve taktik boyutuna yarın gireceğim. Bugün sadece bazı noktaların altını çizmek istiyorum.

Frank Rijkaard bu sistem değişikliğini maçtan sonra aşağı yukarı söyle anlattı. "Evet bugün 4 1 4 1 oynadık. Rakip takım uzun topu genelde çok kullanan bir ekip. Bu yüzden biz de böyle bir değişiklik yaptık." Ben ise bu değişikliğin arkasında başka şeylerin olabileceğini düşünüyorum.

1-) Adnan Sezgin ve Adnan Polat, Rijkaard'ın düblörünü getirtip, gerçeği dağa kaldırmış olabilirler.
2-) Hoca maçtan önce kafayı dumanlandırmış olabilir.
3-) Burada herkes bana "Hoca değil" diyor. Ben bu işi götümle yaparım deyip, gelişi güzel bir takım kurmuş olabilir.

Gördüğünüz üzere bu tercihleri mantıkla izzah etmek mümkün değil. Tamam ben de bir futbol filozofu falan değilim. Ama belli bir IQ ile yıllardır maç izlerim. Ben böyle bir Frank Rijkaard ve böyle bir oyun anlayışı görmedim. Geçmiş olsun, 2.lik için ufak bir umut vardı ama artık o da bitti.

Barış Özbek

İki hafta önce senin zeka özürlü olduğunu dile getirmiştim. Bu hafta bunu ispatladığın için ve beni mahcup etmediğin için teşekkür ederim. Geçenlerde bir ara Löw'e "Alman milli takımında oynamak istiyorum" demişsin. Barış en fazla "Ampute" milli takımlarda görev alırsın. Lütfen yanlış anlaşılmasın, engelli insanları küçümsemiyorum. Sadece Barış'ı küçümsüyorum. Maç 1 - 1 iken o salak tekmeyi sallayacağına, golden önce zahmet ve akıl edip, Faruk'un önünü kapatsaydın.
Mert (Tercüman)

Evladım sen gurbetçi misin? Benim bir tane salak yeğenim var. Daha doğrusu çok salak yeğenim var, ama içlerinde en salağının ailesi zamanında Almanya'ya gittiği için bunun yeri ayrı. Kendisi yaz tatillerinin çoğunu yarı Türkçe, yarı Almanca konuşarak geçirirdi. İşin en güzeli ikisini de konuşamazdı adam gibi. İşte bu Mert canlısı da öyle. Frank Rijkaard'ın söylemediği şeyleri söylemek gibi bir özelliği var. Bu hafta bu zirve yaptı.

Frank Rijkaard

Hocam 30 yıllık geleneğim 1 sene içinde yerleşmesini beklemiyorduk. Senden sadece kendin olmanı istedik. Ama son 2-3 haftadır, takımın en büyük eksiği ne Arda ne başka bir oyuncu. Tek eksiğimiz sensin. Şimdi şampiyonluk yalan, 2.lik bile çok zor. Senden tek bir ricam var, şu son 6 maç kendi doğrularından ödün verme. Önümüzdeki sezon için bir parmak bal çal ağzımıza.

Serhat Ulueren

Yani yazıyı bitirmiş, zurna resmi ararken, twitterda senin Galatasaray'ın başına Hikmet Karaman'ı önerdiğini duydum. Umarım birgün bu ülkeden bir uçak havalanır. İçinde sen, ve bütün program arkadaşların olur. Yeter mi , yetmez. Hikmet Karaman ve Güvenç Kurtar aynı uçakta bulunsun. Peşi sıra palavraspor gazetelerini çıkartan herkes de bu uçakta olsun bir zahmet. Uçak düşsün, siz ölmeyin. Sonuçta biyolojik olarak insansınız. Ama kaybolun böyle bulamayalım sizi.


Maç ile ilgili düzgün bir şeyleri yarın yazarım. Allah bütün Galatasaraylılara ve Frank Rijkaard sevenlere sabır versin.

Maradona

Sarı Melekler ve Fanatizm





Milli maçlar dışında oturup voleybol maçı izlediğimi pek hatırlamam. Belki bu benim eksikliğim, ama kendisi izlemeyi sevdiğim sporlardan birisi değil. Dün de açıkçası izlemedim maçı. Ama yenilmelerine üzüldüm. Ülke olarak takım sporlarında yurt dışında aldığımız kupa sayısı sanırım iki elin parmaklarını geçmez. (İki eli geçerse, 3 eli kesin geçmez) Hal böyle olunca kupayı kimin kazandığı fazla ilgilendirmiyor beni.

Ama dünden beri yorumlardan takip ettiğim kadarıyla, Fenerbahçe Acıbadem'in maçı kaybetmesinden mutlu olanlar var. Ben futbol maçlarında yabancı takımı destekleyen türleri anlamazken, bir de voleybol gibi, gündemimizde genelde yer almayan sporlarda başladıysak bu deliliğe, ülkenin sonu hiç hayırlı değil. İngiltere ya da İspanya gibi bir memleket olsak, belki böyle bir lüksümüz olurdu. Zaten sınırlı sayıda başarı varken, bu başarılara da bok atmak, ne kadar gerzek bir toplum olduğumuzun belirtisi. Ben de Galatasaraylıyım. En büyük üzüntüm Fenerbahçe'ye yenilmek. Ama bu benim, onların her hangi bir branşta yurt dışında başarılı olmalarını istememe engel değil. Sanırım bende bir bozukluk var.

Maradona

Yoruma Yorum

Aslında 4-5 ay önce sırf bu tip konuları işlemek için blog açtım. Fakat hayatımdaki dengesizlikler serisi peşimi bırakmadığı için 2.postu bile yazamadım. Yoruma yorum başlıklı yazılarda, internet sitelerinde, özellikle spor haberlerinin altına yazılmış yorumları buraya taşıyacağım. Bazen akıllara zarar yorumlar çıkıyor. Ama asıl önemlisi bize halledilmesi çok basit gözüken olayların, memleketimizde yıllardır niçin düzelmediğinin ispatı niteliğinde.

Ufak bir örnek... Dün Bursa maçında penaltı kararı ile ilgili 3 yorum... Yorumlar Lig Tv'nin internet sitesinden. Özellikle federasyona hakkını helal etmeyen abiye büyük alkış. Kendisinden bu kafaya varmak için ne kullanıyorsa bize de söylemesini rica ediyorum.


Maradona

4 Nisan 2010 Pazar

Bir Galatasaraylı'nın Gözünden Fenerbahçe Maçı


Maçtan önce, ayaklarım geri geri gidiyordu. Sırf pazar gecem maçsız kalmasın diye geçtim televizyonun karşısına. Çünkü artık ligdeki son haftalardı ve söz konusu teknik adam bu sezonun kısır dahisi Daum'du. Ama sezonun geri kalan haftalarının aksine maça çok hızlı başladı Fenerbahçe. Yakaladığı bu tempoyu maç boyu devam ettirdi. Zaten Fenerbahçe'nin bu kadar eleştirilmesinin sebeplerinden başlıcası bu. Bu potansiyeli her maç ortaya koyamamak ya da koymamak gibi ciddi bir sorunları vardı.

Ama Daum ilk kez takımı geriye yaslamadı. Selçuk kendi stoperlerinin arasına Chirstian kadar gömülmedi. Guiza'nın yerine oyuna giren Gökhan maç boyu çok iyi koşular yaptı ve ileride takımın top tutmasına yardım etti. Topuz, geçen haftanın üzerine koyarak çok iyi oynadı. Bu güzel oyuna rağmen, kanat özellikleri yetersiz olduğu için en az dikkat çeken isim Özer'di. Seneye Daum'un Özer'e daha verimli olabileceği bir mevkide görev vermesi şart. Çünkü böyle bir yetenek harcanmamalı. Topuz ise bu sezonun en iyi maçını oynadı.

Kayseri ise Cangelesiz maçlarda gerçekten çekilmiyor. Bugün orta saha o kadar yeteneksizdi ki, sezonun ilk yarısında oynadıkları oyunla aralarında fersah fersah fark var. Tabii ki, bir de Fenerbahçe'nin özellikle kendi kalesi ile yarı sahanın ortasına kadar olan bölümü mükemmel savunduğunu unutmamak gerek. Çok cılız bir kaç pozisyon dışında Kayserispor tehlike yaratamadı Fenerbahçe kalesinde.

Fenerbahçe şu anda şampiyonluk yarışında Beşiktaş ve Galatasaray'ın 2 adım önünde, Bursa'nın ise 1 adım gerisinde. Şimdi bir hafta dinlenecekler, sonra Beşiktaş ile kader maçına çıkacaklar.

Tek eleştireceğim bir şey var Fenerbahçe'de. Maçın 60. dakikasında 2 Kayserili yerdeyken, onlar oyuna devam ettiler. En azından Gökhan maçtan sonra çıkıp yaptığının yanlış olduğunu söyledi. Bir de yayıncı kuruluş ile ilgili sıkıntılarım var. Özellikle de Semih Yuvakuran ile alakalı. Devre arasında yorum yaparken, Fenerbahçe'nin penaltısının verilmediğini söyledi. Ama ofsayt olan gole hiç değinmedi. Sırf Fenerbahçe taraftarına yaranmak için bu kaçıncı çifte standardı oldu Semih Yuvakuran'ın bilmiyorum. Her maç böyle gaflara imza atıyor.

Maradona

Fener'in Takibi Sürüyor

Geçen hafta Galatasaray'ı devirmişti Fenerbahçe. Rakip de fena bir takım olmayan Kayserispor'du bu hafta. Tabii ki sezon başındaki Kayseri yoktu sahada. Fakat ilk yarının başındaki Fener de yoktu. Fener takımı 4-5 haftadır formunun zirvesinde. Özellikle Lugano ve Bilica ikilisi önlerinde formda bir Emre bulunca takımda kanat eksikliği de olsa iyi bir futbol oynatıyorlar takıma. En azından gol yemeceklerinin mesajını veriyorlar forvet hattına.

Fener seyircisi de ikinci yarıda fiyatların düşmesiyle görevini tamamıyla yerine getirmeye başladı. Fakat Fenerbahçe takımının da etkisi var bunda. Fener "Ben lider olabilirim" diyor seyircisine. Seyirci de buna cevabını maça gelerek veriyor. Maç boyunca da durmadan destekliyor.

İlk on dakika da seyircinin istediği gibi başladı. Sağlı sollu geldi Fener. 2-3 poziyon geldi ama gol olmadı. Ama belliydi, Fener illa ki bir gol atacaktı. Nitekim gol yollarındaki en büyük handikapı Guiza da oyundan çıkınca Fener gole kavuştu. Gökhan Ünal ligdeki ikinci golünü attı ve rahat da bir goldü bu. Çok soğuk kanlı bir gol attı Gökhan. Takımını da rahatlatmış oldu böylece.

Maçta sanırım ilk yarının son dakikalarıydı ki Fener takımı rakip yarı sahada 4-5 kişiyle prese kalktı. Seyirci de bir Premier Lig seyircisi gibi inanılmaz bir tepki verdi buna. İşte seyircinin maç boyu istediği bu. Maç boyunca bu kadarını göremedik ama yine de 1-2 kişiyle sürekli pres vardı. Sahanın her noktasında ve maç boyunca takımda mücadele üst düzeydeydi.

Nitekim maç da 2-0 Fener'in üstünlüğüyle bitti. Bu maçta kanatlar yine çalıştı diyemem. Ama Topuz bu maçta mücadelenin dibine vurdu diyebilirim. Özer hala eski formuna dönmeye çalışıyor. Umarım döner. Gökhan Ünal umarım gol atmaya devam eder. Kanatların önü çalışmıyor ama arka kanatlarda haftalardır süren bir ilerleme var. Santos'ta da, Gökhan'da da ligin sonuna gidildikçe bir form yükselişi var. Takımın atak gücünün yarısı bu iki adama emanet.

Bir paragraf da Selçuk'a açmak istiyorum. 2000'lerin en kötü kadrosunu yaparken Selçuk'u ilk 11'e aldım ama iki maçtır Selçuk çok iyi. Mücadele ediyor. Uzun mesafe ileriye dönük pas atabiliyor. Rahat rahat ileriye doğru top sürüyor. Belli ki güveni geri gelmiş. Takıma da büyük etkisi oluyor.

Benim de isteğim her maç mücadele ve atağa dönük bir futbol. İnanın şu maçtan ve ilk yarıdaki Gençlerbirliği maçından aldığım zevk, şampiyon olduğumuzu öğrendiğim andaki zevkten daha büyük. Umarım sezon sonuna kadar bu mücadele ve bu istek devam eder. Tabii ki takımı Şampiyonlar Ligi'nde görmek isterim. Zaten bu mücadele buna yeter ama bunun devam edip edemeyeceği de belirsiz. Fener bu, güven olmaz.

Güzel bir Pazar gecesi yaşadık Fener sayesinde. Haftaya Fener 3 puanı 3 golle alacak. Bursa kaybettiği takdirde Fener yakalayabilecek lideri. Bursa da inatla şampiyonluk istiyor. Son haftalara süper bir mücadeleyle gireceğiz. Beşiktaş hem Fener'le hem de Bursa'yla oynayarak şampiyonu belirleyebilir. Ama daha çok var, bakarsınız Beşiktaş bile bu maçlarla ipi göğüsleyebilir. Galatasaray'ı unuttum sanmayın. Herkese bol mücadeleli ve iyi futbollu son haftalar.

Not: Bayan Voleybol takımımızı, Avrupa'da aldığı ikincilik için tebrik ederim.
Tolunay Kafkas'ın ve Gökhan Emreciksin'in takımdan ayrılmasının nedenini de bir bilen varsa yorumlara yazsın lütfen.

Marquinhos

Tanıyabilen Var mı? &2

Tipe bakmaya gerek yok. Arkadaki görüntüye bakınca anlayacaksınız kim olduğunu.

Cevap:Mehmet Okur


ZorTurK

Bursa'nın Zirve Yürüyüşü

Geçen hafta liderlerin belalısı İBB'ye takılmıştı Bursaspor. Cuma günü Beşiktaş 2 puan kaybettikten sonra, ellerine gene iyi bir fırsat geçmişti. En azından yarıştaki rakiplerinden bir tanesi ile puan farkını 5'e çıkardı. Ama bu galibiyet hiç kolay kazanılmadı. Geçen hafta hem yitirilen 3 puan, hem de Turgay'dı. Bu sezona kadar çoğu kişinin burun kıvırdığı Turgay, daha sezon başı hazırlık maçlarında belli etmişti kendisini. Fakat sanırım kütlesi çok büyük olduğundan, kondisyonunu toparlaması uzun sürdü. Sercan'ın sakatlıkları, Shin'in sevgilisi için ülkeyi terk etmesi derken, Turgay bir anda ön plana çıkmıştı. Dün bence özellikle ikinci yarıda ilerde çok aradılar Turgay'ı.

Gelelim maça. Herkesin bildiği gibi gene bir erken gol yediler. İşte o dakika merak etmeye başladım. Bu zirve yarışında ilk kez üst üste bu kadar zor anlar yaşıdı Bursa. Ama düzenli ve sistemli oyun anlayışı ile maçı çevirdiler. Özellikle Ertuğrul Sağlam'ın yaptığı bir şeyi söylemek istiyorum. Golü yemeden önce Bursa'nın kullandığı korner atışında anladığım kadarı ile 2 Antalyalı'nın başında 3 Bursalı vardı. Golü böyle yediler. Ama bir daha hiç bir duran topta ilerideki Antalyalı sayısının 2 katından az Bursalı olmadı. Kaç kez, stoperlerden İbrahim'i uyararak geri görderdi Ertuğrul Hoca. Bu çok önemli, çünkü örnek olarak rakibin hocası Mehmeh Özdilek 2 Fenerbahçe maçında benzer golü yedi. Demek ki ligimiz ortalamasında böyle şeyleri fark etmek önemli.

İkinci yarı ilk yarıya göre daha fiziki mücadeleyle geçti. Bursa bir yandan 3 puanı getirecek golü ararken, bir yandan da kalesini kolluyordu. Maç gene bir duran toptan 2-1 oldu. Gol ile ilgili komik olan, spiker Melih Bey'in golden önce Ömer'in ofsaytına kafayı takmış oluşuydu. Değişen kuralı unutarak 2 dakika boş konuştu. Olayın daha vahimi bu boş konuşmaya iştirak eden yönetmen pozisyonu tekrar gösterdi. Bu yeni değişen kuralı herkes boş bir sayfaya 20 kere yazsın. Özellikle yan hakemler 40 kere yazsın, spikerler en az 30.

Gol geldikten sonra, Bursa derin bir nefes alamadı. Maçın bitimine kadar Antalya elinden geleni yaptı. Antalya'nın her atağında ,futbol ile ilgili tombik Ronaldo'yu sevmekten öte olmayan annem, "niye gol atacaksınız, bırakın adamlar şampiyon olsun" diye kızdı Antalyaspor'a. Maçı Bursa kazandı. Önlerinde 5 maç var. Umarım hep böyle devam ederler.

Bursa'yı sıklıkla yazdığımızdan, yazımı Antalyaspor ile bitirmek istiyorum. Eldeki mevcut oyuncu yapısına bakınca bu takımın ligde kalması başarı. Bu yönü ile Mehmet Özdilek'in elde ettiği başarıyı taktir etmek lazım. Ama bütün bu başarıyı gölgeleyen bir durum var bence. Ligimizin en çirkef takımı Antalyaspor. Kalecisi Ömer, stoper Yalçın, orta saha Ertuğrul, Jedinak ve Korhan ilerde ise Veysel sezonun mevkilerinde çirkefleri. Futbolculuğu ile hepimizin gönlünde taht kurmuş bir isim olan Mehmeh Özdilek'in kendisinin ve takımının bu hali düşündürücü. Çünkü Mehmet Hoca'da bu sezon sıklıkla şahit olduğumuz gibi , hakem kararlarına şiddetli itirazlar yapıyor. Ben kendisinin Fatih Terim ekolü ile yolları ayrılınca, yeniden Şifo Mehmet olacağını düşünüyordum. Ama o kendi futbolculuk günlerine ihanet ediyor bence. Onun gibi bir insanın takımının daha fair oynaması gerekiyor.

Her şey Bursa'nın elinde. Geçen haftanın etkisinden çabuk çıkarak işleri toparladılar. Adım adım zirveye yürüyorlar. Yolları açık olsun.


Maradona