22 Ağustos 2009 Cumartesi

Gençlerbirliği - Beşiktaş


Rabbim düşmanıma böyle maç izletmesin diye bir giriş yapmak çok sert olacak belki, ama maalesef doğru bu. Beşiktaş sahaya 7 defansif oyuncu , birde yarım defansif yerim ofansif Tello ile çıkınca orta sahada bir kabızlık oldu. Uğur ,Fink ve Ernst üçlüsü yan yana olunca , gerçekten Beşiktaş atak geliştiremedi. Tamam kadroda çeşitliliği sağlayacak bazı isimler sakat olabilir, ama bunun neticesi, oyunu ne olduğu belirsiz bir taktiğe bağlamak mı? Beşiktaş 4 2 2 2 mi 4 3 3 mü 4 3 1 2 mi yoksa gene rakamlarla ifade edilmesi zor bir anlayışla mı oynadı, bilene büyük ödül var. Lig Tv'ye sesleniyorum, Beşiktaş'ın sistemini doğru analiz eden izleyicilerine bir aylık ücretsiz uzatma yapsın. Korkmasınlar sadece Mustafa Denizli'nin aboneliği uzar. Hatta daha ileri gideyim, Tello'ya sorsan gitsen, "Tello'cum senin mevkiin neresi diye o bile ha deyince söyleyemez". Böyle bir defansif kadroya, bir de Gençlerbirliği'nin özellikle ilk 50 55 dakikada ki etkili müdafası eklenince eridi Beşiktaş. Nihat ve Holosko defansın arasında kayboldu. Ortasahada ise Tello ve Uğur ataklara katılamadı. Tello gene ortalarla destek oldu, ama Uğur'un kapasitesi bu kadar. Arapası atmak istiyor, atamıyor, orta yapmak istiyor yapamıyor, defansın arasına koşu hiç yapmıyor. Fink ilk yarıda biraz etkiliydi, ikinci yarı o da durdu. Ernst ise Cisse'yi özlüyor gibi sahada. Erhan ve İbo ise oyunda kaldıkları sürelerde "Önlerinde kanat oyuncusu olmayan 2 tane bekin yapabileceği her şeyi yaptılar". Sivok ve Ferrari zaman zaman zorlandılar. Kahe, Burhan ve Harbuzi zaman zaman da Mustafa da hızlı ataklarla çıkmaya çalıştı. Ama özellikle Mustafa tam bir Nobre. Şimdi şunu merak ediyorum, Mustafa Hoca 3 değişiklik yaptı, 2 tanesi bek çıkardı, bek aldı oyuna. Hocam sahada işler hiç iyi gitmezken neden böyle nafile bir değişiklik yaptın çok merak ediyorum. Ataydın İsmail'i ileriye, gerisinde İbo , alaydın Nihat'ı oyundan. Bari ortalarla karambol kovalardın. Son bir ayın en havalı kelimesi "AÇILIM". Geçen maçtan sonra Mustafa Hoca'dan Batuhan açılımı geldi, umarım bu maçtan sonrada klasik 4 4 2 açılımı gelir. Tekrar detaya girip, kendimi tekrarlamak istemiyorum. Biraz da Gençlerbirliği'ni konuşalım. Her ne kadar Beşiktaş'ın hucüm hattı etkisiz ötesi oynadıysa da , bunda Gençlerbirliği'nin müdafasının ve müdafaya katkıda bulunan Tozo ve Cem'in katkısı fazla. Ayrıca Burhan geçen sene kaldığı yerden devam ediyor. Hayret bu Burhan'ın niye almadı kimse? Düşünüyorum da Bursa'da , Eskişehir'de , hatta Trabzon'da güzel iş yapardı. Bir de Aykut diye bir sol bek bulmuşlar. Maçtan sonra şöyle bir baktım 3 maçta da oynamış. Hem sol bek , hem de stoper özellikli. Ayrıca her ne kadar Hacettepe ve Gençlerbirliği arasında sınırsız oyuncu değişiminden rahatsız olsam da, Orhan'ı izlemek güzeldi.





Son olarak bir de Nihat vardı sahada , göreniniz oldu mu? Geçen hafta "Hangisi Doğru" diye bir yazı yazıp Elano'nun oynatılmamasının doğru, Nihat'ın hazır olmadan ısrarla oynatılmasının yanlış olabileceğini söylemiştim. Sanırım ve korkarım haklı çıkma yolunda ilerliyoruz. Acil bir gol lazım Nihat'a. Yoksa geçen sezonki Emre Belezoğlu'ndan farklı olmaz Nihat da. Eh 2 buçuk gol pozisyonu olan maçın yorumu bu kadar olur , kusura bakmayın. Bu buçuklar da Mustafa Hoca'dan geçti dilimize. Sevgiler Saygılar.

Maradona

Manchester City -Wolves


Biraz yorgun bir halde laptopu koydum kucağıma. Linkleri sırayla denemeye başladım. Arsenal ,Manchester United ya da Manchester City maçından birisini izleyecektim. Cumartesi günleri artık çok keyifli geçiyor. Bir yanda Premier Lig maçları , diğer tarafta iddia heyecanı. Hele bir de izlediğin maça iddia oynadıysan tadından yenmiyor. Zaten 1 ,bilemedin 2 TL'lik kuponlar yapan amatör ruhlu bir iddiacı olunca, bu keyfi bir çok farklı kupona yayıyor insan. Neyse efendim ,linklere bakıldı, Çince olmayan ve en az takılan link City -Wolves maçının linkiydi. 2 kur İspanyolca kursuna gittim, gerçi 1 kuru unutmuşumdur, ama çat pat bir kulak dolgunluğu var. Bir de sanırım futbolun evrenselliği olacak, spiker ve yorumcunun konuştuklarını iyi kötü anlıyorsun. En azından Çinliler gibi futbolcu isimleri katletmiyorlar. Bir de tabi ligin yeni takımlarından Wolves'ı izlemek de iyi olur diye düşünüyordum. Nereden bilirdim tek gollü maç olacağını. Ama maç tek gollü de olsa, yarım gollü de Premier Lig maçı golden öte bir şey. Ayrıca izledikçe City'e olan antipatim azalıyor. Belki 2 maçlarını daha izlersem nötr bir hal alabilir. City'de geçen haftadan tek fark Bellamy-Tevez değişikliğiydi. Sistemden, oyun kurgusuna kadar herşey aynı City'de.



Toure ve Dunne bu hafta daha uyumlulardı. Brigde ise takımın en zayıf halkası sanki. Bizim Volkan Yaman'ın İngiliz pasaportu sahibi sanki. Richards ise hali hazırda bence Premier Lig'deki en iyi iki 3 sağ bekten birisi. Hem topu iyi kullanıyor, hem de müdafadaki görevini aksatmadan yapıyor. Barry ile Ireland ise göbekte hoş bir ikili. Ireland zaman zaman ileri fazla çıkıyor, takım işte o zamanlarda Eric Geretsli Galatasaray oluyor. Tek ortasaha Barry kalıyor defansın önünde. Barry melek gibi adam, çıldırıp da bağırmıyor kimseye, geri gelin diye. Ama belki izlemek hoşuna gidiyordur arkadaşlarını, çünkü cidden keyif veren futbol var. Bu keyif veren futbol ile 17 dakikada Adebayor atıyor golü. Adebayor ve Tevez de garip bir ikili olmuşlar. Bu kadar çabuk uyum yakalamaları City için büyük avantaj. Wright Philllips ise Chelsea günlerinin acısını çıkarıyor sanki. Sağ kanadı sömürüyor resmen. Bugün maçın ilk yarısında aut çizgisinde attığı bir çalım vardı ki, rakip oyuncu olmak istemezdim. Şimd gelelim kişisel itirafa. Ben şahsen oldum olası Brezilyalı futbolcuları çok sevmem. Barcelonadaki o güzel günlerdeki Ronaldinho'yu ve son günlerini izleyebildiğim Romario'yu saymazsak öyle çok sevmem, izlemem. Robinho'yu da açıkcası Madrid günlerinde pek sevmezdim. Ama Robinho ne kadar şımarık ve zaman zaman kaçak da olsa, top ayağına yakışıyor ve yapışıyor. Ayrıca zaman zaman bizim Arda Turan ve ya Tuncay Şanlı gibi acayip arapasları atıyor. Efendim City keyif alıyor ve keyif veriyor. Ama bunun da bir bedeli var. Takım 5 kişi ile ataktayken kaptırılan toplar büyük tehlike oluyor. 45 ile 60 ve 72 ile 88 arası Wolves bastırdı ciddi ciddi. Kalede ise sebebini hiç bilmiyorum ama sanırım en sevdiğim 3 yabancı aktif kaleciden biri olan Given olmasa, sıkıntı doğabilirdi. City'nin defans bloğu ve onlara yardım eden Berry'nin müdafası çok iyi ama takım müdafasında eksikler var bu eksikler ilerleyen haftalarda sorun olabilir. Çok merak ediyorum 4 büyük kardeş ile ve Astonvilla, Fulham , Everton ya da Tottenham gibi gizli büyükler ile oynayınca ne yapacaklar? Bir cümle de Wolves için söyleyeyim. İyi takım , organize oluyor. Ataklara fişek gibi çıkıyorlar. Özellikle 17 numara Jarvis ile 10 numara Keogh çok etkililerdi.

Maradona

Haftasonu Süper Lig

Gençlerbirliği - Beşiktaş

Gençlerbirliği ilk iki maçında , Kayseri ve Ankaraspor ile berabere kaldı. Sezon başı, Hacettepe ile kadroları değiştiler, sonra sayısal olarak çok genişleyen kadroyu azaltmak için satışlar başladı. Öte yandan takımın eksiklerini gidermek için de , bir kaç takviye yaptılar. Açıkcası benim görüşüm, hala tam bir takım olamadılar. Atak sıkıntısı çekiyorlar. Müdafaları nispeten daha iyi. Ama böyle maçların önemi ve havası , çok klasik olacak ama farklı olur. Sezon başı bir süpriz yapmak için sahaya çıkacakalardır. Beşiktaş'ta ise işler biraz garip. Sezona iyi başlayamadılar. Aslında bir beraberlik ve bir galibiyet bakınca ilk iki hafta için kabul edilir bir sonuç ama gol yollarında etkili olamıyorlar. Taktikte küçük bir sıkıntı çekiyorlar. Buna bir de yabancı sınırı sorunu ekleniyor. Gerçi Beşiktaş tercihini sezon başında yaparak, iki stoper ve iki ortasahayı yani 4 oyuncusunu yabancı seçti. Geriye 2 oyuncu kalıyor. Tello,Bobo ve Holosko. Belki bu durumda Mustafa Denizli'nin sahaya istediği kadroyu sürmesini zorlaştırıyor. Ama kimsenin suçu değil, transfer politikasında bir yanlışlık var. Nihat transferi dışında hiç bir transfer sonucunda yabancı oyuncunun yerine yerli bir alternatif yaratamamışlardı. Şimdi İbrahim Kaş ile bu yanlış, en azından bir nebze giderildi. İbrahim Kaş doğru isim midir göreceğiz ama en azından defansta yerli stoper seçeneği oluştu.

Bursaspor - Ankaragücü

Geçen hafta Eskişehir maçının 3 4 dakikalık bir özetini izledim. Tabiki özetlere bakıp yorum yapmak çok doğru değil. Ama gördüğümüz kadarı ile zevkli ve adına yakışır bir maç olmuş. Maçtan önce güzel bir dostluk havası hakimken, maç öncesi ve sonrası bir grup alkollü taraftar bu dostluğua gölge düşürecek işler yapmışlar. Umarım bir an önce 6 16 26 dostluğu eski havasına döner. Neyse efendim, Bursaspor Ankaragücü'nden daha organize bir takım. Sercan'ın kafası biraz karışmış olabilir. Defans ise Eskişehir maçında biraz kötüydü. Ankaragücü ise ,kadrosunu yeni toparlıyor. Vassel büyük isim , hatta geçen hafta gol de attı , ama tek oyuncu ile takım olunmuyor. Maç bence ortasahada biter. Bir yanda Ceyhun Vassel ve arkadaşları, diğer taraftan ise tam bir takım diyeceğimiz Bursaspor. Bakalım bu iki dost takımın maçında gülen kim olacak.

İstanbul BŞB - Eskişehirspor

Şu İstanbul BŞB maçlarını ulaşım açısından daha sorunsuz bir yerde oynasa , tak gidilecek maç aslında .Ama 11de o stattan şehre nasıl dönülür? İstanbul BB, geçen haftaki Kasımpaşa galibiyetinden sonra, bu maçı da almak isteyecek. Bu sene tam ihtiyaçlara yönelik transfeler yaptılar. Ayrıca sezon başı olmasına rağmen, İbrahim Akın çok formda. Dikine gidebilen, adam eksiltebilen, ama Sinan Engin yüzünden İstanbul BŞB ye sıkışıp kalmış bir oyuncu. Eskişehir ise , ligdeki ikinci sezonunda bu sene düşme potasından uzak durmaya çalışıyor. Youla çok formda, Burak çok istekli, Ümit Karan ise isabetsiz golcü. Yahu canım adam kendini ne hallere koydu. Eskişehir'in çok dirençli bir ortasahası var. Bence maç beraberlik kokuyor , ama iki takımın da ibreyi kendine çevirecek ayakları var.

Galatasaray - Kayserispor

Talin maçının sonunda değinmiştik bu maça biraz. Dün Tolunay Kafkas da demiş benzerini, ilk kez organize bir ekiple oynayacaklar diye. Kayserispor gitsin Seria A'ya , valla düşmez kümeye. Ama gol atma konusunda da bir o kadar beceriksizler. Daha doğrusu etkin atak kuramıyorlar. 2 sene önce Gökhan ve arkasında Topuz varken bu işler rahattı. Ayrıca çok ciddi bir şekilde oyunu rakip alana yıkabiliyorlardı. Artık öyle oynamaları zor. Bir de düşündüm de, Gökhan'dan gelen parayı da çarçur ettiler. 2 senedir ne verim aldıkaları bir forvet transferi yaptılar, ne de ortasahayı ileri çıkaracak bir isim aldılar. Maçı zaten oynandıktan sonra uzun uzun inceleyeceğiz, ama şimdiden merak ediyorum, kaç gol atacağız, Kayseri kaç atak yapacak, biz bir Avrupa maçından sonra ilk kez bu denli bir ciddi ekibe nasıl oynayacağız? Bu hafta kimler rotasyonda ne şekilde yer değiştirecek, ve Uğur oynayacak mı? Ayrıca eğer Galatasaray 3 4 farklı bir galibiyet alırsa, Kayseri'de işler biraz karışır.

Manisaspor - Trabzonspor

İki sorunlu ekibin karşılaşması. Sezer ile ilgili yazacaktım, atladım konuyu. Valla ben çok isterdim Galatasaray'a gelmesini. Güzel yerli bir yedek ve geleceğe dönük bir yatırım olurdu, ama biraz zorlama biraz da transferin imkansızlığından Manisaspor için oynamaya başlayacak. Manisaspor için çok önemli bir oyuncu Sezer. Manisa'yı Bursa maçı özetlerinde dikkatle izledim, defansları çok pozisyon veriyor, ortasaha ise dirençsiz gibi. Taraftar ile yönetimin arası sorunlu, anlayacağınız biraz sancılı bir dönemden geçiyorlar. Kendi evlerinde bir Trabzonspor galibiyeti ise moralleri toparlar. Trabzonspor ise hafta içi hepimizi üzdü. Maçı izleyemedim, ama okuduklarım ve dinlediklerimden anladığım kadarı ile Trabzonspor maçı kazanacak oyunu sergilememiş. Yarın Manisa maçı da Galatasaray maçı ile çakışıyor , ama bu sefer maçın geniş özetini izleyeceğim. Şu ana kadar iki Trabzonspor gördük. Birisi Sivas maçında, alan daraltan, sahaya iyi dağılan, paslaşan Trabzonspor, diğeri ise Diyarbakır ve Touluse maçlarındaki , dağınık, hırssız ve disiplinsiz Trabzonspor. İki Trabzonspor'un da ortak noktası Umut Bulut. Trabzonspor eğer maçlarını kazanmak istiyorsa ,iyi oynamak zorunda. Eğer Umut değil, daha becerikli ve oyunu rakip alana yıkmaya uygun bir forvetleri olsa Trabzonspor kötü oynadığı maçlardan da puan alabilecek bir ekip olurdu. Taraftar Fatih Tekke konusuna takılıp kaldı. Ama takınılmayacak gibi değil, bunda Hüseyin'in de gidişiyle saha içinde lider olabilecek bir Trabzonlu'nun kalmamasıylada ilgisi var. En basitinden Egemen'in oynadığı kol bastı ile Tekke'nin oynayacağı kol bastı arasında dağlar kadar fark var. Buradan söz verip kendimi bağlamak istemem ama bir araştırma yazacağım sanırım Trabzon ile ilgili eğer gerekli bilgileri bulabilirsem internette.

Gaziantepspor - Ankaraspor

Ankarasporlu futbolcuların ruh hallerini merak ediyorum. Birleşme ya da daha doğrusu top yekün Ankaragücü'nün desteklenmesi fikir nasıl ektiliyor acaba oyuncuları. Antep için ise bence bu maçı kazanmaları gerek. Yoksa Cuciero hakkında ciddi soru işaretleri oluşacak bende.

Antalyaspor - Kasımpaşa

Antalyaspor evinde ilk hafta talihsiz bir şekilde , Ankaraspor'a yenildi. Geçen hafta da Beşiktaş'a iyi direndiler ama sonunu getiremediler. Ben bu hafta Mehmet Özdilek ve öğrencilerine güveniyorum. İki takım da zor durumdalar, ama birisinin artık lige başlaması lazım ve bu taraftar desteği ile Antalya olur.

Diyarbakırspor - Fenerbahçe

Fener'de işler iyi gidiyor. Diyarbakır da sezona çok çok iyi başladı. Yeni aldıkları isimler özellikle Mendoza çok iyi çıktı. Devamı gelecek mi göreceğiz. Fener için sezonun en ciddi deplasmanlarından biri olacak. Belki ilk kez puan alamayacaklar ama bu maçta göreceğiz işi ciddiye alıyorlar mı almıyorlar mı. Alex eksik. Yerine Semih oynayacak. Çift forvetle 4 4 2 oynayacak Fener uzun zaman sonra. Daha atak taraf olacak Fener. Bilica ve Lugano yanyana nasıl bir görüntü verecekler bunu da göreceğiz. Arkaya atılan toplarda Diyarbakır çok pozisyon bulurdu eğer maç geçen hafta oynansaydı ama artık Lugano ile biraz daha güçlendi defans. Çok iyi bir maç olacağı kesin bence.

Maradona

Fenerbahçe Sion


Fenerbahçe Sion maçını caddede yeni açılan bir mekanda izledim. Biraları ve sosisleri ünlü mekan maç gecesini kaldıramayacak kadar yavaştı ilk olarak onu söyleyeyim. Maçı da iyi bir yerden izledim diyemem. Ama yine de bir izlenim sağlayacak kadar izleyebildim.

İlk olarak kadroya bakalım ve durumun kötü olduğunu söyleyelim. Lugano bildiğiniz gibi bu haftaiçi Fener ile yeniden anlaştı. Fener bu sene bir de Bekir İrtegün diye bir adam aldı. Bilica bu maçta cezalıydı. Ben bir teknik adam olsam ilk yapacağım şey Lugano'yu yedeğe koymak ve defans ikilisini Önder ve Bekir'den oluşturmak olurdu. Tabi bunun için Sivas maçında az da olsa Bekir'e görev vermek gerekirdi. O maça Bekir'le başlanabilirdi ya da 2 0 dan sonra Bekir oyuna konabilirdi. Bunu geçen sene Galatasaray çok yaşadı. Kewell bile defans oynadı.

Şimdi bakıyorum ne Önder ve Bekir var sahada. Ortasaha Deniz ve yeni gelmiş Lugano. Tamam Lugano sırıtmadı ama bu eldeki oyuncuların morali ve geleceğe umutlu bakmaları açısından önemli bir şey. Onları zaman zaman kullanmalısınız ki onlar da bu takımda bir görevlerinin olduğunu hissetsin. Yani bu konuda Daum'u haksız buluyorum. Maradona da buna değinecektir zaten.

Maça baktığımızda Fener yine klasik pas düzeni ile başladı maça. Sürekli paslarla kanatlara iniyorlardı. Deivid yerine Semih ile başlasa Daum ,bu pasların sonu ilk yarının sonunda değil daha başlarında gole dönebilirdi.

Bu pas trafiğinde Cristian'ın ve Emre'nin yine en başarılı aktörler olduğunu söylememiz lazım. Kanatlarda ise Santos bu sene çok gol atacağını bence artık kanıtladı. Oradaki oyuncuların 10 golü geçmesi lazım. Santos da ben bu 10 golü geçerim diyor. Pas trafiğine de katkı yaparım diyor. Ama Brezilya'daki gibi kanada inip orta kesme görevini bizde yapmıyor. Kazım sağ kanattan daha çok yapıyor bunu. Gökhan ve Kazım ise hala çok anlaşıyor değiller. Deivid varken o kanatta (Deivid'i savunmuyorum) Gökhan daha çok ileri çıkar ve orta keserdi. Kazım bu sene çok formda çok istekli ve gol de atıyor. Deivid ya da Topuz oraya zor girerler bence.

Topuz demişken, Alex şu anda sakat. Bu hafta oynanacak Diyarbakır maçında Daum 4lü ortasahanın önünde mutlaka Topuz ile başlamalı. Topuz önünde de tek forvet Semih ya da Guiza ile başlamalı bence.Guiza Alex'i çok aradı. Alex gibi şut çeken ve ara top atan bir adam daha varsa o da Topuz. Rize maçındaki gibi gollerini çok görebiliriz bence. Diyarbakır'ı açabilmek için de bu şutlara çok ihtiyaç olacak bence.

Yani özetle Deivid Sion maçında bir Alex olamadığı için hem Guiza'yı tıkadı hem de takımın erken bir gol bulmasını engelledi bence. Son pası ondan bekliyor çünkü takım. Carlos yaşlı başlı diyoruz ama çok önemli bir şut çekti ve nedense freekickten attığı gol sayılmadı. Birinin eline çarptı dediler ama yeniden izlediğimizde topun yönü bile değişmiyordu. O görüş açısından ben o kadar gördüm ama yine de Carlos için iyi şeyler bunlar. Ayrıca o yaşta birinin sakatlıktan hemen toparlaması da onun gücünü gösteriyor bence.

Bu haftaki maçlar içimdeki derbi aşkını çoşturdu. Galatasaray Elano Arda Baros Keita 4lüsü ile Fener de Santos Alex Kazım Guiza ile çıkarsa harika bir derbi izleyeceğiz. İki takımın defanslarında sağlam kalanlar bu maçı aldıracaklar takımlarına.

Fener turu geçti artık. Kadıköy'de de güzel bir oyunla güzel bir tur atılır umarım. Volkan da bu arada şutlar nadir de gelse iyi toplar çıkardı bu maçta. Tamam Lugano'nun da hakkını verelim. Hatasız oynadı. Gollerini de çok özledim. Bu sene Galatasaray ve Fener Uefa'nın peşini zor bırakacak gibi. (Tabi Daum bırakmazsa)

Sevgiler.

Marquinhos

21 Ağustos 2009 Cuma

Lugano, Adalet ve Adeleler

Çok sevgili kardeşim Marquinhos eminim ki ilk uygun dakikada Sion maçıyla ilgili bir şeyler söyleyecektir. Dün hatta gece bir mesajlaştık, ben Keita şov var derken, o da bana pas şov var dedi. Tabi demedim, kardeşim Galatasaray makine gibi oynuyor diye :) Şaka bir yana ,bu sene lig çetin geçecek. Gelelim benim başlığa. Lugano Fenerbahçe'ye hayırlı olsun. Her ne kadar ufak çapta bir 6 + 2 sorunsalı olsa da, gerek sakatlıklar, gerek rotasyon ile Daum bunu dengeleyecektir bir şekilde. Benim takıldığım nokta ise, her takımın defalarca yaptığı, ve yapılmaya devam edilen "Yıldız oyuncuya formayı hemen verme" yanlışı ya da adaletsizliği. Zamanında lig maçına özel uçakla yetiştirilen, antreman yapmadan formayı kapan oyuncular gördük fazlasıyla ;bunun bir benzerini de Lugano'nun dün oynanan maçta formayı almasıyla tekrar yaşadık. Bu satırdan sonrakiler, teknik olarak değil, insani değerler ve adalet duygusuyla bakılarak yazılar değerlendirmelerdir. Yoksa Lugano'nun bütün antipatikliğine rağmen (ki eminim bütün fenerliler bu hırçın adamı seviyorlardır) çok iyi bir oyuncu ve Lugano varsa, formayı o giyer. Tabi hangi Lugano, kampını yapmış Lugano. Aksi halde kampa katılan Önder ,Deniz ve Bekir'in Adalete olan inancı kaybolur. Onu geçtim bunu gören diğer oyuncular da bu durumdan etkilenir. Teknik açıdan değil ama usul olarak, Lugano formayı bari en azından bu hafta sonu giyseydi ilk defa.



Adeleler



Yahu biz Koch'u süper adam ilan ettik blog olarak. Kendi aramızda geyik yaparken bile takıma Koch çarptı diyoruz hep. Ama Emre, Alex, Carlos ve Deniz , darbeye bağlı olmayan adele sakatlığı yaşadı. Bir yerde bir yanlış yapıldığını Daum da görmüş olacak ki, takıma yeni testler yapacakmış, olmadı dişçiye götürecekmiş. Bir Galatasaraylı olarak geçen sene böyle sakatlıklardan çok çektik. Umarım çabuk toparlarlar, yoksa Lig'in gene tadı kaçar. Neyse bakalım neler olcak.

Maradona

Galatasaray-Talinn


Stajer blogçu olmak yüzünden yazıyı yazmak bu saate kısmet oldu, özür dilerim. Dün gece 9 tl ye kıyarak internetten maçı satın aldım ve canlı yayınla izledim. Aslında gene kaçak izleyecektim am takılmalar Galatasaray maçlarında can sıkıyor. O yüzden kuruldum bilgisayarın karşısına bir tane de "word" dosyası açtım, maçı izlerken notlar almak için ki genelde temposu düşük maçlarda ya da Premier Lig maçlarında böyle bir sistem ile yazıyorum yazıları toparlaması daha kolay oluyor diye, ama dün o kadar keyifli bir maç vardı ki, ben de bu keyfe bıraktım kendimi . Rakip Talin zahmet etmiş, gelmiş İstanbul'a kadar , bize çok güzel bir idman maçı daha izlettiler. Biz ise son bir kaç senede bilinçaltımıza işlemiş travmalar yüzünden sürekli temkin, tam tekmin. Sahaya, gene kurulabilEcek en güzel takıma yakın bir 11 ile sahadaydık. Yakın diyorum, çünkü Sabri vardı gene. Ama Rijkaard'ı da anlıyorum, kondisyon konusunda çok dikkatli. Uğur'un maç eksiği de düşünülürse , bir süre daha Sabri'ye tahaMmül edeceğiz. Buna benzer bir tercihi Kewell'ın yedek kalmasında yaşadık. Kewell malum sebeplerden ötürü, idareli kullanılması gereken bir kaynak. (Skibbe geçen sene inatla oynatarak büyük saçmalığa imza attı) Neyse efendim böyle güzel bir İstanbul gününde ,merak vardı bir de. Elano ve Topal oynayabilecekti. Maç başladı, ve Talinn yarı sahayı geçmenin yasak olduğuna inanarak başladı maça. Gerçi bir ara bir kaç atak geliştirdiler, ama gene de maçın Talinn yarısahasında tek kale oynandığı gibi bir genelleme yapsak, sadece bütün genellemeler yanlıştır doğrusuyla çelişiriz heralde. Gene bir klasik olan kişi kişi incelemeye geçelim artı.


Kaleci ve Savunma


Böyle genel bir inceleme olcak çünkü ne Leo Franco ne de müdafa ciddi manada tehlikeyle karşı karşıya kalmadı. Franco maçtan sonra belki de Rıdvan Dilmen tabiri ile "duş almamıştır". Sabri ise klasik Sabri idi, ne kadar kötü olduğunu kanat bindirmesi yapacağına pası Keita'ya verip geri koşmasını ve Keita'nın böyle az atak yediğimiz bir maçta bile 2 3 kez Sabri'nin geri dönmeyi unuttuğu dakikalar da onun yerine müdafa yaptı desek, özetlemiş oluruz. Balta ise bu zayıf rakip karşınında ofansa daha çok dahil oldu. Servet ve Gökhan da rakip forvet ile az mücadele ettiler. Kornerde paylaşım hatası yapmamaları güzel oldu, ama Gökhan gene bir iki sakarlık yaptı. Bir de bu iki oyuncu da oyun kurmaya bundan daha fazla katkı yapamazlar. Ya "Total Futbol" yasasında ufak bir değişiklik olacak ve Galatasaray bu kadar geriden oyun kurmaya çalışmayacak, ya da bir şekilde çözecek Frank Rijkaard bu dertleri.


Mustafa Sarp


Üzerine koyarak devam ediyor Mustafa. Şimdi Topal'ın da iyileşmesiyle değişik bir forma yarışına girecek. Ama şu belli ki Mustafa değişmez bir ilk 18 oyuncusu ve Frank Rijkaard bir 18 oyuncusuna en az 20 kez forma şansı verecek sisteme sahip bir hoca. Dün sadece bir iki pozisyonda gereksiz çalım denedi. Başka maçta yapılsa sorun olabilecek pas hataları yaptı ama rakip çok kötü olduğundan göze batmadı.


Ayhan


Öncelikle Sabri'nin manasız paslarına isyanından dolayı kendisini kutluyorum. Takımdaki yerini aldı. Fazla bir şey söylemeye gerek yok, Ayhan bu takımın en istikrarlı oyuncularından birisi. Teknik ekip sayesinde güzel de bir kondisyon tuttu. Sanırım ve umarım 2 ay sonra oyunu bir ölçek daha hızlancak.


Arda Turan


Onu izlemek büyük lüks. Kısa pas, diagonal pas, arapası, çalım, orta, şut, kafa ve 10 numara. Takım kariyerinde ilk kez bu denli büyük bir teknik adam ile çalışıyor ve bunun etkileri her hafta artarak hissediliyor. Zaman zaman oynuyor, zaman zaman arkadaşlarını oynatıyor. Belki bazıları , zaman zaman gereksiz çalım attığı ya da top sürdüğü için inceden kızıyordur, ama top ayağına yakışıyor. Tek kusuru kaleci ile diolağa girmesiydi belki. Aslında o tekmeyi kim görse , kalkar bir güzel küfür ederdi,o kısmına kızmıyorum, ki o tekmeyi yedikten sonra kalkıp tekpi göstermemek, profesyonellik değil, garipliktir bence, ki buradan ablasına anasına küfür edildiğinde kafa atan Zidane'a saygılar, ama kalecinin o kadar dibine girmesi yanlıştı. Daha mesafeli bir tekpi daha doğru olurdu.


Keita


Dün gece spikerle başlayıp, sabah spor sayfalarında devam eden, "Kara ...." diye başlayan lakaplardan bunaldım valla. Keita kendisine, alemci, isabetsiz şut çekiyor, düşüşte diyenlere ilk net cevabı verdi dün. Attığı ilk gol, futbol zekasını gösterdi. Pozisyonu geriden o kadar akıllı izliyor ki, topun gol olmayacağını anlayınca bir anda pozisyona doğru koşuyor. Serbest vuruştan attığı gol ise bana Prekazi ve Hami karışımı bir porsiyon gibi geldi. Yalnız biraz orta çalışması lazım, ya da daha kontrollü olması lazım. Ya çok koşarak, biraz yorulduğu için isabetsiz ortalar yapıyor, yahut bazen kasmıyor fazla. Ayrıca kanattan sıfıra inip, topu dışarı doğru en boş oyuncuya atma fikri çok güzel, paslar azıcık isabetli olursa Marquinhos o paslara şapka çıkarır bence. Lay lay lay lay lay Abdul Kader Keita.


Aydın Yılmaz


Valla Aydın hakkında fikirlerimi ve ona olan sevgimi biliyorsunuz. Dün gene gayretli idi, ama hala kendisini ispatlama sorunsalı var Aydın'ın kendi içinde. O yüzden zaman zaman ufak bencillikler yapıyor. Bir yandan sorumluluk alıp, şut çekmesi hoşuma gidiyor, ama diğer yandan oyununda bir ürkeklik, bir beni de görün , ben de iyi futbolcu olabilirim tadı var. Bunu aşar umarım, ki Abdullah Avcı'ya haksızlık etmek istemem ama ilk kez o da bu denli kaliteli bir teknik ekiple çalışıyor.


Baros


Attığı penaltıya kadar biraz durgundu, sonra açıldı ve şanssızca daha güzel bir gol atmaktan oldu. Baros biraz geç açılan, ki geçten kastım 3 maç falan daha var, bir oyuncu. Ayrıca tam nokta bir santrafor değil. Benim ona güvenim sonsuz, ki Elano ve Kewell onu besleyecek ara paslarını atmaya daha müsait futbolcular. Ayrıca Nonda ile zıt futbolculuk özelliklerine sahip olması da çeşitlilik açısından güzel. Krala biraz daha zaman lazım.


Kewell


Oyuna sonradan girdi, kanat başladı, sonra taktik gereği forvet oynadı. Geçen seneki stoperlik jokerinden çok daha mantıklı bir durum bu. Ayağı çok düzgün gerçekten. Yedek kalmayı, daha doğrusu rotasyonun bir parçası olmayı kafaya çok takıp karalar da bağlayacak gibi durmuyor. Onu izlemek zevk veriyor.


Topal


Yaralı aslanlarımızdan birisi Topal. Euro 2008'den sonra Skibbe ile çalışma şansızlığını yaşayan ve sakatlık problemleri ile boğuşan bir oyuncumuz. Onun ne kadar iyi bir futbolcu olduğunu anlatmaya gerek yok. Ama buradan bir öngörüde bulunmak istiyorum. Bu sene daha ofansif bir Topal izleyebiliriz bence. Mesela bir Sarp ve Topal ikilisi ,Topal ofansa daha yakın ki hem böyle bir değişim için yaşı müsait, hem de yetenekleri. Bekleyelim de görelim.


Elano


Tabi dün gecenin en merak edilen ismi. 20 dakika kadar izledik, çok ciddi yorumlar yapmak şuursuzluk olur. Sadece bir iki şey söyleyeceğim. İlk topla buluşması, garipten top kapma şeklinde oldu. Hiç müdafa yapmaz diye sallayanlar biraz dikkat etsinler. Tabi ki , bir Sarp ya da Ayhan kadar yapmaz müdafa ama alıştığımız 10 numaralardan daha fazla yapacağı kesin. Takıma uyum lazım, ligin 7. 8. haftasından önce eleştirmek ya da beğenmek için erken.


Rijkaard


Vallahi okurlar, o kadar mutluyum ki, kulübede Frank Rijkaard ve Neskeens'i görmek , onların takıma ve oyunculara kattıklarını izlemek, ve herşeyin adım adım olması çok güzel. 7 resmi maç oldu sanırım 25 gol çok güzel. Aslında bunlar olması gereken , ama unuttuğumuz güzelliklerdi. Eskiden 2 atar üzerine yatardık, şimdi maç 4 sıfır hala gol atmayı düşünüyoruz. Ama tabi hemen uçmamalı, süper oyunlar oynanıyor dememeliyiz. Antep'i biraz ayrı tutarsak, şu ana kadar maç yaptığımız takımlar ile aramızda dağlar kadar fark var, Antep ile de tepeler kadar fark var. Neyse güzel başladık, kayıp yaşamanın tatsız olacağı bu ilk başlangıçı güzel geçirdik. İki şey söylemek istiyorum genel durumla ilgili. İlki, ben takımın öyle süper form tuttuğunu ve dolayısı ile erken form tutmasının sorun yaratacağını düşünmüyorum. Takım sadece maçlar içinde totalde bir 25 30 dakikalık iyi oyun sergiliyor. Bunun dışında üst düzey form tutma söz konusu değil bence. 2 olarak ise, Galatasaray için asıl maratonun şimdi başladığını, ligin 5. haftasından sonra ise, yani Beşiktaş maçı ile birlikte, zorlu bir maç trafiğinin yaşanacağını görüyorum. Bu hafta başlıyor diyorum, çünkü Kayserispor gibi ,ligin en iyi defans organizasyonunu yapan takıma karşı oynayacağız. Ne sağ bekte Mehmet Yozgatlı, ne de sol bekte Murat Hacıoğlu olacak. O yüzden bu maçta takımı daha zorlu bir sınav bekliyor. Defansımız içinse ilk sınav 5. haftadaki derbi ile olacak. Bakalım neler göreceğiz nasıl skorlar alacağız. Umut şu anda fazlasıyla var. Sevgiler saygılar.

Maradona

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Ankaragücü ve Ankaraspor Birleşme!


"http://www.ankaragucu.org.tr/tr/icerik/1-Tarihce.html" adresi Ankaragücü'nün resmi sitesinde tarihçesini anlatan kısmın linki. Üşenmeyip bir okuyun isterseniz, yok olmadı can alıcı noktaları şurada kısaca aktarayım size.
"Ziyaretleri sırasında fabrika müdür ve yetkililerinden bilgi alan Büyük Önder MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'e istirahatleri sırasında mevsim meyvelerinden iri taneli Ankara'nın ünlü misket üzümü ile kavun ikram edilmişti. Büyük Önder bu ikramdan çok hoşnut kalmıştı. Kendisinin yaptığı tanımlamada "Üzüm Glikoz bakımından en zengin meyve türüdür. Kişiye güç ve kuvvet verir ve değişik türleri vardır. En önemlisi Ankara'da bolca yetişen iri taneli lacivert renkli misket üzümüdür. Misketin lacivert rengi güç ve kuvvet simgesidir. Kavun kabakgiller familyasındandır. Güzel kokulu, tatlı ve sıvı bir meyve türüdür. Sarı, yeşil ve pembeye kaçan renkli çeşidi vardır. Sarı renk, hırs ve başarının simgesidir. Kişi başarı sonrası bundan büyük gurur duyar.

TİCİ'nin boykot kararı sonrası yapılan toplantıda İbrahim SOMÇELİK de bulunuyordu. Renk arayışı sırasında birden bu olay aklına gelmiş ve SARI - LACİVERT renkleri ortaya atmıştı. Bu renkler toplantıda oybirliği ile kabul edildi.
SARI : KAZANMA HIRSI ve BAŞARI.
LACİVERT : KUVVET ve GÜÇ
BİZ ANKARAGÜÇLÜYÜZ
Bu slogan bizim simgemiz olmuştu. Sarı - Lacivert renkler aynı zamanda MKE Kurumu'nun da simgesidir. "

ANKARAGÜCÜ ADI NEREDEN GELİYOR?

Kulübümüzün bu tarihi kongresinde isim babaları çoğalmıştı. Milli takımımızın eski kaptanlarından Alaaddin BAYDAR ve kardeşi futbol federasyonu kurucu üyelerinden Nasuhi Esat BAYDAR başta olmak üzere Marangoz Fabrikası Müdürü Hüseyin Yakup ÇEKE, Rüştü PASİNLER, Mühendis Cevdet AROYMAK ve İstanbul’daki ilk kurucu üyelerimizden Kerim FİL’den oluşan bir isim komisyonu kuruldu.
İsim konusunda gelen teklifler “Mustafa Kemal, Kuvay-i Milliye ve Kurtuluş Savaşı” fikir sempozyumunu taşıyordu.
Çankaya Güneşi,
Dikmen Yıldızı,
Zafer,
Kurtuluş,
İmalat-ı Harbiye Gücü.
Ağırlık kazanan teklifler arasında yer alıyordu.
Çankaya Güneşi, Mustafa Kemal’di.
Dikmen Yıldızı, devrin ünlü yazarlarından Aka Gündüz’ün Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşı’nı anlatan o devrin çok okunan bir esertan o devrin çok okunan bir Zafer ve Kurtuluş isimleri Kurtuluş savaşı ve büyük zafer ile ilgili idi.
Ahmet BAYDAR, Kerim Fil’e dönerek “Biliyorsun, İmalat-ı Harbiye adını kullanmamız mıntıka tarafından yasaklandı. Peki bu İmalat-ı Harbiye’nin gücünü, Kurtuluş Savaşının karargahı olan Ankara’nın gücü ile birleştiremez miyiz? Ne dersiniz?” diye sordu. Komisyon üyeleri ayağa kalkmış, ANKARAGÜCÜ adına alkış tutuyorlardı.
Bütün bunlar bir saat içinde olup bitmişti. Heyet kongre salonuna dönerek, üç kelimeden ibaret olan raporu okudu.
“YENİ ADIMIZ ANKAR’NIN GÜCÜ’DÜR”. Kongre üyeleri heyetin kararında küçük bir değişiklik yaptılar ve yeni adımız “ANKARAGÜCÜ”dür. "

"RENKLERİMİZ ATATÜRK'ün ANISIDIR."

Kusura bakmayın alıntılar biraz uzun oldu ama çok önemli olduğu için koymak gereksinimi duydum. Gelin bu birleşmeye 2 açıdan bakalım. İlk olarak olaya sadece futbol merkezli , bakalım. Lig başlayalı 2 hafta oluyor, Ankaraspor 4 puan aldı, Antalyaspor 3 Gençlerbirliği ise 2 puan kaybetti Ankaraspor karşısında. Diyelim ki birleşme oldu ve Ankaraspor kendi kaderine terk edildi. Doğal olarak moralsizleşen takım küme düşecek, rakipkeri puan alacak. Burada ilk haksızlık Antalya ve Gençlerbirliği'ne yapılmış olacak. Ayrıca birleşmeden sonra Ankaragücü desteklenecek, ama belki işler planlandığı gibi olmayacak. Ankaragücü gene kümede kalma mücadelesi verse, ve Ankaraspor'dan 6 puan alsa ne olacak? Bütün lige ayıp olmayacak mı? Şimdi olayın futbol kısmını geçelim, ve diğer boyutuna gelelim. Ankara'da bir sürrealist Melih Gökçe, son sanat eseri olarak iki takımı birleştirmek istiyor. Hangi takımları? 100 senelik tarihi olan, renkleri Atatürk'ten miras ,çılgın bir taraftar grubuna sahip bir takım ile, geçmişi olmayan, onursal başkanı Melih Gökçek olan ne olduğu belli olmayan iki takımı birleştirmek istiyor.Hatta Ankaragücü İşçi takımıdır, Ankaraspor siyaset takımıdır. Siyaset bugüne kadar İşçiyi ezmekten başka ne yaptı da, şimdi farklı davransın. Daha geçen hafta siyaset futbola bu kadar bulaşmasın demiştik, şimdi ise siyaset içimize girdi! Cemal Aydın ve Cengiz Topel nasıl insanlar ki Atatürk'ün mirasını bu Melih Gökçek şerefsizine peşkeş çekiyorlar? Bu ülkenin 100 yıllık bir takımını Melih Gökçek gibi, ismi yolsuzluklara bulaşmış, Atatürk düşmanı bir adama...bu kadar mı kolay ya? Bu takımın kurucuları bu ülkeyi kurtarmak için silah yapmış , Cemal Aydın ve Cengiz Topel kim ki 100 yıllık bir tarihi es geçiyorlar. Ve son sözüm buradan taraftara. Ankaragücü taraftarı, kendisinin çok büyük taraftar olduğunu söyler, ki zaten öyledir. İyi ya da kötü takım üzerinde etkilidir, deplasmanda takımını yalnız bırakmaz, cefakardır vefakardır. Bu birleşmeyi durdursa durdursa onlar durdurur. Serkan Ankaraspor'a imza atacak diye yapmadığınız kalmadı, şimdi eğer gerçekten Ankaragüçlü iseniz ve Ankaragücü'nün tarihini biliyorsanız, bu tarihe sahip çıkmak için Ankara'yı Melih Gökçek'e dar edin. Hiç bir şey yapamıyorsanız, gidin yeni takım kurun, amatör kümeden başlayın, ama onurunuza şerefinize, bu ülkenin değerlerine ve Atatürk'e sahip çıkın.

Not: Genelde ne siyaseti bu kadar sokarız bloga, ne de hiddetli ve bu kadar sert yazarız. Ama olaylar ve durum o kadar çarpık, okadar ahlaksızca ki, sinirlernmemek , kahrolmamak elde değil dostlar. Bu iki takım birleşirse siyaset hiç olmadığı kadar olacak bu ligde ve işlerin tadı kaçacak.


Maradona

Şapka Çıkartacaksınız(6)

Alex çok iyi bir çalımla çok iyi bir yere çıkarıyor topu. Deivid belki de bu golle bir sene daha kazanıyor Fener'de. Devamını da iyi getiriyor o senenin. Fener'e de Deivid'e de uğurlu gelen bir gol.

18 Ağustos 2009 Salı

Şapka Çıkartacaksınız(5)

Hagi Hagi Hagi Hagi

Haftaiçi Gündemi

Edu ile yolları ayırdı Fenerbahçe. Kendisine başarılar diliyorum ben buradan. Umarım Avrupa'da devam eder futbol yaşamına. Yerine de onun iş arkadaşı Lugano alındı. İşin Lugano konusu değil de Edu konusu önemli. Resmi sitede ne bir açıklama ne bir teşekkür hiçbir şey yok. Bu kadar emek vermiş bir futbolcu için umarım ilerleyen günlerde bir teşekkür edilir.(En azından)

Bir başka haber Ankara'dan geldi. Melih Gökçejk artık her şeyini Ankaragücü için harcayacağız demiş ve Ankara'dan artık bir şampiyon çıkacak demiş. Ayrıca stat da yapılacak demiş. Ankaraspor ise başka bir takım olarak devam edecek yine de demiş. Bu ne anlama geliyor şimdi? Ankaraspor'un oyuncularını biz Ankaragücü'ne aktaracağız ve Ankara bu sene küme düşecek ve Ankara'nın tek anılan takımı Ankaragücü mü olacak? Ntvspor'daki yazıyı okudum ve Ankaraspor ne olacak pek bir cevap alamadım. Bu işler ne kadar kolaymış böyle anlayamadım da. Neden bu iki takım sezon öncesi anlaşamaz da alltan bir takım daha gelemez? Çok mu zordu bunu yapmak? Anlayamıyorum.

Tuncay ve Aurelio'dan da haber var. Tuncay golle başladı lige. Şu çocuk bu transfer döneminde kendine daha iyi bir takım bulsa keşke ama bence Boro'da kalırsa çok çok iyi bir sezon geçirecek ve seneye daha iyi hatta daha da iyi bir takıma gidebilecek. Boro ile premier lige dönmeli Tuncay.

Betis Aurelio'yu gönderme kararı almış. Aurelio bakalım nereye gidecek? Türkiye'ye gelir mi? Neden olmasın ? Ama bu takım Galatasaray ya da Fener olmaz. Beşiktaş olabilir belki. Ya da başka bir takım. Ama Aurelio'nun Avrupa'da Betis'ten daha iyi bir yerde oynayamayacağını düşünüyorum. Bu arada Galatasaray'ın da neden hala gol atacak biri almaya çalıştığını anlayamıyorum. Sercan'ı alacağına neden bir defan almaya çalışmıyor bu takım? Zan ve Servet'in milli takım defansı olması Zan'ın sakatlanmayacağına ya da iyi oynayacağına işaret mi? Değil. Her maçta eleştiriliyor. Fener buraya Lugano'yu aldı bari. Galatasaray'ın da birini alması şart. Benden şimdilik bu kadar. İyi haftalar.

Marquinhos

Beşiktaş Ne Oynuyor?




Dün gece maçtan beri kafamda Beşiktaş'ın sahaya dizilişi dolaşıyor. Bobo'yu düşünüyorum, bir sol açık, bir ikinci forvet. Nihat bazen sağ açık, bazen forvet arkası, bazen forvetin kendisi, ama her 3 pozisyonda da egoist. Bu egoistlik bir an önce gol atmak isteyişinden geliyor. Mustafa Denizli Nihat'ı ve takımı Şampiyonlar Ligi'ne hazırlıyor ama bu uğurda Nihat'ın özgüvenine sağlam zararlar geliyor. Bu Şampiyonlar Ligi kısmını şimdilik noktalıyorum, devam edeceğim. Tello neden orta 3lü'deyim diye düşünüyor. Holosko ise, Nihat, Bobo ve Nobre'den daha hazır ama kulübede başlıyor maça. Defansın göbeğinde ise Ferrari ve Sivok şu anda alternatifsiz. Yahu yaldır yaldır 4 4 2 oynayabilcek bir kadro var kendimi tekrar etmemek için fazla derine girmiyorum. Dün maçtan beri düşündüm ve cevabını çok çok saygı duyduğum güzel insan Ali Ece'nin blogunda ki bir yazıda buldum. (ki aynı yorumları tvde radyo programında da yapıyor Ali Ece) "Kağıdın üstünü tam 5 kez karalayıp yeniden çizip tekrar tekrar Beşiktaş'ın ne oynadığını analiz etmeye çalışmışım, nafile... Yusuf sol açık başladı, Tello 10 numara, Holosko bence takımın hücumdaki en iyisiydi ama nedense oyundan çıkan da o oldu! Ne de olsa günümüz futbolunda 5 geçer akçe sistem var: 4-4-2, 4-3-3, 4-5-1, 4-1-4-1 bir de sadece Mustafa hocanın kendisinin ne olduğunu bildiği Mustafa Denizli Formasyonu!"

Bunun üzerine cümle söylemek yersiz olacak. Taktik kısmını burada bırakıp Nobre'ye geçmek istiyorum. Nobre'nin en büyük şansızlığı Toschak zamanı olmayışı. Yoksa Toschak ondan iyi stoper bulamazdı takıma. Hatta Türk pasaportu ile 11i zorlardı stoperdeki Nobre. Allahtan gündemin havasına uyan Mustafa Denizli "Batuhan Karadeniz" açılımı yaptı. Batuhan da artık aklını başına devşirsin , biz ona güvenen futbol severleri mahçup etmesin. Yusuf var en güzel örnek. Ben Denizli'nin yerinde olsam, Yusuf'a Batuhan için "eti senin kemiği benim, eğer gece uçuşlarına devam ederse Batuhan birlikte yersiniz kesiği" derim. Umarım bu açılımdan bir sonuç çıkar. Holosko ise ne yapsın daha bilmiyorum. Geçen sene ligde Fener'e attığı gol bile kredisini yükseltmemiş ki, kondisyonu olmayan Nihat oyunda kalıyor. Tello ise büyük futbolcu gerçekten. Hele ki 800bin Euro alan Tello ile Nobre arasında ters yönde bir 1.5 milyon euro var. Nobre demişken, hakkını verelim çok güzel pres yapıyor, arada bir de gol atsa. Sözüm ona Ömer'in kafasına çarpan pozisyonda, sormuş Ömer'e, nasıl kurtardın diye? Akşam kendine sormuşmudır, 7 metre kale varken karşımda niye Ömer'in üzerine vurdum diye? Gelelim panzer kardeşlere. Fink kızıl sakallı mı bana mı öyle geliyor. Sırf o kızıl sakallardan aklıma sürekli Sammer geliyor. Eski Doğu Almanya'dan kalma güzide topçu. İlk yarıda Fink daha çok ileri çıktı, Ernst geride kaldı. Sonra hop Fink çıktı oyundan Uğur girdi. Biresyel olarak baktığımızda, bence Fink Cisse'den daha iyi bir futbolcu. Fakat ne garip bir çelişkidir ki yılların verdiği Fransa Almanya düşmanlığına rağmen, Cisse ve Ernst, Fink ve Ersnt'en faydalı bir ikiliydi. Var olan bir uyumu bozdular, tabi amaçları daha iyisini yapmaktı, ama bu kadar uyumlular şimdilik. Gelelim Erhan'a. İsmail Köybaşı ve Rıdvan Şimşek'in bir adım gerisinde kalmıştı transfer sezonunda. Hatta Süper Kupa finalinde ehlik oynamıştı. Bende hemen formayı kaptırabilme ihtimalini söylemiştim. Özür dilerim sevgili takipçiler, Erhan hakkında erken konuşmuşum. Erhan gerçekten dün bence sahadaki en ne yaptığını bilen Beşiktaş'lıydı. Deli İbo ise aldı formayı genç İsmail'den. Zaman zaman İsmail'in gençliğine, zaman zaman İbo'nun azmine ve tecrübesine ihtiyaç olacak. Ferrai ve Sivok ise on üzerinden 4 ile başladılar, bu hafta en sonunda 6 oldu. Hakan'ı ise tribünler zaman zaman yuhalar ama ben beğenirim kendisini. Ayrıca 6+2 gene hortladı ve dün Holosko oyuna girebilsin diye, 2 kişilik değişiklik yaptılar. 6+2 de sağlam saçmalık, ya 6 olsun ya 8 diyeceğim ama Fifa 5 diyor. Bizim takımlar nasıl bu kurala uyacak merak ediyorum. Gelelim Şampiyonlar Ligi'ne ve Musfta Denizli'ye. Herkesin dediği gibi , Mustafa Denizli'nin bu seneki öncelikli hedefi Şampiyonlar Ligi. O yüzden bence takımı şu anda hala hızlandırmıyor.

Sonuç

Beşiktaş'ı eleştirmemin tek sebebi, taktiği anlayamam. Yoksa bakıyorum, kadro çok güzel. Şampiyonlar Ligi ile beraber de (ki eğer güzel bir kura gelirse) bu takımın hızlı bir yükselişe geçeceği kesin. Ama bunun için daha derli toplu bir oyun sistemi lazım. Beşiktaş güzel top oynuyor ama topu etkisiz kullanıyor. Bunu aşabilirse Beşiktaş yükselir yoksa çok uzak değil Aralık başı bilemediniz devre arası yollar ayrılır.

Maradona

17 Ağustos 2009 Pazartesi

Süper Lig'de Hafta'nın Ardından

Hafta'nın 11'i: murat şahin,gökhan, ömer,aydın,dos santos,mustafa sarp,ersnt, keita, youla, ibrahim akin, tazemeta
Not: Haftanın 11'i sahaya Mustafa Denizli'nin taktiği ile çıkmıştır.


Acaba ne zaman Eskişehirspor-Bursaspor maçını canlı izleyebileceğiz televizyondan. Eh tamam yayıncı kuruluş 5 maç veriyor, ama böyle maç varken verilmez mi 6. maç. Mesela illa ki Denizlispor Manisaspor maçı gelecek, Ege derbisi gene verilmeyecek. 1980'den beri sokağa çıkıp bir şeyler istemeyi unutan, üşenen, korkan ya da sindirilen biz, en sevdiğimiz futbol için bile bir talepte bulunmuyoruz. Hem de en büyük parayı biz yani taraftar verirken bu sektöre, haklarımız sınırlı kalıyor sürekli. Taleplerimize bahaneler boy boy. Sonra diyoruz ki futbol kültürü. Yahu haftanın en güzel maçı olmaya aday bir maç, iki takım taraftarı düşman çatlatırcasına dost. Sonra diyoruz ki Premier Lig'de, Bundes Liga'da her takım her hafta full çekiyor. Eh ama her takım taraftarı kendi maçını izliyor da. Neyse bu konuyu 20 sayfa yazsam da Şansal Büyükağa okumaz, okusa da bir şeyi değiştirmez. Anca son haftalarda korakor bir düşmeme mücadelesi olcak da o zaman 6. 7. 8. maçları verecekler. Of allahım düşünüyorum, o güzelim Es Es tribünleri "Süleyman Youla Süleyman Yolua 30 cmlik ...... var onda" diye bağırmıştır. Komik ama çoşkulu bir tezahürat. Ayrıca sahadaki ve tribündeki insanları komplekse sokadabilir. Neyse konuyu sulandırmadan toparlayalım. Konuşmak için çok erken belki daha, ama ilk 2 haftada gözüküyor ki ,Şampiyonluk için 3 aday var. Galatasaray , Fenerbahçe ve Beşiktaş. Özellikle milli takım arasının Beşiktaş'a faydalı olacağını düşünüyorum. Trabzonlu taraftarlar bana kızmasınlar, Fatih Tekke'yi almayan yönetime kızsızlar bu hafta sonu olduğu gibi. Zaten takımın forveti yok, bir de Engin gerekli katkıyı hiç yapamadı bu hafta. Diyarbakırspor ise şaşırtmaya devam ediyor. Yani tamam çok iyi oynamıyorlar , ama 2 haftada 4 puanları var ve 2 hafta daha idare edebilirlerse, Milli takım arası yarar Diyarbakır'a. Yerli milli oyuncusu yok. Yapamadıkları kampın kısasını yaparlar belki. Kayseri ve Antep ise hayalkırıklığı. Daha doğrusu Antep hayalkırıklığı. Kayseri'ye ise teklifim gidip Seria A'da şanslarını denesinler. 14. falan olurlar bu sistemle çok rahat. Takıma forvet değil, atağa destek olacak ortasaha almaları gerektiğini söylemek lazım. Tolunay Kafkas ,Ertuğrul Sağlam'ın mirasını güzel kullanıyordu. Ama eğer bu takıma gol attırmayı başaramazsa, mirasyedi olacak. Cuciero ise geçen sene erken geldi, takımı tanıdı diyorduk ama umutları boşa çıkardı. Hocam Beto forvet falan değil. Oraya uzun eğilebilen bir kütük koy, al sana Beto. Kasımpaşa ise serbest düşüse devam. Onlar da Milli tatili kullanamazlarsa, geldikleri gibi giderler. Sonra gene gelirle orası ayrı. Manisa'da kıpırdanma söz konusu ama Ufuk ve Sezer'e uygulanan insanlık dışı uygulama hala devam ediyor. Ankaragücü ise 100. yıla sorunlu girdi. Hikmet Hoca bir Yılmaz Vural 2. Ligin en zoru seven ve maceracı insanları. Bu arada büyük ödül olarak bir futbol insanı ile tanışma şansım olsa, yerli tercihim kesin Yılmaz Vural olur. Ne egosu var ne bişeyi, şeker gibi adam. Almanların Ankara'daki derbisinde ise 1 1 . Ankaraspor diğer Ankara takımlarıyla ne kadar çok berabere kalıyor di mi. Skor da değişmiyor. Melih Gökçek oleyyyyy. İstabul BB ise İbrahim Akın önderliğinde sezona iyi başladı. Asıl gözden kaçırdığımız bir şey olmuş geçen hafta seyircisi yüzünden ceza almış İstanbul BB. Bilen varsa zahmet olmazsa aydınlatsın, olmadı bakacağız netten zaten. Beşiktaş'a gelince ,aslında bu gece yazcaktım ,ama artık arkası yarın gibi olacak. Girişi yapayım. Mustafa Denizli'nin sahaya çıkardığı takımın dizilişi nedir? Bobo Sol açık mı, 2. forvetmi, sağ açık mı? Holosko ve Nihat aynı anda aynı takımda ve 4 3 3 te nasıl olur? Serdar Özkan neden forma giyer? Bu sorulara cevap arayacağım yarın, hatta belki grafiklerle göstereceğiz bir şeyler. Paramız yok alamadık bir "Maraton" makinası. O değil de Şansal Büyükağa ne güzel oynuyor di mi? Asıl bir de Ersun Yanal'ın yorumcu olması sorunsalı var ki, bunlar da hep bu hafta işlenecek konular olacak. Sevgili okurlar, dostlar, biraz dağınık oldu kusura bakmayın. Şu yeni iş temposu ve blogu oturtmak biraz süre alcak. Ayrıca bizim de kendi çapımızda bir transfer projemiz olabilir? Kim bilir belki efsane spor düşünürü Adnan Aybaba ekibe katılır? Sevgiler Saygılar

Maradona

Futbolu Özledim

3 günlüğüne Küçükkuyu'ya gittim. Çanakkale'nin altında Assos'a yakın küçük bir yer burası. Futboldan uzak reklamdan uzak iki üç gün geçirdim. İnternete girmedim. Her şeyden uzak durdum. Sadece kitap okudum. Rakı içtim bol bol. Kalamar yedim pişinin dibine vurdum.

Ben oradayken Maradona sağolsun blogu süper idare etti. Premier Lig maçları izleyebileceğimizin müjdesini verdi bizlere. Bana Lugano müjdesi verdi. Fener maçını telefondan mesajlarla canlı anlattı. Bense acaba o ne yaptı şu ne etti derken bitirdim tatilimi. Şimdi gündüzleri bir reklam ajansında çalışıyorum akşam da kursa gidiyorum.

Dos Santos çok güzel bir gol atmış , izleyemedim. Şimdi açıp izleyeceğim. Premier Lig'de kim bilir ne goller atılmıştır? Arsenal'i hazırlık maçlarında izlemiştim taş gibiydi. Kadro o kadar transfere rağmen hala taş gibi demiştim. 6 attılar sağolsunlar. Galatasaray da yemiş rakibini. Kewell gol atınca Fener atmış gibi sevindim. Seviyorum adamı. Beşiktaş demin yendi. E Fener Sivas'ı yendi ve hala lider. Mutluyum yani biraz.Bu haftasonu izlemedik maç yazmadık yazı bırakmam sanırım.

Şu Lugano konusuna gelince... Yahu arkadaşım bu adam değil miydi Avrupa'da oynamak hep amacımdı ve artık orada oynayacağım diye. Oydu evet. Ne oldu da hala Anadolu'da kaldı bu adam? Ne olduğu çok belli. Kimse almadı tabi ki adamı. Kim alır yahu? Dedim size en fazla Chievo ya da Espanyol gibi bir takım alır. Onlar da almadı. Fener'de kaldı. Upuzun bir tatil yaptı. Şimdi en fazla maaşlardan biriyle tekrar geri döndü kendisi. Fener'in defans hattı Lugano ve Bilica'dan kurulursa kart cümbüşü yaşanır. Benden söylemesi. Edu hala gitti denmedi. Keşke askıya alınsa da düzelince hemen gerı alınsa Bilica'nın yerine. Bu hafta Alex yok Sion karşısında. Buradan Daum'a sesleniyorum. Kazım'ı Guiza ile çift forvet oynat. Topuz'u al kanada koy. Deivid de yedek başlasın ne olur? Skoru elde edince de al Deivid'i ileride top tutsun olmaz mı?

Christian'ı Maradona da beğenmiş buna sevindim.Umarım daha iyi olur. Tuncay haberleri var basında çokça. Gelme Tuncay. Middlesbrough ile lige yeniden çık. Oranın dükü ol. (Maradona'nın lafıdır.) Neyse efendim bu iş temposunda umarım ara ara yazılar yazabilirim.Şimdilik bu kadar. Kalın futbolla.

Marquinhos

Premier Lig'de ilk haftanın ardından



Sevgili takipçi dostlar, Marquinhos ve ben ayrı ayrı şirketlerde ,staj yapmaya başladık. Bu yüzden blogla gündüzleri fazla ilgilenemeyeceğiz gibi gözüküyor bir süreliğine, ama elimizden geldiğince akşamları açığı kapatmak için çalışacağız. Bu hafta sonu 3 maç izledim canlı Premier Lig'de, izleyemediğim maçları da takımların sitelerinden takip ettim. Sanırım herkes için süpriz olan sonuç Aston Villa'nın kendi evinde Wigan'a 2 sıfır yenilmesi oldu. Bir onun kadar ilginç skor da Arsenal'in inatla Everton'a gol atması. Manchester United ise Ronaldo'nun gidişiyle , hucum organizasyonlarında biraz sıkıntı yaşıcak gibi duruyor. Gerçi skora bakıp aldanmamak lazım, Owen karşı karşıya kaldığını atsa, Rooney az daha dikkatli olsa, skor tatmin edici olurdu. Ama skora değil, oyuna baktığımızda Manchester'ın Ronaldo'suz oyuna alışması biraz sürecek. Ben Ronaldo'nun Ferguson'un eseri olduğunu düşünüyorum. O yüzden United Ronaldo'nun eksikliğini biraz hisseder, ama toparlar, ve fakat Ronaldo bir daha United'da yakaladığı performansı yakalayabilir mi sanmıyorum. Toplama takım City'i ise Hughes güzel toplamış, kadroyu yedirmiş birbirine. Yapılan transferler sadece manşette kalmayacak gibi. Liverpool'a ise değinip kendimi dünden sonra daha fazla üzmek istemiyorum. Tottenham ise geçen seneki felaket başlangıçından sonra ,taşları iyice oturtmuş yerine. Sunderland hemen maçın başında atıp, üzerine yattı. Ligin yenilerinden Wolverhampton ise Marquinhos'un sempati beslediği takımlardan Westham'a yenildi.Maçların geneline baktığımızda 10 maçın 6 tanesini deplasman takımları kazandı. Ayrıca hiç bir maç berabere bitmedi ilk hafta. Oynanan oyuna baktığımızda ise, neden o takımlar için 1. hafta olması kondisyon olarak bir şey değiştirmiyor, ya da daha doğrusu, bizim takımların 1. haftaki kondisyonu ile, onların 1. haftaki kondisyonu arasında bu kadar fark oluyor. Bir de çok uçmamış olmak umuduyla bir haftanın 11'i vermek istiyorum size. Eğer beğenmediğiniz oyuncu olursa yorumlarda söylerseniz seviniriz. Sevgiler saygılar.

Given,Sagna,King,Upson, Ekotto , Lennon, Fabregas, Ireland, N'Zogbia, Adebayor ve Drogba

Maradona

Not: Takipçilerimiz bilirler, Süper Lig için bile hazır puan cetveli değil, kendi puan cetvelimizi yapıp koyarız. Ama o kadar yorgunum ki , anlayışınıza sığınmak istiyorum.

16 Ağustos 2009 Pazar

Fenerbahçe-Sivasspor



Daum için Lig başlamadan önce pragmatiktir, sonucu almayı bilir demiştim ben. Maça çıkardığı ilk 11 de bunu yansıtıyor. Hafta içi bir Avrupa maçı var ve maçta Bilica oynayamayacak. Onun yerini büyük ihtimalle Bekir oynayacak. Hangi Bekir, maç eksiği olan Bekir , ama Daum ya cidden Avrupa Ligi'ni iplemiyor, ya da Sion'u ciddiye almıyor. Neyse gelelim maça. Sivas Anderlecht ve Trabzonspor maçından bir şeyler öğrenmiş olacak ki, daha defansif bir takımla çıktı. Diğer maçlarda pas yaparsa iyi oynayacak ortasahalar sürüyordu Bülent Uygun sahaya, ama bugün Kadir Onur ve İbrahim gibi defansif özellikleri yüksek bir üçlü, önlerinde ise Cihan oynuyordu. Çift forvet iddalı bir başlangıç gibi gözüksede, ortasahadan bu forvete pas gelmez. Daum ise kazanan takımı bozmadı, ama Alex sakatlandı ve yerini Devid'e bıraktı. Bir an hayal ettim 4 4 2 ve Semih'in sahaya girişini, ama soyadı De Souza olmadığı için Semih'in oyuna Devid'i aldı. Fenerbahçe maça iyi başladı. Açık konuşmak gerekirse, bu sene zamansızlıktan 90 dakika izleme fırsatım olmamıştı Fenerbahçe'yi, Marquinhos gidince tatile, doğal olarak izlemem gerekti. Emre hafta içi yaşadığı küçük sakatlığı aşmış, hırsıyla sahadaydı. Birde tabi Carlos soldaki yerini almıştı. Carlos, Alex (Devid), Guiza, Chiristian, Bilica ve Dos Santos,sayınca altı oluyor. Lugano gelince kim kulübeye teşrif eder derseniz, sanki Carlos gibi geliyor bana. Tabi sağlam bir Topuz, ya da Özer Chiristian'ı keser mi bilinmez. Aslında hem milli takım için hem de içimden geçen Semih'in Guiza'yı kesmesi olur, ama daha o cesarette ve bilgide bir hoca göremedik Türkiye'de. Neyse efendim maça dönelim, Fenerbahçe, sağ kanattan Gökhan Kazım ikilisiyle ataklar geliştiriyor, ortasahada Emre ve Christian yavaş yavaş iyi bir ikili oluyor. Chiristian'ı bugün ilk yarıda ise 2 3 kez ikili mücadele sonucunda top kazandı, hatta bir pozisyonda kritik kademeye girdi. Marquinhos'a Chiristian'ı sorduğumda, bir Aurelio olması zor ama Maldonado'dan daha iyi olduğu tartışılmaz demişti. Bu maç gerçekten iyi oynadı ilk yarıda. Santos ise diğer bir merak ettiğim yeni transferdi. Geçen sene tanıdığın bütün Fenerliler Uğur Boral'dan illallah demişti. Santos tipik bir sol açık değil. İçeriye daha sık giriyor, kanada az iniyor sanki. Bakalım ikinci yarıda neler yapcak. Alex çıkınca , Guiza beklediği topları alamadı, Devid'den Alex olmaz gibi gözüküyor ilk yarıda. Sivas ise ilk yarıda, son haftalarda olmadığı kadar dirençli. Tabi bu direncin bir bedeli olarak ileriye çıkamıyorlar. Bülent Uygun'un takımı gençleştirmesini takdir etmek lazım, bu değişimi bu sene olmasa seneye kesin yapacaktı. Çünkü gönderdiği çoğu oyuncu yaşlıydı. Fakat bugün 4lü müdafanın 3 tanesi stoper özellikli oluncu, ve Hayrettin'in de karşısında Kazım Gökhan olunca çıkamadı ileriye. Böyle tek atak şansı Mehmet Yıldız'ın çakması Ersan Martin'e kaldı. Ersen'den yapamayacağı işler bekliyor Bülent Hoca. Her uzun boylu forvetten Mehmet Yıldız olmaz. Keşke forveti tek Kamanan yapsa, ortasahaya bir Musa ya da Erhan alsa. Ayrıca 3lü defansif ortasaha var ama gene de bütün ikinci topları Fenerbahçe alıyor. Ah Sezer vah Sezer iyileş de gel Sezer. Kamanan Birkaç pozisyonda tek başına zorladı ama hem Yalnız kaldı, hem de müdafa yerinde müdahaleler yaptı. Bakalım ikinci yarıda neler göreceğiz.


İkinci yarıya güldür güldür başladı iki takım da. Önce Emre ve Önder, daha sonra Sivas Kamanan ve Onurla ikişer net pozisyon buluyor. Fenerbahçe ilk defa bu hafta ısıran takım olma yolunda önemli bir adım attı. İkinci yarı inanılmaz baskı kurdu. Kazım ilk golü attı, inceden bir ofsayt konusu vardı. Emre daha sonra Petkovic'in hediyesi ile güzel bir gol attı, ve Dos Santos kalitesini ilan edercesine bir gol attı. Peki ne oldu da böyle oldu. Kazım ve Gökhan çok istekliydi. Kazım sadece sağ kanatta değil, gezinti bir halde bulduğu her boşluktan saldırdı. Emre ve Christian 90 dakika çok tempolu oynadılar. Dos Santos kanada fazla inmedi, ama Sivas sağ kanattan hiç bindirmediği için, Carlos çok rahat ataklara katıldı. Belki Alex gibi bir ince pasör olmamasından ya da Semih ile çift forvete dönülmemesinden çok net gol pozisyonlarınada giremedi Fener, gollerden başka, ama çok üst düzey tempo yaptılar. Sivas'da ise Bülent Uygun'u anlamak mümkün değil. Ersen Martin sevgisi, ile takımı yakmaya başladı. Deplasmanda İbrahim gibi oyuncu niye çıkar anlamam. Al Ersen'i sok Musa'yı iki hızlı adamla zorla Fener'i. Musa'yı ve Erhan'ı oyuna alıp ortasahayı teknik adamlarla işletmeye çalıştı. Ama yok yani, Erhan bu sistemde faydalı olamaz Sivas'a deplasman maçlarından. Sivas hem yeni kadronun hem de fikstürün azizliğini yaşıyor. Bence Shaktar maçlarından 3 hafta sonra geçen yılı andıran Sivas'ı izlemeye başlarız. Daum ise sanırım çift forvet oynamayı günah zannediyor, ya da Semih oyuna girerse sahaya yıldırım düşmesinden korkuyor. Fenerbahçe golü buldu, ama uzaktan şutları ve duran topları saymazsak, mesela Guiza'nın dahil olduğu net pozisyon yok. Deivid Alex olamayınca, bu kanatlarla dönse çift forvete, Semih akıllı koşularla ya atardı, ya attırırdı bence.Son olarak bir de kimse Kazım'a kızmasın formayı çıkardı diye. Geçen sene Kazım'a topçu değil diyorlardı, Marquinhos bile zaman zaman kızıyordu Kazım'a. Ama Kazım onu anlayacak ve yönetecek kapasitede bir hoca ile çalışınca neler yapabilceğinin en net örneğini verdi bu akşam. Sonuç olarak bu sene geçen sene ile alakası olmayan bir Fenerbahçe ve Galatasaray var ligimizde. Ezeli rekabet, ebedi dostluk sonuna kadar yaşancak gibi bu sene.


Maradona


Tottenham-Liverpool



Ah Benitez vah Benitez. Bu sene hazır Manchester Ronaldo'yu göndermişken, şöyle güzel bir iki transfer yapsan takıma, hadi onu yapmadın Xabi Alonso'yu tutsan takımda. Tamam takımın sahibi Amerikalı kardeşler krizden etkilendi, git sana Messi'yi al diyen de yok, ama tam sağ beki aldın toparladın derken bu Martin Skrtel ne garip adamdır. Maçın başında Carregher'ın kafası patladı, kafayı sardırdı oyuna döndü, sen maç boyu "mır mır mır" konuştun hakemle, gariple, neymiş sert girmişler. Eh Premier Lig'de oynuyorsun evladım, azıcık yiyeceksin dayağını. Alberto Aquilani gelene kadar da Lucas kabak tadı verir. Maça Tottenham hızlı başladı hatta 20 ile 35 arası Robbie biraz daha dikkatli olsa maç çok rahat 2 sıfır biterdi.



İlk yarının sonunda Assou-Ekotto inanılmaz bir gol attı. Tabi bizim için inanılmaz, bu hafta atılan gollere bakarsak, en az gene 6 7 tane cezasahası dışından atılan gol var. Devre arası düşünüyordum, ne yapar Benitez diye, yedeklere bir baktım, hiç bir şey yapamayacağını anlayıp, bari Tottenham'ın güzel oyunundan zevk alayım dedim. Tottenham hızlı başladı, Reina kalesinde devleşti. Hatta 60'dan sonra bir ara Liverpool saldırdı, ve penaltıdan bir gol buldu. Eh bari bir puan alıcaklar derken, bu seferde Agger'siz müdafa adam paylaşımı hatası yaptı bir duran topta. 2 1 Tottenham maçı aldı. Son 8 9 dakika bastırsa da Liverpool sonucu değiştiremedi. Artık önümüzdeki maçlara bakacağız. Bu sene doğru takviyeler ile , ligi göğüsleye bilirlerdi belki. Ama sanırım gene mutluluğu Şampiyonlar Ligi'nde kovalayacak Liverpool taraftarı.

Maradona

Ayı Gökmen (!)


Bundan 3 4 sene evvel, üniversitenin 1. sınıfının yazında hem ek gelir olsun, hem de yaz boş geçmesin diye ablamın hocalık yaptığı bir spor salonunda satış temsilcisi ile müşteri temsilcisi arası bir mevkide joker oyuncu olarak çalışmaya başladım. Salon Nişantaşı'da olduğundan genelde küçük popolu kokoş kadınlar geliyor ve onlarla uğraşmak hiç zevkli olmuyordu. Sonra bir gün içeri tanıdık bir sima girdi. Simayı tanımama rağmen, ismi dilimin ucuna gelmesine rağmen son noktayı koyamıyordum. Yaklaştı, "Merhaba siz yenisiniz gailba, ben Yasin Özdenak, daha 3 aylık üyeliğim olması lazım, bir kontrol edebilir misiniz acaba?" dedi. Tüylerim diken diken olmuştu, babamdan ve bir aile dostumuz olan Cengiz Amca'dan dinlediğim kahramanlardan birisi karşımdaydı. Resmen afalladım elim ayağıma dolaştı, ben ne kadar şapşalca cümle kurduysam o beni bozmadan, gülümseyerek gitti. 1 ay sonunda benimle şakalaşmaya başlayan bu kahraman ile, onun alçak gönüllüğünden doğan sıcaklık sayesinde özellikle salonun boş olduğu pazar günleri güzel sohbetler etmeye başladık. İnanamıyordum, ne sorduysam cevaplıyor, zaman zaman toyluğuma ve heyecanıma gülüyor, ama anlatmaktan keyif alıyordu. Sonra gene bir gün Telegol'de kardeşi anormal bir yorum yapınca, bu iki insanın kardeş olma tezatlığını düşündüm. Aynı aile, aynı takım, ve farklı iki adam. Birisi ne kadar mükemmel bir insan diğeri ise Ayı Gökmen. Gerçi bana Yasin Abi'yi anlatanlar Gökmen Özdenak'ı da aynı sevecenlikle anlatıyordu, ama tabi yorumculuğunu yaşamamışlardı. Dün artık zurnanın zırt dediği yere geldik. Tamam zaten futbol yorumların komediden öteye gitmiyordu, zaman zaman küfürler ağzından kaçıp yüzümüzü güldürdüğü de oldu, ama dün Fenerbahçe bilet fiyatlarında ilgili öyle bir yorum yaptın ki, Ayı lakabını ne kadar hak ettiğin ortada. Bir Fenerbahçeli değilim, ama 2009 senesinde hala öğrenci olan ve normal maddi imkanlara sahip olan bir insanım. Yani kısaca krizin teğet yerine, delip geçtiği insanlardan. Çıkmı televizyonda "iyi olmuş 55 tl bilet fiyatı olursa, maçlara çapulcular girmez diyen" Ayı Gökmen, dün sadece topları auta atarak değil, insanlara bakışı ile de bu lakabı hak etti. Orta direği her yerden sildiler zaten. Ben yine şanslıyım, 35 milyon bilet fiyatı, kısmet olursa 8 10 maça rahat gidilir. Bir anda 500 tl bulamayıp kombine alamadım ama teselliyi bir kaç maçta bulabilirim. Ama bu ülkenin, işçisi ve memuru, bu paraları nasıl verecek. Çoçuğunu alıp maça gitse, hiç bir şey yemese maaşının yüzde 20'sini harcayacak. Böyle yükseltsinler biletlerin fiyatlarını, öğrenciyi, emekçiyi silsinler statlardan. Bunu yapanları eleştireceğine de alkışlasın bazı Ayılar.

Maradona

Lugano İmzaladı ve Yurda Döndü


Transferi yılan hikayesine döndü. Menajeri Figer ilk defa sanırım Türkiye'de imza parası diye birşeyi Nobre için uydurmuştu, bu sene de Lugano için aynı senaryoyu denedi. Yönetimin Figer'e karşı bu tavrını çok olumlu buluyorum. Gerçi transferin gerçekleşme sürecini çok uzattı ama gene de olabilcek en uygun şekilde gerçekleşti bu transfer. Kafamdaki tek soru işareti ise ,Lugano'nun bu imza atmadığı sürede ne yaptığı ile ilgili. Yani kondisyonu ne durumda, yoksa özellikle bu kadroda çok önemli bir eksiği kapatacağı çok belli Lugano'nun. Ama Koch'un olduğu yerde kondisyon problem olmaz ve çok hızlı bir şekilde toparlar durumu. Ayrıca medyaya yansıyan haberlere göre Lugano'nun sözleşmesine kart görmesini engellemek için bazı maddeler konulmuş. Eğer bu gerçekten yapıldıysa bu noktada da Fenerbahçe yönetiminin hakkını yermek lazım. Lugano çok iyi bir oyuncu ama agresifliği ile hem antipatik hem de takımını eksik bırakma potansiyeli olan bir adam. Bir Galatasaraylı olarak bana çok antipatik geliyor, gerçi bana Sabri de çok antipatik geliyor, ama biliyorum ki Fenerbahçeli taraftarlar da doğal olarak bu hırslı adamı çok seviyorlar. Yönetim ve Daum'un ortak çalışmasıyla bu sene Lugano'dan daha uysal bir sezon bekliyorum. Bu transferle Fenerbahçe büyük bir eksiğini kapattı, eminim artık lig daha çetin bir mücadeleye sahne olacak.

Maradona

Galatasaray-Denizlispor


Galatasaray ilginç bir başlangıçla çıktı sahaya. Herkesin büyük bir nimetmiş gibi bahsettiği "Milli Takım" müdafası bu sefer klübede, onların yedekleri sahadaydı. Özellikle hemen yazının başında belirteyim, Uğur'u izleyemi özlemişim, Sabri'yi izlememeyi daha fazla özlemişim. Saha içinde hakeme ve rakip takım oyuncularına sürekli diklenen birisi yokken izlemeyi takımımı özlemişim. Denizlispor geçen hafta daha az takım gibiydi. Çok ciddi fikstür şanssızlığı yaşıyorlar. Umarım bu şansızlık Erhan Hoca'nın gidişine sebep olmaz. Denizlispor başkanı Ali İpek'i hafta içi Lig Tv'de dinlemiştim, inatla kadronun yeterli olduğunu söylüyor. Maçtan sonra gene kadronun yeterli olduğunu ama henüz hazır olmadıklarını söyledi. Umarım erken bir hoca kıyımı olmaz ligimizde. Neyse efendim, geçen hafta sol bek oynayan Murat bu hafta sol açıktı. Orta saha daha derli toplu idi. Hatta hiç beklenmedik bir şekilde önede geçti Denizlispor. Ama daha sonra gereksiz bir pozisyonda penaltı yaptırdılar. Galatasaray'ın zaten bir şeyler yapacağı belli idi, ama penaltı rahatlattı işleri. Çünkü soyunma odasına en azından beraberlikle gitmek daha büyük avantaj. İkinci yarıya hızlı başladı Galatasaray, gol ise Denizli'nin adam paylaşma sorunundan geldi. Böylece hem gene duran toptan gol bulduk, hemde öne geçip iyice rahatladık. Kewell ise Arda'ya oranla bence daha etkisiz kornerler kullandı, ama ne çelişkidir ki gol Kewell'ın kornerinde geldi. 2 golden sonra Galatasaray iyice bastardı, Keita inatla ileri katetmesinin meyvasını bir penaltıyla daha aldı. Penaltıdan önce küçük bir ben kullanıyım faslı oldu, Keita va Barış talip oldu, ama kaptan takımın penaltıcısının Kewell olduğunu belirterek durumu netleştirdi. 3 1 den sonra durmadı Galatasaray, Keita ise hiç durmadı. İleri gitmeye devam etti. Bence pas vermesi gereken bir pozisyonda şut çekti, defansa çarpıp kaleciyi yanıltan top ağlarla buluştu. Topun cidden canı var demek ki, isteyince giriyor. Gelin şimdi Galatasaray'ımıza daha yakından bakalım.

Leo Franco: Yenilen golde bir hatası yoktu. Kalesine fazla top gelmedi. El ile oyun kurması, topu hızla oyuna sokması artısı, ama daha onu ciddi manada zorlayacak maçı görmedik, en azından maç aldı diyemiyoruz hala. Ben iyi kaleci olduğunu bilsem de, görmek istiyoruz bunu.


Uğur: Onu yeniden sağ bekte izlemek geçenin güzel tarafıydı. Zaman zaman ataklara katıldı, Keita ile oyun tarzları birbirlerine uymuyor. Keita daha tek kişilik bir adam , o yüzden zaman zaman Uğur'un bindirmelerini boşa çıkardı. Bir kaç uzun mesafeli orta yaptı. Defansif olarak hatasıza yakındı, sadece bir kaç basit pas hatası yaptı. Maç eksiği yokmuş gibi oynadı. Tabi hemen bu maça bakıp, formayı kapmasını beklemek erken olur. (bana kalsa hep veririm ama Sabri'yi kesmesine biraz daha var sabır sabır )

Emre Güngör: İlk golde adamı kaçırdı. Maç içinde fazla konsantre değildi sanki. Alıştığımız Emre Güngör'ün bir kademe altıydı. Denizlispor çok baskılı oynamasa da Emre gereğinden fazla geri pas yaptı. Ama kredisi fazla olduğundan bu maç böyle oldu diyip geçmek gerekir.

Emre Aşık: Klasikleşen bir Emre Aşık performansı. Emre ne zaman forma giyip iyi oynasa söylediklerimiz hep aynı oluyor. Çok hücum yapmayan Denizli karşısında rahat bir maç çıkardı. İlk yarıda zaman zaman Volkan'ın da kademesine girdi. Bu sezon gene kurtarıcı yedek olduğunu hatırlattı bize.

Volkan Yaman: Eğer Alparslan Tobol maçında kırmızı kart görmeseydi, bugün sanırım sahada Volkan'ı değil Alparslan'ı izliyor olurduk. Zaten Rijkaard Volkan'ı yetersiz bulduğunu söylemişti sezon başı. Ama ilginçtir, Volkan 2 3 tane gollük orta yaptı. Ama gene ilginçtir, oyun oynanırken topu ciddi ciddi durdurup orta yapıyor Volkan. Belki bunu top sürerken yapmayı çözmesi lazım. Çünkü her maç onun uzun uzun ölçüp biçmesine müsade etmezler.

Mustafa Sarp: Bugün tek önlibero oynadı. Kesici olarak gayet iyi ,ama topu oyuna sokmalarda hala biraz eksikleri var. Ama geçen maçlara göre dikine oynama ve adam geçme konusunda gelişme var. Ayhan ile iyi bir ikili olmuşlardı, ama sanırım Galatasaray nispeten kolay maçlarda tek önlibero oynayacak. Takıma ne uyum sorunu yaşadı, ne de bocaladı. Mustafa her maç biraz daha üzerine koyuyor.

Barış: Özellikle ilk yarıda yapılan ortalara iyi koşular yaparak bir kaç tekliheli atakta son nokta oldu. Özellikle Özden'in köşeden çıkardığı toptaki koşusu çok güzeldi. Pas dağıtımında çok etkili olamadı. Hala sağdan sola dönmek 3 pas sürüyor en az. Genede Barış bu sistemde güzel bir 18 oyuncusu.

Arda: Takımın kürek mahkumu sanki Arda. Milliler dinlenirken , Kaptan sahada ki yerini aldı. Her hafta oyununu güzelleştiriyor. Bu hafta takım olarak süreklilik eksikliği vardı Galatasaray'da, bu Arda'nın da oyununa yansıdı. Ama gitgide daha güzel paslar atıyor arkadaşlarına. Yeri geliyor sorumluluk alıyor, yeri geliyor attığı paslarla bekleri oyuna sokuyor. Bazen ortada bunalıp kanatlara kaçıyor. Nerde ne yapması gerektiğini çok iyi biliyor artık Arda. Ayrıca belki maçtan önce Elano ansızın kadrodan çımasaydı o da bir soluklanma imkanı bulabilirdi.

Keita: Keita garip bir adam. Geçen haftaya göre kondisyon olarak ciddi aşama kaydetmiş orası kesin. Öte yandan kızsan bir türlü, sevsen başka türlü. Vermesi gereken pasların çoğunu ya vermiyor ya da geç veriyor. Ama ona rağmen göze okadar hoş gelen işler yapıyor ki, yaptığı yanlışa taraftar olarak kızamıyorsun. Mesela maçın sonunda orta da ya Barış ya Baroş varken, gitti adamın topu atıp çalıma girdi. Pozisyon etkinliğini kaybetti, ama gözümüz çalıma doydu. Keita ve Rijkaard birlikte bir sonuça varacaklar. Ben sanmıyorum ki Keita'nın bu özgürlüğü sonsuza kadar sürsün. İşler iyiyken bu yaptıkları tolare edile bilir, ama zor anlarda bu bencillikleri yaparsa işin tadı kaçar. Hem sahada ki arkadaşlarınada ayıp oluyor zaman zaman. Mesela gene maçın son 5 dakikasında Mustafa çalımı basıp giderken, topunu aldı önünden. Sanırım Rijkaard onu uyarır bu konuda.

Kewell: Asil adam, biraz kondisyon sorunu yaşıyor gibi, o yüzden de dinlenerek oynuyor sahada. Sol kanatta gene olumlu işler yaptı. Ortalar, Volkan ya da Arda ile ikili oyunlar. Zaman zaman Arda ile yer değiştirdi. Penaltı vuruşlarında ise klasını gösterdi. Hem bilindik sağlık ve kondisyon sorunu yüzünden, hemde takımda ki alternatif çokluğu yüzünden 18'in değişmez, 11'in değişken oyuncusu olur.

Baros: Baros skora geçen seneki kadar etki etmedi henüz. Aslında bugün golede çok yaklaştı , ama maçın sonunda birazda lakayitlikten güzelim pozisyonu kaçırdı. Bu sistemin forveti mi , değil mi tartışmaları sürüyor hala. Baros hızlı ve bitirici bir golcu. Top saklama becerisi ise çok iyi değil. Ama hem sistemin ortasaha da oturmasıyla hem de Elano gibi bir arapascının takıma girmesiyle Baros'da güzel oyunlarını golle süslemeye başlar.

Hakan-Ayhan ve Aydın: Üç değişiklite zamanında yapıldı. Rijkaard'da dayanamadıki daha fazla , Volkan'ı aldı oyundan. Kewell ise oyundan düşmeye başladığın da girdi Aydın oyuna. Gene hırslı ve yapıcıydı. Skor 3 1 ya da 4 1 değil de 1 1 olsaydı illaki bir golde imzası olacaktı. Ayrıca bu sene daha boş alana ve defansı şaşırtan koşularda yapıyor. Ayhan ise ortasahayı tazelemek için oyuna girdi. Kendisi sıkmadan bitirdi maçı.

Frank Rijkaard ve Teknik Ekip: Galatasaray'da bu sene takımın teknik idaresinde tek adam yönetimi olmadığından böyle demek daha hakkaniyetli olacak. Nasıl ki sistemin özü "Total Futbol" ise, takımın yönetimide öyle. Kondisyonerler'in yarattığı farklar, Milli Takım'a gitmeyen oyuncularda çok net gözüktü. Neeskens ise maç boyu notlarını aldı, Rijkaard ile konuştu. Gelelim patrona. Bugün skora rağmen asık suratlıydı biraz. Haklıda ,kendisi skora göre manşet atıp maç yorumlayan birisi olmadığı için, takımın iyi oynamadığını görmüştür. Bu güne kadar saha içinde tek ön libero ya da çifr ön libero tercihi dışında sistemi hiç değiştirmedi. Mesela hiç Nonda Baros yapmadı. Demek ki oyun planın şu aşamada ki uygulamasından memnun. Oyuncu değişikliklerini yerinde yapıyor. Klübede onun olması hepimize güven veriyor. Ayrıca 55 60 maç oynama ihtimali olan bir takımın kadrosunu bu kadar güzel kullanması çok iyi. Geçen sene sürekli aynı 11 çıkmaktan sahaya ne hallere düştüğümüzü hatırlıyorum da bu yapılanlar umudumu tazeliyor. Evet bugün iyi oynamadık, daha doğrusu oyunumuzu 90 dakikaya yayamadık, ama önemli olan bu günlerde alınan puanlar veya geçilen turlar. Bu alışma dönemlerini böyle az kayıpla aşarsak, ilerleyen dönemlerde işimiz daha rahat olur. Sevgiler Saygılar.