5 Aralık 2009 Cumartesi

Kasımpaşaspor - Sivasspor

Stadyumdan içeri girdiğim dakika Michael Jackson çalıyordu. Bu adamı ne zaman dinlesem ya da duysam, aklıma hep gereğinden fazla sevdiği çocuklar geliyor ve gülüyorum rahmetli de çocukları pek severdi diye. Ama hemen ardından alışılmış iğrenç stadyum şarkıları çalmaya başladı. Maçın başlamasını beklerken dikkat ettim, sanki sigara yasağı yoktu Kasımpaşa'da. Sürekli yanan sigaralar ve sigara içenlere bakan görevliler. Maçtan önce gene başarısız bir saygı duruşu vardı. Niçin bu insanlar 1 dakika boyunca götleri başları oynamadan duramıyorlar çok merak ediyorum. Bu merakımı yanımdaki 40 yaşlarındaki amcayada sordum, çünkü kendisi o 1 dakika boyunca telefonda bir arkadaşını maça gelmeye ikna ediyordu. Yahu kocaman adamsın be kardeşim, başka zaman mı bulamadın diye laf anlatmaya çalıştım ama hiç bana mısın demedi, "nato mermer nato kafa" bir halde bön bön baktı yüzüme. Önce kısaca maçın hikayesine geçelim.
İki takım da hızlı başladı, Kasımpaşaspor 14. dakikada Sivasspor'un kullandığı korner sonrası kontra atağa çıktı. Yekta inanılmaz bir pasla solda boşta bulunan Ergün'ü topla buluşturdu. Ergün gayet uygun durumda, kötü bir pas attı boştaki Cenk'e. Allahtan Cenk yılların eskitemediği bir inceliğe sahip, yere erken yatan Petkovic'in üzerinden topu ağlarla buluşturdu.

Maçta Kasımpaşa topa çok hakimdi. Sivas ise uzun toplar ile Ersen Martin'i buluşturuyordu. Barış Ersen mücadelelerinde genelde Ersen galip çıktı. Gene böyle bir mücadele sırasında hakem Ersen'in yerde kalması neticesinde penaltı verdi. Ben bu kadar ucuz verilmiş bir penaltı görmeyeli çok olmuş ki, ben de kendisine tepkimi Kasımpaşa taraftarlarıyla gösterdim. Ersen Martin garip bir adam, ince ince tribünü gıcık edecek hareketler yapmayı ihmal etmedi. Neyse efendim asıl işin ilginç kısmı Yekta. Kendisi maçın oyunda kaldığı dakikalarda en akıllı ve en faydalı oyuncularından biriydi. Fakat önce rakibin kullandığı bir tacı engellemek için saçma bir sarı kart gördü. Bu pozisyondan 10-15 dakika sonra maçın sanırm 39. dakikasınd falan eline çarpan bir top sonucu 2. sarıdan kırmızıyı gördü. İşte o dakika Cüneyt Çakır maçın kontrolünü kaybetti. Zaten aklı verdiği penaltıda olduğu belliyken, birde üzerine kırmızı gelince "Eyyam Çakır" oldu kendisi. 10 kişi kalan Kasımpaşa'da Gökhan Güleç sağ açığa geçti.

İkinci yarıya iki takım da aynı kadrolarla başladı. Sağ açık Göhkan hızlı gelişen bir atak sonucu güzel bir vuruşla ,takımını 2-1 öne geçirdi. Sonra Kasımpaşa şuursuz bir duraksama evresine girdi. Bunun sebebini az sonra aşağıdaki satırlarda anlatmaya çalışacağım. Geri çekilen, top çeviren Kasımpaşa'da Agbetu'nun ortasında şanssız bir şekilde Barış kendi kalesine golü attı. Golden sonra iki taraf da bazı fırsatlar yakaladı ama maç 2-2 berabere bitti. Gelelim biraz taktiksel detaylara.

Üst üste alınan Trabzonspor ve Fenerbahçe galibiyetlerinden sonra Kasımpaşa'yı merak ediyordum. Yılmaz Vural takımı ne kadar motive edebilecekti, yahut futbolcular ne kadar konsantre olabilecekleridi? Moritz dışında herkes aslında gayet hırslı ve iyiydi. Moritz bir anda yıldız olmuş heralde. Trabzonspor ya da Fenerbahçe maçından sonra Yılmaz Vural " Öne geçtikten sonra oyunu yavaşlatmayı bilmiyoruz" tadında bir demeç vermişti. Eh hocam madem farkındasın senin takımın oyunu yavaşlatmayı ve amiyane tabir ile rölantiye almayı bilmiyor, o zaman sen niye 2-1'den sonra 3'ü istemek yerine takımı geri çekiyorsu? İkinci yarı boyunca Emre Toraman'a oyunu yavaşlatma taktikleri niye verdin? Niçin ileride top tutan ve geçen seneki Sivas macerası üzerine sahada hırsla oynadan Murat Erdoğan'ı oyundan çıkardın? Moritz'i de çıkardın ama ona bir şey demiyorum. Sonuçta Kasımpaşa 2-1'in üzerine 3'ü arasa bence bulurdu. Özellikle birkaç atakta takım hızlı oynamaktansa şuursuzca geri dönmeye başladı. Netice ortada. Takibi Trabzonspor ve Fenerbahçe'den alınan ekstra 6 puan çok önemli , ama asıl kendi rakiplerinden alınan puanlar önemli.

Kimse özellikle de maçı izlemeyenler yılların klişesine uyup " Yılmaz Vural sadece 4 büyükleri yener sonra yatar" gibi dandik yorumlara girmesin. Hoca takımı geri çekme hamlesi dışında maça çok konsantre idi ve gene maçı yaşıyordu. Hatta elindeki şişe ile bir ara Özgür'ü ittirdi , tribünleri güldürdü. Yılmaz Hoca, takım sahaya çıktığında en çok alkışı alan insan. Güzel bir sinerji yakalamışlar kendi içlerinde. Bu takım eğer bazı basit hatalarını aza indirirse ve zaman zaman oyunun kanadını hızlı değiştirirse düşme korkusunu çok fazla hissetmeden maçı bitirir.

Sivasspor ise kendisi için önemli bir puan aldı. Ama açıkcası oyunları ümit vermiyor. Bir ara takım forvetsiz oynadı, bir ara doldur boşalt. Ama bir türlü maçın hakimi olamadılar. Ayrıca maçta oynamayan Hayrettin ve Mehmet Yıldız'ın Kasımpaşa seyircisi ile olumsuz diyaloglara girmesi hiç hoş olmadı. Sivas'ın oyuncuları eski hocaları Bülent Uygun'dan aldıkları antipatiklik bayrağını başarı ile taşımaya devam ediyorlar. Umarım Muhsin Hoca bunlarada bir çözüm getirir.

Sevgiler Saygılar

Maradona

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder