29 Mart 2010 Pazartesi

Galatasaray'da Ne Olmuyor?

Frank Rijkaard uçaktan indiğinden beri güzel hayaller kuruyoruz. 2 senede 4 hoca değiştirerek tarihi rekorumuzu kırmıştık. Bu kara günleri ancak böyle bir teknik direktör unutmamızı sağlayabilirdi. Bu yolda anahtar kelime ise sabırdı. Sezona fena olmayan bir şekilde başladık. Önce çerez boyutunda takımları yenerek Avrupa Ligi'nde gruplara kaldık. Ligde 8 galibiyet aldık. Bu sırada Avrupa' da deplasmanda Pana' yı yenerek cidden umutlandık. Takımımızın belli bir karakteri vardı. En kaba tabir ile, leblebi gibi gol atıyorduk, ama takım savunmasında inanılmaz bir zaaf vardı. Önce Ankaragücü maçı, ardından Fenerbahçe maçlarında 3'er gol yedik. Bu sonuçlarla en çok ihtiyacımız olan şeyi, Frank Rijkaard kimliğinin takıma yansımasını kaybetmeye başladık.

Frank Rijkaard hayatı boyunca kazandığı bütün başarıları 4 3 3 ve total futbol ile kazanmış birisi. Her takımına, güzel oyun ve bir futbol zekası veriyor. Fakat bu maçlardan sonra, takımın yetersiz orta sahasını toparlamak umudu ile, saha içinde değişiklikler yapmaya başladı. Peki ne değişti? Görüntüde daha az keyif veren bir takım olduk. Defansif önlemler artmış, üretkenlik yerlerde sürünüyordu. Gazetelerde okumaktan büyük keyif aldığım usta bazı isimler bile durumu böyle tarif ediyordu. Peki bu arttılırmış defansif gücün rakamlara yansıması neydi? Galatasaray ligde ilk 10 haftada 26 gol atıp, 15 gol yedi. Sonraki 17 haftada ise 25 gol atıp, 13 gol yedi. Bu rakamlar da aslında durumu destekliyor. Ama bu rakamlar bize puan getirmedi. İlk 10 haftada, 22 puan, yani maç başına 2.2 puan aldık. Sonraki 17 haftada ise 31 maçta 17 puan yani maç başına 1.82 puan aldık. Demek ki, yediğimiz gol sayısı azalsa da, atamadığımız gollerden dolayı puanları kaybediyorduk.

Bütün bu sayısal değerlerin ötesinde kişiliksiz bir futbol ortaya koyduk sürekli olarak. Hiç bir büyük maçı kazanamadık. Topal, Barış, Sarp ve Ayhan 4' lüsünün güzel futbol izlemeyi seven benim gibi taraftarlara yaptığı işkenceyi seyrettik. Söz konusu isim Frank Rijkaard olduğu için, sürekli olarak kendimi frenliyorum. Kendisine verilen orta sahanın kalitesizliği de düşünülünce ona da kızamıyorum. Ama sanırım bazı şeyleri az yapıyor. Mesela takıma bütün ataklarda top Elano' ya bir kez değecek dese keşke. Belki dünkü maçta olduğu gibi, Caner sorumsuz bir şut çekeceğine, Elano'ya pas verirdi. Keita' ya "az artistlik yap, burada kimse sana Oscar vermez" dese keşke. Hatta kimsenin yapmadığını yapsa ve geçen haftaki rezaletten sonra Keita'ya ceza verseydi. Çünkü bunu o yaparsa anlamlı olur. Hadi bu hayal ürünü fikirleri geçtim. Bütün hayatı güzel futbolun içinde geçen bir insan, 3 puan için değiştirmesin her şeyi. Ama sanırım, o farkında değil Galatasaray'ın gerçek sahibi taraftarın ona karşı ne kadar hoş görülü olacağının.

Belki yönetim ve medya baskı yapacak, ama tribünlerde hiç bir zaman "Rijkaard İstifa" denmeyecek. Tabi cebine para koyularak bağırtılanları saymıyorum. Ama dün yapılan basın toplantısından sonra umutlandım. Geçen haftaki "Servet' i niye oynatmam gerek?" çıkışından sonra, genel olarak saha içindeki futbolcuların beyinlerini fazla kullanmadığını söyledi. Futbolcusunu ateşe atmadan, bu kadar düzgün eleştiren bir teknik direktörü özlemiştim.

Bu sezon mucizeler demeti olmaz ise, değil şampiyonluk, Şampiyonlar Ligi bileti bile çok zor. Ama Frank Rijkaard'ı sabırla beklemekten başka yapılcak bir şey yok. Çünkü bu sene hem sezonu erken açtık, hem de takıma yeni bir sistem geldi. Eğer seneye Kasım ayı başıyla birlikte takım hala sistemsiz bir oyun oynuyorsa, ben de artık sabrımı tüketirim. Ama inatla ve sabırla bu güzel teknik ekibin işleri yoluna sokacağı günleri bekliyorum. Çünkü Frank Rijkaard ile 4. olmak, Kalli ve Adnan Sezgin ile 1. olmaktan daha önemli benim için.

Maradona

2 yorum:

  1. yazdıklarına harfiyen katılıyorum. kaldı ki sezon başında maçlar ve dolayısıyla leblebi gibi gol atan hücum futbolu başlamadan önce birçok taraftar rijkaard'ın barcelona'daki ilk sezonunu örnek gösterip "bu sene şampiyon olmasak da olur, yeter ki rijkaard sistemini oturtsun." gibi yorumlarda bulunmuşlardı. diğer yandan rijkaard'ın 3 yese 4 atmak için saldırdığı zevkli futbolu anlamayan, anlamak istemeyen, eleştirmek için eleştirenler hep defans zaaflarından söz ediyordu. gerçi haksız da sayılmazlardı ama neill olmadan o kadar oluyordu işte. baros sakatlanıncaya kadar fena da gitmedi takım aslında. ama ne olduysa oldu, bugünlere geldik. bu sezondan ümidini kesmiş bir taraftar olarak bundan sonra bence de sabırlı olunmalı ama sağlam bir box-to-box midfielder da mutlaka transfer edilmeli diye düşünüyorum.

    saygılarımla...

    YanıtlaSil
  2. Hani Ömer Üründül hep der ya bloklar arası mesafe işte bloklar arasında ki mesafeyi aşacak birileri lazım. Derbide Mehmet Topal'ın aslında Cihan Haspolatlı'nın bir türevi olduğu gördük. Gelip buraya teknik şeyler yazmakta istemiyorum adam Rijkaard kim oluyorum ona akıl verecek adam ben değilim yahu.
    Saygılar

    YanıtlaSil