16 Haziran 2010 Çarşamba

6. ve 7. Günler (Asıl Top Şimdi Patladı)

Nasıl ki farklı kıtalardan, değişik kültürlere sahip, başka taktiklerle sahaya dizilien ve kendine has hedefeleri olan takımlar varsa, biz futbol severler de öyleyiz sanırım. Hepimiz başka şeylerin peşinden gidiyoruz. Oyunun başka tarafları bizim zevk almamıza yardımcı oluyor. Almanya-Avustralya maçı futbola ilk doyduğumuz an oldu. Benim ise kupadan tam anlamıyla zevk almam Brezilya - Kuzey Kore maçıyla oldu. Üzerine bugün gelen İspanya-İsviçre maçı ise tatlının üzerindeki kaymak oldu.

Dünya kupalarına katılan ülkelerin siyasi kimliklerini ayırıp, sana içinde top oynayan adamları seviyorum. Dün maçı da o gözle izledim. Bir tarafımda ezeli rakip Brezilya, diğer tarafta dünya kupalarına ikinci kez katılan Kuzey Kore. Dünya üzerinde kendisini dışarıya kapatmış ülkenin oyuncuları, ilk kez kendilerini dünyaya bu denle tanıtıyorlar. Verdikleri bir pas, attıkları bir gol, hepimizin onları tanımasına sebep oldu. Ki 11 aynı adamı hala sokakta görsek birbirinden ayıramayız. JI Yun Nam, attığı golle belki 3 puanı getiremedi ve belki Kuzey Kore 3 puanla hiç tanışamayacak bu grupta, ama onlar Dünya Kupası'nın bir parçası oldular. Kendi isimlerini duyurdular. 2014 Dünya Kupası ile ilgili bir şeyler yazacağımız günlerde, illa ki onları hatırlayacağız.

Kupanın asıl güzelliği ise, favorilerden birinin ağır yara alması oldu. Burada gene kendi çelişkilerimle yüzleşiyorum. Kötü futbolu, kapanarak maç kazanmayı hiç sevmiyorum. Ama kendisini Davud heykeli gibi kusursuz zanneden İspanya'nın gerçeklerle bu kadar erken yüzleşmesi hoşuma gitti. İspanya'nın oynadığı futbola saygım var, hatta sevgim de var. Fakat Euro 2008'de bile İspanya'yı tutmayanların, şimdi Franco'dan çok İspanyacı olmalarına anlam veremiyorum. Haydi yaşları küçük olanları anlıyorum, ama 20 yaşını geçmiş bir insanın sadece son 2 senedir izlediği bir takımı, delice sevmesini anlamıyorum. Zaten sevdikleri o takım değil. Sevdikleri başarı. Tıpkı 2000 gazıyla Galatasaraylı olup, 2010 senesinde Arda'yı yuhalıyan tribün zavallıları gibi onlar. İspanya çok ilerleyemezse bu kupada ve gene eski başarısız günlerine dönerlerse, kaç tanesi acaba 2018'de hala İspanya'yı tutuyor olacak ?

Bu arada gene altını çizmek istiyorum, sevenlere saygım var ama böyle maç kazanmayı sevmiyorum. Belki de tuttuğum hiçbir takım bu kadar dikkatli ve hatasız savunma yapmayı beceremediği içindir. İnceden kıl oluyorumdur bu işi yapan ve güzel futbolu öldürenlere.

Şili'yi şimdilik es geçiyorum. Çünkü daha fazlasını hakediyorlar. Ama Zamarona ve Salas başkanları unutmamak lazım. Marcelo Bielsa ise başlı başına yazı konusu olmayı hakediyor. Önümüzdeki yazılara inşallah.

Sonu twitter'da biraz sorun yarattı. Aman diyim, Oguz Öztürk üzerine alınmasın. Lafım onun gibi, İspanya'ya yıllarını vermiş futbol severlere değil :) Ve evet Bora lafım sana :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder