1 Mayıs 2009 Cuma

Benim Futbolum (2)



İlk okula başlamadan önce klasik okul alışverişlerinin ilkini yaşayacaktım. Genelde mızmız ve istekleri olan bir çoçuk değildim, ama sanırım okula başlayacak olmanın verdiği ilk hevesle bizimkileri biraz yormuştum özellikle kalemkutusu konusunda. En sonunda üzerinde italya 90'ın logosu olan bir kalemkutusu bulmuştuk, ilk okulu aynı kalem kutuyla bitirdim. Ama aklımda kalmış pek bir anı yok İtalya 90 ile ilgili. İlk izlediğim turnuva 1992 İsveç idi.


İsvec 92

Daha sonradan öğrendiğim kadarıyla 4 takımdan oluşan 2 gruplu turnuvaların sonuncusuydu. O zaman Avrupa futboluyla ilgili bir fikrim olmadığından belli bir favori takımım yoktu turnuvanın başında. Ama maçları izledikçe İsveç ve Almanya benim için öne çıkmaya başladılar. İsveç'in benim için en büyük özelliği tribünlerde oturan viking şapkalı adamlardı. Trt 1'de herkesin izlediği Viking çizgi filmindeki tiplere benzeyen insanlar bir takımı destekliyordu. Tribünlerdeki renklerle dikkatimi çeken İsveç'te bir sonraki sevgim Thomas Brolin olmuştu. Sarışın, renkli gözlü yetenekli bir ortasaha oyuncusu olan Brolin bir anda formamdaki Uğur Tütüneker'in tahtına aday olmuştu. Özellikle 94 dünya şampiyonasında ona daha da hayran olmuştum ve Tanju Çolak ve Eric Cantona'dan sonra futbolu bıraktığı için üzüldüğüm yegane futbolcudur. Neyse bu durumları daha ileride yazacağız ayrıntılı bir şekilde. Almanya'ya sempatimin sebebi ise Thomas Hassler'di. Bence tartışmasız en yenetekli Alman futbolcudur benim gördüklerim içinde. (1992 den bu yana evet bence Klinsmann'dan daha yereneklidir.) Neyse kupayi kaldıran takım Danimarka oldu ve onların da çok ilginç tatilden gelme hikayelerini ve konuyla alakalı sonsuz geyiklerede ilerleyen yıllarda vakıf oldum.

3 Avrupa maçı
Galatasaraylı olarak o yıllardan kafama kazınmış 3 maç var. Kafama kazınmış derken oyun ya da futbol anlamında değil de, daha önce bilmediğim futbolla ilgili olaylar açısından.

18.03.1992 Galatasaray Werder Bremen
Mart ayının ortasında oynanan bu maçın bence kahramanı yağan kardır. İlk defa böylesine önemli bir maçın böyle bir sahada oynandığını görmüştüm. Hatta sanırım oynanan topun rengi de kırmızı falandı. 8 yaşındaki bir çoçuk için ilginç bir maçtı. İlk maçı 2 1 kaybetmiştik ama 1 0 lık galibiyet bize yetiyormuş. O zaman hala dışarda atılan gol gibi bir avaraj sisteminden haberim yok. Neyse efendim sanırım Rotariu idi o çizgide duran şutun kahramanı. İyi oynadığımız bir maçta berabere kalıp elenmiştik.Maçın asıl öğretici tarafı alttan ısıtmalı sahaların Avrupa'da olduğu. Ülkemizde bu seneye kadar böyle bir stat yoktu ve onun da geyikleri hep olurdu. Düşünün 17 sene sonra ülkemizde böyle bir stada sahip olabildik.

4.11.1992 Galatasaray Eintracht Frankfurt
Deplasmanda alınan bereberlikten sonra Galatasaray burada maçı 1 0 kazamıştı, ama bana bu maçtan hatıra Uğur Tüküneker'in gördüğü kırmızı kart kalmıştı.Ben onu o garip saçı ve sakalına rağmen sevmiştim, ama o böylesi önemli bir maçta takımını yalnız bırakmıştı.

09.12.1992 Galatasaray Roma
İlk maçı Roma kendi evinde 3 1 kazanmıştı. Buradaki maçı 3 2 biz kazanmış olmamıza rağmen turu geçememiştik. İlk kez bu maçta “away goal rule” deplasman golü kuralını öğrenmiştim. Bu maçta elenmek zaten canımı çok sıkmış üzülmüştüm. Bu kuralı öğrenmemle birlikte futbol dünyasının en kötü yüzlerinden biri olan sözde profesyönellik, gerçekte korkaklık olan şeyi ilk kez gördüm. Roma takımı zaman geçirmek için yapabilceği her türlü pisliği yapmıştı. Hala da bu konuda böyle düşünürüm. Hadi küçük takımları anlarım bazen böyle şeylere ihtiyaçları olur ama özellikle hala bir büyük takım ismi fark etmez, böyle ucuz numaralarla vakit geçirmeye, oyunu soğutmaya, karşı takımın futbolcularını tahrik etmeye başlasa ve birileri çıkıp buna profesyonellik dese ben çok mutsuz olurum. Büyük takımsan ufak hesaplar yapmadan çıkıp oynarsın futbolunu. Belki de o yüzden mahalle maçlarının tadı yoktur bu endistüriyel futbol saçmalığında.

Sokaktaki çocukların isimleri

Biz de her çocuk gibi top oynarken yıldızların isimlerini koyardık kendimize. Bu yıldızlar benim için nasıl gözükürdü o zamanlar
Tanju: Kraldı hepimizin gönlünde ama Galatasaray'dan Fenerbahçe'ye transferinden sonra onu o çoçuk kalbimle hiç sevemedim. Ayrıca bizim Tanju'muz biraz da çapkındı. Hakkında Hülya Avşar ile dedikodular çıkmıştı. (doğru mudur bilemem ben o zaman duyduklarımı söylüyorum)
Rıdvan: Kendimi en şanssız hissettiğim iki konu var futbolla ilgili. Birisi rahmetli Metin Oktay'ı canlı hiç izlememiş olmam, diğeri ise namı diyar Şeytan Rıdvan'ı çoçukluğun verdiği bilincsizlikle az izlemiş olmak. Sağından atıp solundan geçmekti Rıdvan bizim için. Bir de sakatlanmaktı her maç.
Cüneyt Tanman: Her Galatasaraylı olup da geride oynayan çoçuğun kahramanı idi. Sonraları yerini bir başka kahraman Bülent Korkmaz'a bıraktı
Prekazi : Hepimiz serbest vuruş kullanırken Prekazi olurduk.
Aykut ve Oğuz: Galatasaraylı olmanın belkide tek kötü yanı ikisinden birisi olamamaktı.
Müjdat: Yani şimdi nasıl bir mahellede büyüdün nasıl arkadaşların oldu da içlerinden Müjdat çıktı diyeceksiniz sanırım. Ama bıyıksız olmasına rağmen Müjdat'ımız da vardı.
Metin, Ali ve Feyyaz: Bunlar da bizim mahellenin hızlı forvetleriydi.
Recep: Çok affedersiniz takoz arkadaşlarımıza biz derdik Recep diye. Kimse kendisi istemezdi o ismi :)
Mehmet Özdilek: Sözde çok benzediği için kendisininde Şifo lakabı vardı. Gerçi o benim için sırf çoçukluğumun değil uzun yılların kahramanıdır.
Mahallemizin kalecileri ise genelde Toni Schumaher oluyorlardı. Gene biz gol yiyen kaleci bulduk mu Hayrettin demeden geçmiyorduk. Sanırım Türkiye'nin gelmiş geçmiş en iyi kalecisi olan Zoran Simoviç'in bizim tam kahramanımız olamamasında senelerin payı vardır.
Bir de ozamanlardan kalan Trabzonsporlular vardı. Hami,Ünal ,Ogün ve Abdullah. Ya da bir Şota. Ama onlar bu 1990 1993 aralığının ötesine geçiyorlar. Kimse gücenmesin onlar da zamanı gelince anılacak. Asıl bir de bu yıldızlar dışında güldüğümüz ve yıllardır süre gelen geyiklerimiz vardır ki sıra yavaş yavaş onlara da gelecek. Bir Ali Nail, bir Nartollo, ya da Van Gobel 'siz geçmiş eksik kalır. Neyse efendim bir dahaki sefere 1994 Dünya Kupasında ve 1996 İngiltere'de buluşmak dileğiyle.
Maradona

1 yorum:

  1. benim italia90 terligim vardi yazlikta ey gidi 5-6 yasinda falandim. bisikletle duse duse yirtildiydi.

    YanıtlaSil